KELİME-İ
MÛSEVİYYE’DE MÜNDEMİC OLAN "HİKMETTİR
[2.Şerh]
İmdi (şu halde)
bu ihticâb (perdelenme)
şân-ı nübüvvete
(nübüvvetliğin şanına) nakîsa
(noksanlık) îrâs
etmez (vermez).
Zîrâ (çünkü)
enbiyâ (nebiler)
(a.s.) esrâr-ı kazâ
(kaza sırrına) ve
kadere cihet-i velâyetleriyle
(velilikleri yönüyle)
muttali’ olurlar
(haberdardırlar) ve onları halka ifşâ
etmezler (yaymazlar, ilan
etmezler).
Fakat ilm-i şerîâti
(şeriat ilmini) teblîğ ettikleri
(naklettikleri)
vakit, bu ilim kendilerince mestûr
(örtülüdür, gizlidir)
ve mensî (unutulmuş)
hükmündedir.
İşte Mûsâ (a.s.) Hızır'a mülâkî olduğu
(hızırla buluştuğu)
vakit bu halde idi. Ve Hızır, bâlâdaki
(yukardaki)
kelâmında (sözlerinde)
insâf edip kendi nefsinde hakîkati tasdîk
etti de: “Ben ilm-i
risâlet ve nübüvveti (risalet
ve nübüvvet ilmini) bilmem ve sen de
risâletin (resul oluşun)
hasebiyle (dolayısıyle)
ilm-i zevkîden
(ilim
zevkinden)
hicâbdasın
(perdelisin)” dedi.
Hz. Hızır hakkında rivâyet-i muhtelife
(çeşitli söylentiler)
vârdır. Kur'ân-ı Kerîm'de cenâb-ı Mûsâ ile mülâkât
eden (konuşan)
abdin (kulun)
Hızır olduğu musarrah (açık
olarak belirtilmiş) değil ise de, hadis-i
şerîfte Hızır olduğu sarâhaten
(açık olarak) beyân
buyrulmuştur
(bildirilmiştir). Muhakkıkînin
(hakikat ehlilerinin)
âsârına (eserlerine)
nazaran (göre)
Hızır'ın hayât-ı berzahiyye
(berzah hayatı) ile
hayy (hayatta)
olup, âlem-i şehâdette
(dünyada) sulehâ
(salih kimseler) ile / mülâkât ettiği
(konuştuğu)
anlaşılmaktadır. Hattâ bu ma'nâyı te'yîden
(doğruluyarak) Azîz
Nesefî hazretleri Risâleler’nin
(kitabının)
birisinde buyurur ki: "Vaktâki
(ne zamanki) Mûsâ
(a.s.) Hızır ile sohbet ettiği esnâda taâma
(yemek yemeğe)
ihtiyac hissettiler; önlerine bir âhü
(ceylan) kebâbı
geldi. Fakat âhûnun
(ceylanın) Mûsâ (a.s.) tarafına gelen ciheti
(tarafı) çiğ ve
Hızır tarafına isâbet eden ciheti
(tarafı) ise pişmiş
idi: Cenâb-ı Mûsâ sebebini Hızır'dan suâl etti.
(sordu) Hz. Hızır: "Yâ
Mûsâ. ben âhiretteyim, sen dünyâdasın, Dünyâ mahall-i
amel (amel yeri)
ve âhiret mahall-i cezâdır.
(karşılığını alma yeridir) Binâenaleyh
(bundan dolayı)
benim ihtiyâcım hazır ve senin ihtiyâcın amele
mütevakkıftır. (bağlıdır)
Kalk; çiğ olan âhûyu
(ceylanı) pişirmek
için ateş yak!" Şeyh-i Ekber efendimizin Hızır
hakkındaki beyânât-ı aliyyeleri
(yüce açıklamaları)
Nefehâtü'l-Üns'te mufassale
(detaylı olarak) nakl edilmiştir.
(aktarılmıştır)
Burada zikri (tekrar
anlatılması) tatvîli
(uzatmaya) mûcib
(sebep) olur.
Devam Edecek |