Füsûs-ül Hikem

427. Bölüm

Asliye Tavşanlı
 

BU FASS   KELİME-İ MUHAMMEDİYYE'DE

MÜNDEMİC   "HiKMET-İ FERDİYYE"'   BEYÂNINDADIR.

Ba'dehû te'nîste, hâtimeyi nazîre-i ûlâ kıldı; ikisinin arasına müzekkeri derc eyledi. Binâenaleyh "nisâ" ile başladı, "salât" ile hatm etti. Ve onların ikisi de te'nîstir. Ve ikisinin arasında "tıyb", onun vücûdunda, o gibidir. Zîrâ racül, kendisinden zâhir olduğu zât ve kendisinden zâhir olan mer'e beyninde müderrecdir. İmdi racül, iki müennes arasında mütehakkıktır: Te'nîs-i zât ve te'nîs-i hakîkî. Kezâlik "nisâ" dahi te'nîs-i hakîkîdir ve "salât" te'nîs-i gayr-i hakîkîdir. Ve “tıyb” ikisinin arasında, kendisinden mevcûd olduğu zât ile kendisinden mevcûd olan Havvâ arasındaki Âdem gibi, müzekkerdir. Ve eğer dilersen "sıfat"tır dersin; o halde yine müennestir ve eğer dilersen "kudret"tir dersin; o halde yine müennestir. İmdi sen hangi mezhep üzerine olmak istersen ol. Zîrâ sen ancak te'nîsi tekaddüm eder bulursun. Hattâ vücûd-i âlemde Hakk'ı "illet" ittihâz eden ashâb-ı illet indinde bile; “illet” ise müennestir (19).

Ya'nî Resûl (a.s.) bu hadîs-i şerîfte te'nîsi (dişiyi) tezkîr (eril ) üzerine tağlîp kelimeyi diğer kelimenin anlamını da içine alacak şekilde) buyurduktan (söyledikten) sonra hâtime (son) olan "salât"ı (namazı) te'nîste (dişilde), ibtidâ (başta) zikr eylediği (söylediği) "nisâ"ya (kadınlara) nazîre kıldı (benzetti) ve "nisâ" (kadınlar) ile "salât" (namaz) arasına, müzekker (eril) olan "tıyb"i (“güzel koku”yu) derc eyledi (yerleştirdi). Şu halde nisâ ile başladı, salât ile bitirdi. Ve "nisâ" ile "salât" müennestir (dişildirler). Ve bu iki müennesin (dişilin) arasında müzekker (eril) olan "tıyb", müennes (dişi) olan "zât"-ı Hak'la, kezâ (aynı şekilde) müennes (dişi) olan "nisâ" arasında vücûdda (varlıkta) müzekker (eril) olan racül (erkek) gibidir. Ve racül (erkek), insân-ı kâmil olan Resûl'dür. Zîrâ (çünkü) racül (erkek), zât-ı Hakk'ın (Hakk’ın zatının) sûreti / üzere, zât-ı Hak'tan (Hakk’ın zatından) zâhir oldu (açığa çıktı, göründü). Ve kadın dahi racülün (erkeğin) sûreti üzere, racülden (erkekten) zuhûr etti (meydana geldi).  Binâenaleyh (bundan dolayı) racül (erkek), zât ile nisâ (kadınlar) arasında vâkı' (olmuş) oldu. Şu halde racül (erkek) iki müennes (dişi) arasında mütehakkık olmuş (gerçekleşmiş, ispatlanmış) oldu ki, birisi te'nîs-i zât (zatın dişiliği), diğeri te'nîs-i hakîkîdir (hakiki dişidir). Ve "zât"nin te'nîsi (dişiliği) gayr-ı hakîkî (hakiki olmayan) ve "nisâ"nın te'nîsi (dişiliği) ise hakîkîdir. Ve kezâlik (aynı şekilde) hadîs-i şerîfte mezkûr olan (adı geçen) "nisâ" te'nîs-i hakîkî (gerçek dişi) ve "namaz" ise, te'nîs-i gayr-i hakîkîdir (hakiki olmayan dişidir). Ve bu hakîkî (gerçek) ve gayr-ı hâkîkî olan (gerçek olmayan) iki te'nîs (dişi) arasında "tıyb" (güzel koku), zât-ı mûcide (yaratıcı zat) ile Âdem'in vücûdundan zâhir olan (meydana gelen) Havvâ aralarında Âdem gibi müzekkerdir (erildir). Eğer sen istersen mütekellîminin (söyleyenin) mezhebi (felsefesi) vechile (yönüyle) zâta mugâyir (aykırı) addettiğin (saydığın) "sıfat" ve "kudret-i Hakk'ı" (Hakk’ın sıfatını ve kudretini), Âdem'in vücûduna sebep tut. Âdem'in (kâmil insan’ın) vücûduna tekaddüm eden (önce gelen) "sıfat" ve "kudret" yine müennestir (dişidir). Velhâsıl (kısaca) Âdem'in menşeini (kökünü, çıktığı kaynağı) hangi mezhep (felsefe, görüş) üzere alırsan al, müennesi (dişiyi) tekaddüm (önde, önce) etmiş bulursun. Hattâ ashâb-ı illet (illet sahipleri) olan hükemânın (alimlerin) mezhebi (felsefesi) üzere "zât" hakkında "sıfat" i'tibâr etmeksizin (ehemmiyet vermeksizin) "minhaysü-hiye" (O (kendisi) olmak itibariyle) vücûd-i âlemin (âlemin varlığının) "illet"idir (sebebidir) demiş olsan, yine müennes (dişi) tekaddüm etmiş (önce gelmiş) olur. Zîrâ (çünkü) "illet" (sebep) müennes-i gayr-i hakîkîdir (hakiki olmayan dişidir).  Ve illet (sebep) ile ma'lüle (sebepliye) müteallık (ait) îzâhât (geniş açıklama) Fass-ı İlyâsî’de (ilyas bölümünde) geçti.

Devam Edecek