BU FASS-I ŞERÎF KELİME-İ İLYÂSİYYE'DE MÜNDEMİC
OLAN HİKMET-İ ÎNÂSİYYE"NİN BEYÂNINDADIR
İlyâs, İdrîs (a.s.)’dır ki, Nûh'dan evvel nebî idi.
Allah
Teâlâ onu mekân-ı aliyye ref’ etti. İmdi o eflâkin
kalbinde sâkin idi. O da şemsdir. Ba'dehû Baalbek
karyesine ba's olundu. Ve "Baal' bir putun adıdır. Ve
'Bek" o karyenin sultânıdır. Ve "Baal" denilen bu put
melike mahsüs idi (1)
Fass-ı Hûdî'de
(Hudi bölümünde) beyân olunduğu
(anlatıldığı) üzere,
Hz. Şeyh (r.a.) (Hz.
Muhyiddin İbn Arabî) ervâh-ı enbiyâ
(eleyhimü's-selâm)ı
(nebilerin,peygamberlerin)
ruhlarını) müşâhede etmiş
(görmüş) idi.
Hakîkati vechile (yönüyle)
vakı' olan
(gerçekleşen) bu şuhûda
(görüşe) binâen
(dayanarak) bu
fass-münîfde (bölümde de)
İlyâs (a.s.)’ın ayn-ı İdrîs (a.s.)
(İdrîs a.s’ın kendisi)
olduğunu beyân buyurur.
(bildirir).
Fass-ı İdrîsî'de (İdris
bölümünde) îzâh olunduğu
(açıklandığı) üzere,
cenâb-ı İdrîs kesret-i riyâzâttan
(çok nefs mücadelesi
yapmasından) dolayı sıfât-ı beşeriyye-i
tabîiyyeden (tabiatın beşeri
sıfatlarından) insîlah edip
(çıkıp, sıyrılıp)
cesed-i unsuriyyeden (madde
bedeninden) ve onun ahkâmından
(hükümlerinden)
soyundu ve telattuf edip
(latifleşif) sıfât-ı rûhâniyye
(ruhani sıfatlar) ve
hey'et-i nürâniyye (nurani
suret, hal) ile bâki
(devamlılık üzere)
kaldı. Binâenaleyh (bundan
dolayı) onun nefs-i kesîfinin
(kesif, koyu olan nefsinin)
hey'eti (hali,
sureti) rûh-ı münevverinin
(nurlanmış ruhunun)
hey'etine (haline, suretine)
tebeddül etti
(dönüştü). Ve sûreti dahi hey'et-i
ruhâniyyeye (ruhani surete)
münâsib (uygun)
olan sûret-i misâliyye-i nûrâniyyeye
(nur olan hayali surete)
münkalib oldu (girdi,
dönüştü). İşte bu hâli ile ervâh-ı
semâviyyenin (semaların
ruhunun) eşrefi
(en şereflisi) olan felek-i Şems'in
(güneşin) ruhâniyyeti
mertebesine urüc eyledi
(yükseldi).
Zîrâ (çünkü)
Cânâb-ı İdrîs (a.s.) on altı sene yiyip içmedi ve
uyumadı. Bittabi' (doğal
olarak) beden-i kesîfi
(koyu, yoğunlaşmış bedeni);
latif olup
(şeffaflaşıp) kendisine rühâniyyet galebe
etti (üstün oldu).
Felek-i Şems
(güneş) kendi manzûmesini
(sistemini) teşkil
eden (meydana getiren)
seyyârâta (gezegenlere)
nazaran (göre)
mahall-i kutb
(kutub yeri) ve küre-i arza
(dünyaya) nazaran
(göre) dördüncü
felektir (göktür, semadır).
Şöyle ki: Birincisi medâr-ı Arz
(Dünya’nın yörüngesi),
ikincisi medâr-ı Zühre
(Venüs’ün yörüngesi),
üçüncüsü medâr-ı Utârid
(Merkür’ün yörüngesi)
ve dördüncüsü onların kutbu
(ucu) olan Şems'dir
(Güneş’tir).
Ve cismâniyyetle
(bedenle) felek-i Şems'e
(Güneş’e) urûc
(yükselmek) mâddeten
(madde olarak)
mümkin değildir. Ve urûc (yükselmek) mümkin olduğu farz olunsa
(sayılsa, öyle düşünülse),
cismi ihrâk
(yakar) ve kesâfet-i
vücûdu (madde vücudu)
izâle eder (yok eder).
Zîrâ (çünkü)
küre-i Şems
(güneş),
küre-i Arz (dünya)
gibi bir cism-i sulb
(sert, katı cisim) değil, mâyi'-i nârî
(lav, kızgın sıvı)
veyâ buhâr-ı nârî (yanan gaz)
hâlindedir. O makâma ancak rûhen
(ruh olarak) urûc
(yükselmek)
mümkündür. Zîrâ (çünkü)
rûh-i latif,
(şeffaf, nur olan ruh) cism-i kesîf
(madde cisim) gibi
ateşte yanıp inhilâl etmez
(erimez).
Bunun delil-i bâhiri
(açık delili) telattuf
eden (latifleşen)
evliyâullahın
(Allah velilerinin) ateşte muhterık
olmamasıdır (yanmamasıdır).
İşte İdrîs (a.s.) kemâl-i letâfetinden
(letafetin mükemmelliğinden,
tamlığından) mahall-i kutbdan
(kutup yerinden)
ibâret olan mekân-ı aliyye
(en yüce makama) ref’ olundu
(kaldırıldı, yüceltildi).
Ba'dehû (daha sonra)
"Emîrin putu" ma'nâsına gelen “Baalbek”
karyesine (kasabasına)
resül olarak nâzil oldu
(indi).
Nitekim, âhir (son)
zamanda İsa (a.s.) dahi böylece nuzûl
edecektir (inecektir).
Fakat bu nüzûlden
(inmeden) tenâsüh vehmine
(zannına) düşülmesin.
Zîrâ (çünkü)
tenâsüh, rûhun bir bedenden müfârekatından
(ayrılmasından) sonra
araya zaman girmeksizin, diğer bir bedene taallukundan
(ilgili, ilintisi olmasından)
ibarettir. Ve bu i'tikada
(inanca) göre rûhun
beden-i cismâniye (madde
bedene) taalluku
(ilişkisi) dâimidir. Halbuki İdris (a.s.)’ın
İlyâs ismiyle nüzûlü (inişi)
böyle değildir. Belki İlyâs (a.s.), mekân-ı
aliyyden (yüce makamdan)
rûh-ı musavver
(cisimlenmiş, bedenlenmiş ruh) hâlinde olarak
nâzil olan (inen)
İdris (a.s.)’dır.
Devam edecek |