BU FASS KELİME-İ MUHAMMEDİYYE'DE MÜNDEMİC
"HİKMET-İ FERDİYYE"' BEYÂNINDADIR.
"Hikmet-i ferdiyye"nin
(ferdiyet ile alakalı hikmetin) Kelime-i
Muhammediyye'ye (Muhammed
kelimesine) tahsîsindeki
(ayrılmasındaki)
sebep budur ki: Hakîkat-i Muhammediyye, bi'l-cümle
(bütün) taayyünâtın
(meydana çıkmışların)
evvelidir (ilkidir)
ve kâffe-i mevcûdâtın
(bütün var olanların)
a'yân-ı sâbitelerini
(ilmi suretlerini) ve hakâyıkını
(hakikatlerini)
müştemildir (kapsar).
Onun fevkınde
(üstünde) hiçbir isim ve sıfat ve na't
(vasıf) ile mevsûf
(vasıflanmış) ve
mevsûm (isimlenmiş)
ve men'ût olmayan
(sıfatlanmayan) “zât-ı sırf”
(yalnızca zat) vardır
ki, cemî'-i taayyünâtan
(bütün yaratılmışlardan) münezzehdir
(temizdir, arıdır, beridir).
Zîrâ
(çünkü) zât-ı
ahadiyye (ahad olan zat),
zâtiyyeti (zat
oluşu) hasebiyle
(dolayısıyla) tecellîden
(görünmeden, belirmeden)
müstağnîdir (zengindir,
doygundur, ihtiyaç duymaz).
Binâenaleyh
(bundan dolayı) onun vücûd-ı mutlakı
(sınırsız kayıtsız varlığı)
zâtiyyeti hasebiyle
(dolayısıyla) asla
tecellî etmez (belirmez,
görünmez).
Onun tecellîsi
(görünmesi) ancak onda bi'l-kuvve
(güç, kuvve olarak)
mevcûd olan sıfât (sıfatlar)
ve esmâ (isimler)
îcâbıdır
(gereğidir).
Bi'l-farz (diyelim
ki) zât-ı ahadiyyette
(ahad olan zatında)
mündemic (bulunan)
ve bi'l kuvve (güç,
kuvvet olarak) mevcûd sıfât
(sıfatlar) ve esmâ
(isimler) bulunmasa,
zât zâtiyyeti üzere kalır ve ondan ebeden
(asla, hiçbir zaman)
tecellî (belirme, görünme)
vâkı' olmaz
(gerçekleşmez) idi. Fakât onda bi'l-kuvve
(güç, kuvve olarak)
sıfât ve esmâ-i na-mütenâhiyye
(sonsuz sıfatlar ve
isimler)
bulunduğundan ve bunlar lisân-ı isti'dâdlarıyla
(istidatlarının diliyle)
zuhûr (açığa çıkmayı)
taleb ettiklerinden,
(istediklerinden) zât-ı
sırf (salt, sırf zat),
lâ-taayyün
(taayyünsüzlük) mertebesinden mertebe-i ilme
(ilim mertebesine)
tenezzül ederek (inerek),
o sıfât ve esmâ-i nâ-mütenâhiyyenin
(sonsuz sıfatlar ve isimlerinin)
sûretleri, ilm-i Hak'ta
(Hakk’ın ilminde)
müteayyin (belirir)
ve her birisinin hakîkati yekdîğerinden
(bir diğerinden)
mütemeyyiz (üstün vasıflarla
farklı, seçkin) oldu. Bu mertebeye, mertebe-i
vâhidiyyet (teklik mertebesi)
ve mertebe-i sıfât ve esmâ
(esma ve sıfat mertebesi)
ve "hakîkat-i muhammediyye"
(Muhammedi hakikat mertebesi)
derler. Ahadiyyet
(sırf zat) mertebesiyle arasındaki fark,
ancak taayyünsüzlük
(belirsizlik) ile taayyünden
(belirlenmekten)
ibârettir. Bu babdaki
(konudaki) tafsîlât
(geniş açıklama)
Fass-ı Şîsi’de (Şisi
bölümünde) mürûr etti
(geçti).
Şu halde Sallallâhü aleyhi vesellem /
Efendimiz'in hakîkati cemî'-i taayyünâtın
(bütün meydana çıkmışların)
mebde'i
(başlangıcı) olmak i'tibâriyle
(dolayısıyla) vücûdda
(varlıkta) vâhid
(tek) ve ferddir
(tektir, eşsizdir).
Ve kezâ (aynı
şekilde) bi'l cümle
(bütün) taayyünâtı
(meydana gelmişleri)
muhît olmak (ihata etmek,
kuşatmak) i'tibâriyle
(sebebiyle) de
külliyyetle (tam bütünlük,
tümel olmak ile) muttasıftır
(vasıflanmıştır).
Nitekim, Ferîdüddîn Attâr (k.s.) Bî-ser-nâme'lerinde
(şiirinin başında)
bu makâma işâreten buyururlar, Beyt:
سر حق را با تو كويم آ شكار
أحمد است اين جا احد اي مردكار
فهم كن معنئ الله الصمد
ميم را بر دار احمد شد احد
Tercüme: "Ey iş adamı, sırr-ı Hakk'ı
(Hakk’ın sırrını)
sana açıkça söyleyeyim ki, bu âlem-i taayyünde
(açığa çıkmış bu suret aleminde)
Ahad, Ahmed'dir, mîm-i taayyünü
(taayyün olan “m” i)
kaldır, Ahmed, Ahad olur. İşte "Allâhü's-Samed"in
(‘Allah sameddir’in)
ma'nâsını anla!"
Ve
kezâ (aynı şekilde)
Gülşen-i Râz sâhibi (k.s.) buyurur. Beyt:
احد
در ميم احمد كشت ظا هر
درين دور اولً آمد عين آخر
جهاني أندر آن يك ميم غرق است
ز أحمد تا أحد يك ميم فرق است
Tercüme: "Ahad, Ahmed'in
mîm-i taayyününde (taayyün
olan “m” de) zâhir oldu
(göründü).
Bu devirde evvel
âhirin (sonranın)
aynı geldi.
Ahmed'den Ahad'a kadar fark, bir mîmden, ya'nî
taayyünden (belirmekten,
suretlenmekten)
ibârettir. Bütün mevcûdât-ı cihân
(evren varlıkları) o
mîm-i taayyün (suretlenen “m”
nin) içinde müstağraktır
(batıktır)."
Ve
kezâ (aynı şekilde)
Mirzâ Bî-Dil (k.s.) buyurur. Rubâî:
آن جوهر ايجاد وصفات وأسما
آن آينه ء قدرت ذات يكتا
اينت رموز خواجهء هر دو سرا
در غيب أحد است ودر شهادت أحمد
Tercüme: "O zât-ı ahadiyyenin
(ahad olan zatın)
âyîne-i kudreti (kudret
aynası) ve o sıfât
(sıfatlar) ve esmâ
(isimler) îcâd ve
ızhârının (açığa vurduğunun)
cevheri mertebe-i gaybde
(gizli mertebede (zatta)
Âhad'dır ve mertebe-i şehâdette
(görünen (içinde bulunduğumuz)
mertebede) ise, Ahmed'dir. İşte her iki cihân
seyrinin (gidişatının)
rumûzu (sırrının
işareti) budur."
Devam Edecek |