BU FASS KELİME-İ MUHAMMEDİYYE'DE
MÜNDEMİC "HiKMET-İ FERDİYYE"' BEYÂNINDADIR.
Ba'dehû te'nîste, hâtimeyi nazîre-i ûlâ kıldı; ikisinin
arasına müzekkeri derc eyledi. Binâenaleyh "nisâ" ile
başladı, "salât" ile hatm etti. Ve onların ikisi de
te'nîstir. Ve ikisinin arasında "tıyb", onun vücûdunda,
o gibidir. Zîrâ racül, kendisinden zâhir olduğu zât ve
kendisinden zâhir olan mer'e beyninde müderrecdir. İmdi
racül, iki müennes arasında mütehakkıktır: Te'nîs-i zât
ve te'nîs-i hakîkî. Kezâlik "nisâ" dahi te'nîs-i
hakîkîdir ve "salât" te'nîs-i gayr-i hakîkîdir. Ve
“tıyb” ikisinin arasında, kendisinden mevcûd olduğu zât
ile kendisinden mevcûd olan Havvâ arasındaki Âdem gibi,
müzekkerdir. Ve eğer dilersen "sıfat"tır dersin; o halde
yine müennestir ve eğer dilersen "kudret"tir dersin; o
halde yine müennestir. İmdi sen hangi mezhep üzerine
olmak istersen ol. Zîrâ sen ancak te'nîsi tekaddüm eder
bulursun. Hattâ vücûd-i âlemde Hakk'ı "illet" ittihâz
eden ashâb-ı illet indinde bile; “illet” ise müennestir
(19).
Ya'nî Resûl (a.s.) bu hadîs-i şerîfte te'nîsi
(dişiyi) tezkîr
(eril ) üzerine
tağlîp kelimeyi diğer
kelimenin anlamını da içine alacak şekilde)
buyurduktan (söyledikten)
sonra hâtime (son)
olan "salât"ı
(namazı) te'nîste
(dişilde),
ibtidâ (başta)
zikr eylediği (söylediği)
"nisâ"ya
(kadınlara) nazîre kıldı
(benzetti) ve "nisâ"
(kadınlar) ile
"salât" (namaz) arasına, müzekker (eril)
olan "tıyb"i
(“güzel koku”yu) derc eyledi
(yerleştirdi).
Şu halde nisâ ile başladı, salât
ile bitirdi. Ve "nisâ" ile "salât" müennestir
(dişildirler).
Ve bu iki müennesin
(dişilin) arasında
müzekker (eril)
olan "tıyb", müennes (dişi)
olan "zât"-ı Hak'la,
kezâ (aynı
şekilde) müennes
(dişi) olan "nisâ" arasında vücûdda
(varlıkta) müzekker
(eril) olan racül
(erkek) gibidir. Ve
racül (erkek),
insân-ı kâmil olan Resûl'dür. Zîrâ
(çünkü) racül
(erkek),
zât-ı Hakk'ın
(Hakk’ın zatının) sûreti / üzere, zât-ı
Hak'tan (Hakk’ın zatından)
zâhir oldu (açığa
çıktı, göründü).
Ve kadın dahi racülün
(erkeğin) sûreti
üzere, racülden (erkekten)
zuhûr etti
(meydana geldi). Binâenaleyh
(bundan dolayı)
racül (erkek),
zât ile nisâ
(kadınlar) arasında vâkı'
(olmuş) oldu. Şu
halde racül (erkek)
iki müennes (dişi)
arasında mütehakkık olmuş
(gerçekleşmiş, ispatlanmış)
oldu ki, birisi te'nîs-i zât
(zatın dişiliği),
diğeri te'nîs-i hakîkîdir
(hakiki dişidir).
Ve "zât"nin te'nîsi
(dişiliği) gayr-ı
hakîkî (hakiki olmayan)
ve "nisâ"nın te'nîsi
(dişiliği) ise
hakîkîdir. Ve kezâlik (aynı
şekilde) hadîs-i şerîfte mezkûr olan
(adı geçen) "nisâ"
te'nîs-i hakîkî (gerçek dişi)
ve "namaz" ise, te'nîs-i gayr-i hakîkîdir
(hakiki olmayan dişidir).
Ve bu hakîkî
(gerçek) ve gayr-ı hâkîkî olan
(gerçek olmayan) iki
te'nîs (dişi)
arasında "tıyb" (güzel koku),
zât-ı mûcide
(yaratıcı
zat)
ile Âdem'in vücûdundan zâhir olan
(meydana gelen) Havvâ
aralarında Âdem gibi müzekkerdir
(erildir).
Eğer sen istersen mütekellîminin
(söyleyenin) mezhebi
(felsefesi)
vechile (yönüyle)
zâta mugâyir (aykırı)
addettiğin (saydığın)
"sıfat" ve "kudret-i Hakk'ı"
(Hakk’ın sıfatını ve kudretini),
Âdem'in vücûduna sebep tut. Âdem'in
(kâmil insan’ın)
vücûduna tekaddüm
eden (önce gelen)
"sıfat" ve "kudret" yine müennestir
(dişidir).
Velhâsıl (kısaca)
Âdem'in menşeini
(kökünü, çıktığı kaynağı) hangi mezhep
(felsefe, görüş)
üzere alırsan al, müennesi
(dişiyi) tekaddüm
(önde, önce) etmiş
bulursun. Hattâ ashâb-ı illet
(illet sahipleri)
olan hükemânın (alimlerin)
mezhebi
(felsefesi) üzere "zât" hakkında "sıfat"
i'tibâr etmeksizin (ehemmiyet
vermeksizin) "minhaysü-hiye"
(O (kendisi) olmak itibariyle)
vücûd-i âlemin
(âlemin varlığının) "illet"idir
(sebebidir) demiş
olsan, yine müennes (dişi)
tekaddüm etmiş
(önce gelmiş) olur. Zîrâ
(çünkü) "illet"
(sebep) müennes-i
gayr-i hakîkîdir (hakiki
olmayan dişidir).
Ve illet (sebep)
ile ma'lüle
(sebepliye) müteallık
(ait) îzâhât
(geniş açıklama)
Fass-ı İlyâsî’de (ilyas
bölümünde) geçti.
Devam Edecek |