Füsûs-ül Hikem

247. Bölüm

Asliye Tavşanlı
 

BU FASS-I  ŞERÎF  KELİME-İ  İLYÂSİYYE'DE  MÜNDEMİC     OLAN HİKMET-İ ÎNÂSİYYE"NİN BEYÂNINDADIR

İlyâs, İdrîs (a.s.)’dır ki, Nûh'dan evvel nebî idi. Allah Teâlâ onu mekân-ı aliyye ref’ etti. İmdi o eflâkin kalbinde sâkin idi. O da şemsdir. Ba'dehû Baalbek karye­sine ba's olundu. Ve "Baal' bir putun adıdır. Ve 'Bek" o karyenin sultânıdır. Ve "Baal" denilen bu put melike mahsüs idi (1)

Fass-ı Hûdî'de (Hudi bölümünde) beyân olunduğu (anlatıldığı) üzere, Hz. Şeyh (r.a.) (Hz. Muhyiddin İbn Arabî) ervâh-ı enbiyâ  (eleyhimü's-selâm)ı (nebilerin,peygamberlerin) ruhlarını) müşâhede etmiş (görmüş) idi. Hakîkati vechile (yönüyle) vakı' olan (gerçekleşen) bu şuhûda (görüşe) binâen (dayanarak) bu fass-münîfde (bölümde de) İlyâs (a.s.)’ın ayn-ı İdrîs (a.s.) (İdrîs a.s’ın kendisi) olduğunu beyân buyurur. (bildirir).

Fass-ı İdrîsî'de (İdris bölümünde) îzâh olunduğu (açıklandığı) üzere, cenâb-ı İdrîs kesret-i riyâzâttan (çok nefs mücadelesi yapmasından) dolayı sıfât-ı beşeriyye-i tabîiyyeden (tabiatın beşeri sıfatlarından) insîlah edip (çıkıp, sıyrılıp) cesed-i unsuriyyeden (madde bedeninden) ve onun ahkâmından (hükümlerinden) soyundu ve telattuf edip (latifleşif) sıfât-ı rûhâniyye (ruhani sıfatlar) ve hey'et-i nürâniyye (nurani suret, hal) ile bâki (devamlılık üzere) kaldı. Binâenaleyh (bundan dolayı) onun nefs-i kesîfinin (kesif, koyu olan nefsinin) hey'eti (hali, sureti) rûh-ı münevverinin (nurlanmış ruhunun) hey'etine (haline, suretine) tebeddül etti (dönüştü). Ve sûreti dahi hey'et-i ruhâniyyeye (ruhani surete) münâsib (uygun) olan sûret-i misâliyye-i nûrâniyyeye (nur olan hayali surete) münkalib oldu (girdi, dönüştü). İşte bu hâli ile ervâh-ı semâviyyenin (semaların ruhunun) eşrefi (en şereflisi) olan felek-i Şems'in (güneşin) ruhâniyyeti mertebesine urüc eyledi (yükseldi). Zîrâ (çünkü) Cânâb-ı İdrîs (a.s.) on altı sene yiyip içmedi ve uyumadı. Bittabi' (doğal olarak) beden-i kesîfi (koyu, yoğunlaşmış bedeni); latif olup (şeffaflaşıp) kendisine rühâniyyet galebe etti (üstün oldu). Felek-i Şems (güneş) kendi manzûmesini (sistemini) teşkil eden (meydana getiren) seyyârâta (gezegenlere) nazaran (göre) mahall-i kutb (kutub yeri) ve küre-i arza (dünyaya) nazaran (göre) dördüncü felektir (göktür, semadır).

Şöyle ki: Birincisi medâr-ı Arz (Dünya’nın yörüngesi), ikincisi medâr-ı Zühre (Venüs’ün yörüngesi), üçüncüsü  medâr-ı Utârid (Merkür’ün yörüngesi) ve dördüncüsü onların kutbu (ucu) olan Şems'dir (Güneş’tir). Ve cismâniyyetle (bedenle) felek-i Şems'e (Güneş’e) urûc (yükselmek) mâddeten (madde olarak) mümkin değildir. Ve urûc (yükselmek) mümkin olduğu farz olunsa (sayılsa, öyle düşünülse),  cismi ihrâk (yakar) ve kesâfet-i vücûdu (madde vücudu) izâle eder (yok eder). Zîrâ (çünkü) küre-i Şems (güneş), küre-i Arz (dünya) gibi bir cism-i sulb (sert, katı cisim) değil, mâyi'-i nârî (lav, kızgın sıvı) veyâ buhâr-ı nârî (yanan gaz) hâlindedir. O makâma ancak rûhen (ruh olarak) urûc (yükselmek) mümkündür. Zîrâ (çünkü) rûh-i latif, (şeffaf, nur olan ruh) cism-i kesîf (madde cisim) gibi ateşte yanıp inhilâl etmez (erimez). Bunun delil-i bâhiri (açık delili) telattuf eden (latifleşen) evliyâullahın (Allah velilerinin) ateşte  muhterık olmamasıdır (yanmamasıdır).

İşte İdrîs (a.s.) kemâl-i letâfetinden (letafetin mükemmelliğinden, tamlığından) mahall-i kutbdan (kutup yerinden) ibâret olan mekân-ı aliyye (en yüce makama) ref’ olundu (kaldırıldı, yüceltildi). Ba'dehû (daha sonra) "Emîrin putu" ma'nâsına gelen “Baalbek” karyesine (kasabasına) resül olarak nâzil oldu (indi). Nitekim, âhir (son) zamanda İsa (a.s.) dahi böylece  nuzûl edecektir (inecektir). Fakat bu nüzûlden (inmeden) tenâsüh vehmine (zannına) düşülmesin. Zîrâ (çünkü) tenâsüh, rûhun bir bedenden müfârekatından (ayrılmasından) sonra araya zaman girmeksizin, diğer bir bedene taallukundan (ilgili, ilintisi olmasından) ibarettir. Ve bu i'tikada (inanca) göre rûhun beden-i cismâniye (madde bedene) taalluku (ilişkisi) dâimidir. Halbuki İdris (a.s.)’ın İlyâs ismiyle nüzûlü (inişi) böyle değildir. Belki İlyâs (a.s.), mekân-ı aliyyden (yüce makamdan) rûh-ı musavver (cisimlenmiş, bedenlenmiş ruh) hâlinde olarak nâzil olan (inen) İdris (a.s.)’dır.

Devam edecek

 

 
 
İzmir - 05.12.2006
asliye@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com