{KELİME-İ ZEKERÂVİYYE'DE MÛNDEMİC "NIKMET-İ
MÂLİKİYYE" BEYÂNINDA OLAN FASTIR}
Ve tarik-i âhar, ki bu rahmete onunla nâil olunur;
tarik-ı imtinân-ı İlahidir ki, bir amel ona mukterin
değildir. O da Hak Teâlâ'nın
وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ
وَرَحْمَتِي
(A'râf, 7/156) kavlidir. Ve
وَمَا تَأَخَّرَ
مِن ذَنبِكَ
لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ
(Feth, 48/2) denilmesi ondandır, Hak Teâlâ'nın
!عمل ما شنت فقد غفرت لك
kavli dahi ondandır. İmdi bunu bil! (21)
Ya'nî rahmete nâil olunan
(ulaşılan) iki tarîktan
(yoldan) ikincisi,
tarîk-ı imtinân-ı İlahidir.
(İlahi ihsan yoludur, bir amel karşılığı olmadan verilen
ihsan)
Rahmet-i imtinân
Fass-ı süleymânî'de
(Süleyman bölümünde) îzâh olunduğu
(anlatıldığı) üzere,
zât-ı ahadiyyede (Allah’ın
zatında) mündemic olan
(bulunan) bilcümle
esmâ-yı (bütün esmayı)
Hakk'ın kendi zâtında, kendi zâtına, kendi zâtıyla olan
tecellisi (belirmesi,
görünmesi)
ile ilminde peydâ kılmasıdır
(meydana çıkarmasıdır).
Hakâyık-ı eşyâ
(varlıkların hakikati) olan bu suver-i
ilmiyyenin (ilmi suretlerin)
bu sûretle sübûtu
(sabitleşmesi, meydana çıkması) için, onların
hiçbir amel ve hizmetleri sebk etmiş
(geçmiş) değildir.
Belki zât-ı Hakk'ın (Hakk’ın
zatının) mahz-ı ihsânıdır
(tam ihsanıdır) ve bu
rahmet-i imtinânın delîli
(kanıtı) Hak Teâlâ hazretlerinin
وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ
وَرَحْمَتِي
(A'râf, 7/156) kavl-i kerîmidir
(ayetindeki sözleridir).
Binâenaleyh
(bundan dolayı) bu rahmet, vücûdun kaffesine
(varlığın hepsini)
şâmildir (kaplamış, içine
almıştır) ve hiçbir şey bu rahmetten hâli
(boş, kayıtsız)
değildir. Hattâ Hakk'ın esmâsı, mertebe-i ahadiyyette,
(zat mertebesinde)
zâtının aynı olduğu cihetle
(yönüyle),
zât-ı Hakk'a da şâmildir
(Hakk’ın zatını da kaplamıştır).
Zîrâ (çünkü)
hakikatte rahmet, Râhim'in nisbetleri
(sıfatları)
cümlesinden (bütününden)
bir nisbet (sıfat,
özellik) olduğundan, Râhim olan Hakk'ın
aynıdır. İşte bu rahmet, hiçbir amel
(çalışma, fiil)
mukabilinde (karşılığından)
vâkı' olmayıp
(gerçekleşmeyip) belki zâtın muktezâsı
(gereklerinden)
bulunduğu için "rahmet-i imtinân" nâmiyle
(adıyla) tevsîm
olundu (isimlendirildi).
Ve sûre-i Fetih'de
(Fetih suresinde) Hak
Celle ve Alâ hazretleri cânibinden
(tarafından) (S.a.v.)
Efendimiz'e hitâben “Tâ ki Allah Teâlâ senin geçmiş ve
gelecek günâhlarını mağfîret ede...(bağışlaya)
" (Feth, 48/2) buyrulması dahi bu tarîk-ı
imtinândandır (itminan, ihsan
yolundandır).
Ve kezâ (böylece)
Hak Teâlâ'nın "Ne istersen yap, muhakkak ben
senin zünûbunu (günahlarını)
mağfiret ettim
(bağışladım)"
kavli (sözü)
dahi rahmet-i imtinân kabîlindendir
(türündendir).Zîrâ
(çünkü) Hak Teâlâ
hazretlerinin inâyet-i ezeliyyesine
(ezeli lutfuna)
mazhariyyet (nail olmak),
hiçbir amel
(çalışma) mukâbilinde
(karşılığında)
değildir. Ve bu rahmet her ne kadar rahmet-i hâssa
(özel rahmeti) ise
de, bâlâda (yukarda)
îzâh olunduğu
(açıklandığı) üzere, rahmet-i imtinândır
(rahmanın rahmetidir).
Zîrâ (çünkü)
hükmü hâss (özel)
olan Rahim ismi, dühûl-i tazammun ile
(içinde bulunmak dolayısıyla)
hükmû âmm (genel)
olan Rahmân isminin tahtına
(hükmü altına) dâhil
olur (girer).
Ve bu rahmet, hubb-i
ezeli (ezeli sevgisinin)
eseridir ve bu rahmetle muhatab olan
(karşılaşan) zevât-ı
saâdet-simât (saadetli
kişiler) hakkında iki vecih
(şekil) vârid olur
(akla gelir):
Birinci vecih (birinci yanı)
budur ki: Bu zât/ fenâ-fillâh
(Allah’ta fani olma)
ve bakâ-billâh (Allah’la baki
olma) makamında kâim
(mevcut) olup sıfât-ı
beşeriyyeden (beşeri
sıfatlardan) taarrî eder
(temizlenir, ari olur)
ve artık onun için bu sıfâta rûcû'
(geri dönmek) mümkin
olmaz. Binâenaleyh (bundan
dolayı) onun fîili, Hakk'ın fiili olduğu
cihetle (yönüyle),
Hızır (a.s.)’ın gulâmı
(genç oğlanı)
katletmesi (öldürmesi)
ve gemiyi delmesi gibi suret-i zâhirede
(görünüşte) şer'a
muhâlif (şeriate aykırı)
görünen a'mâlinden
(işlerinden) muâheze
olunmaz (tenkid edilmez,
azarlanmaz).Ne yaparsa yapsın ma'zûr
(özürlü) ve me'mûrdur
(vazifelidir).
İkinci vecih (tarafı)
budur ki: Abd (kul)
henûz sıfât-ı beşeriyyesinden
(beşeri sıfatlardan)
fâni olmamış (yok olmamış,
arınmamış) bulunduğu halde ondan sâika-i nefs
(nefsin sürüklemesi)
ile ba'zı muhâlefet
(zıtlıklar) sudûr eder
(çıkar);
bunlar ise zûnûb-i sarîhtir
(belli, açık günahlardır).Fakat,
hakkında inâyet-i ezeliyye
(rahimin rahmeti) sebk ettiği
(vaki olduğu, gerçekleştiği)
ve kendisi Gaffâr isminin mazharı
düştüğü
(göründüğü yer olduğu)
için, Hak Teâlâ hazretleri hubb-i ezelîsi
(ezeli sevgisinin)
eseri olmak üzere onun zünûbunu
(günahlarını) setr
(örter) ve mağfiret
eder (bağışlar).Nitekim,
hadis-i şerîfte buyrulur:
لولا ا نكم تذ نبون لذهب الله بكم وجاء بقوم
يذ نبون فيستغفرون الله فيغفر لهم
ya'ni
"Eğer siz günah işlememiş olsanız Allah Teâlâ sizi
giderir ve bir kavim getirir ki, onlar günah işleyip
Allah'a istiğfâr (Allah’tan
günahlarının bağışlanmasını isterler, tövbe)
ederler ve Hak dahi onları mağfîret eder
(bağışlar)."
İşte sırr-ı mağfîret
(mağfiret sırrı)
budur. Cenâb-ı Mevlânâ Celâleddin Rûmi (r.a.) efendimiz
bu inâyeti (lutfu, ihsanı)
Fîhî Mâfîh nâmındaki
(adındaki) kitâb-ı
müniflerinde (değerli
kitaplarında) böyle beyân buyururlar
(anlatırlar):
اصل
آن عنا يتست . تو اميري د و غلا مت باشد . يكي
خدا متهاي بسيار كرد وبراي تو سفرهاي بسيار
كرد وا ن د يكر كا هلست د ر بند كي . آخر
مي بينم كه محبتت هست بآن كاهل بيش او
آن بندهء خد متكار آن بندهء خدمتكار را ضا
يع غي كناري ؛ اما چنين مي افتد . بر عنايت
حكم نتوا ن كرد ن . ا ين جشم را ست و
چشم چب هر د و ا ز ظاهر يكيست ؛ عجب
آ ن چشم را ست چه خد مت كرد كه
چشم چب نگرد ؟ وهمچنين جمعه بر با
قي ا يام فضيلت يا فت كه ( ا ن لله ا
رزا ق غير ا رزا ق كتب له في اللوح
فليطلبها يوم ا لجعة ) ا كنون ا ين جمعه چه
خد مت كرد كه روزهاي د يكر نگردند ا ما
عنايت باوگرد وا ين تشريف مخصوص .
Ya'nî "Asl (gerçek)
olan inâyettir (lutuftur,
ihsandır):
Sen bir emîrsin (beysin),
iki kölen vardır: Birisi çok hizmet edip
senin için birçok seferler kılar
(savaşlar yapar);
diğeri ise kölelik
husûsunda tenbeldir. Sonunda görüyorum ki senin tenbel
köleye, o bende-i hizmetkârdan
(köle olan hizmetkarından)
ziyâde (daha
fazla) muhabbetin
(sevgin) vardır. O bende-i hizmetkârı da
(köle olan hizmetçini de) metrûk bırakmazsın
(terk etmezsin);
velâkin
(ama) böyle vâkı'
(olmuş) olur.
İnâyete (ihsana,
lutfa) hükmetmek mümkün değildir. Bu sağ göz
ve sol gözün zâhirde
(görünüşte) her ikisi de birdir. Acabâ o sağ
göz ne hizmet etti ki sol göz olmadı? Yevm-i cum'a
(cuma günü)
dahi böylece eyyâm-ı mütebâkıyeden
(diğer günlerden)
efdal (faziletli, üstün)
oldu. Nitekim buyrulmuştur: "Allah Teâlâ
hazretlerinin rızıklardan başka rızıkları olduğu levhda
(levhada)
muharrerdir (yazılmıştır);
imdi o rızıkları cuma günü taleb et!
(iste)"
Şimdi bu cuma
eyyâm-ı sâirenin (diğer
günlerin) etmediği ne hizmetleri etti?
Velâkin (ama) Hak
Teâlâ, inâyeti (ihsanı)
ve teşrîf-i mahsûsu ona etti
(özel olarak saygınlığı,
üstünlüğü ona verdi )."
İmdi bu inâyet (ihsan)
erbâbı (sahipleri)
mestûrdur (gizlidir).
Hakk'ın kimi
mağfîret edeceği (affedeceği)
ve kimi etmeyeceği bilinmez. Binâenaleyh
(bundan dolayı) ibâda
(kullara) lâzım
olan terk-i maâsi (günah
işlemeyi terk etmekle) ve iştigâl
(meşgul olmak) bi't
tâattır (ibadettir).
Bi-hasebi'l-beşeriyye
(beşeriyetinden dolayı) ma'siyet
(isyankarlık, itaatsizlik)
sudûrunda (meydana
geldiğinde) âh u enin
(inleme sızlanma)
ile istigfâr
(tövbe etmek) lâzımdır. Âh u enin
(inleme sızlanma)
ise kalbde nedâmet
(pişmanlık) husûlüyle
(oluşmasıyla)
olur. Nedâmet-i kalbiyye
(kalbin pişmanlığı) olmaksızın lisânen
(dille) istigfâr
(tövbe etmek) müsmir
(faydalı, verimli)
değildir. Ve Hak Teâlâ hazretleri
Gaffâru'z-zünûbdur,
(günahları bağışlayıcıdır) deyip ma’sıyetin
(günahların)
birini icrâ (yapmak)
ve diğerine de niyyet etmek alâmet-i inâyet
(iyiliğe işaret)
değil, neûzü billâh (Allah’a
sığınırız) alâmet-i bu'd
(uzaklık işareti) ve
şekâvettir (mutsuzluktur).
İşte sırr-ı mağfîret
(mağfiret sırrı),
ezelde
(önceden, başlangıcı olmayan
geçmiş zamanda) sebk etmiş
(gerçekleşmiş, olmuş)
olan muhabbet-i İlahiyyeden
(İlahi sevgiden)
ibârettir. Ve bu dahi rahmet-i imtinân
(rahmanın rahmeti, ezelde ihsan
edilen rahmet) kabilindendir
(türündendir) zîrâ
(çünkü) bi-illet
(sebepsiz, nedensiz)
olan inâyet-i İlahiyyenin
(İlahi lutfun) o kimseye taallukudur:
(ilişgisidir, bağlantısıdır)
Binâenaleyh
(bundan dolayı) bunun böyle olduğunu bil!
Beyt:
الحمد
لله الذي سلطانه نعت الازل الواحد
الفرد الذي غفرانه ميحو الزلل
İntihâ: 30 Haziran 333 ve 10 Ramazan 335: yevm-î
cumartesi saat 5. |