BU FASS
KELİME-İ MUHAMMEDİYYE'DE MÜNDEMİC "HiKMET-İ FERDİYYE"'
BEYÂNINDADIR.
Ve
devâm ettikçe, tasarruftan men' eden, namazdan gayri bir
ibâdet yoktur. Ve namazda olan zikrullah, namazın
müştemil olduğu akvâl ve ef’âlden olan şeyden ekberdir.
Ve muhakkak biz racül-i kâmilin namazdaki sıfatını
Fütûhât-ı Mekkiyye'de zikr ettik ki nasıl olur. Zîrâ
Allah Teâlâ
وَالْمُنكَرِ
إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء
(Ankebût, 29/45) ya'nî "Namaz fahşâ ve münkerden / nehy
eder" buyurur. Z'ırâ Hak Teâlâ, namazda oldukça bu
ibâdetin gayrisinde tasarruf etmemeyi musallî için şer'
etti. Ve ona "musallî'" denir. Ve Allâh'ın zikri (ya'nî
salâtta) ekberdir. Ya'nî' Allah Teâlâ'dan abdi için onun
suâlinde, ona icâbet ettiği hînde ve onun üzerine
senâsında vâkı' olan zikir, namazda abdin Rabb'ini
zikrinden ekberdir. Zîrâ Kibriyâ Allah'a mahsûstur. Ve
bundan dolayı
وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
(Ankebût, 29/45) dedi. Ve "
أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ
(Kâf, 50/37) buyurdu. Ve abdin vâkı' olan hitâba ilkâ-yı
sem'i Allah'ın namazda onu zikrindendir (27).
Ya'nî
namaza benzeyen hiçbir ibâdet yoktur. Çünkü nâmaz kılan
kimse, namazdan başka hiç bir şeyle meşgûl olamaz. Namaz
onu tasarrûftan men'eder
(alıkoyar). Fakat
başka ibâdât (ibadetler)
böyle değildir. Meselâ oruç tutan kimse bir
şey satın alabilir. O vakit ona "müşterî" isimi
verilebilir. Ve kezâ (aynı
şekilde) bir şey satabilir. O vakit kendisine
"bâyi"' nâmı (adı)
da verilmek mümkündür. Kezâ
(aynı şekilde) hac
eden kimse dahi böyledir. Velâkin
(fakat) namaz kılan
kimse bunların hiç birisini yapamaz. Onun için o kimseye
ancak "musallî" (namazını eda
eden kişi) tesmiye olunur
(denilir). Bâyi',
müşterî, dârib (vuran),
mâşî (yürüyen) ilh...
gibi isimlerle tesmiye olunamaz
(isimlendirilemez).
Çünkü Hak Teâlâ, namaz içinde, namazın gayri
(başka) olan akvâl
(sözlerde) ve ef’âlde
(fiillerde)
tasarruf etmemeyi musallî
(namaz kılan) için şer' etti
(kural olarak koydu).
Ve namazda olan zikrullah
(Allah zikri),
namazın müştemil olduğu
(kapsadığı) akvâl
(sözler) ve ef’âlin
(fiillerin) ekberi
(en büyüğü), kalb ile
lisâna mensûb
(ait) olan
zikrullahdır (Allah zikridir
. Eğer musallînin
(namaz kılanın)
kalbi başka şeyle meşgûl olup, yalnız lisânı
(dili) zâkir olursa
(zikrederse);
Hak yalnız lisânının
(dilinin) celîsi
(arkadaşı) olur,
kalbinin celîsi (arkadaşı)
olmaz. Ve eğer namazda lisânı
(dili) başka kelâm
söylerse şer'an
(şeriat hükümlerine göre) namazı fâsîd olur
(bozulur).
Çünkü ne lisânen
(diliyle) ne de kalben
(kalbiyle) Hakk'ı
zâkir olmadı (zikretmedi).Halbuki
namaz zikirdir. / Binâenaleyh
(bundan böyle) böyle
bir kimsenin hâli, namazdan maksûd olan
(istenilen) gâyeye
muhâliffir (aykırıdır).
Ve racül-i
kâmilin (manevi kudret sahibi
zatların) namazdaki sıfatı nasıl olduğu
Fütûhât-ı Mekkiyye'nin (69)uncu bâbın
maddenin)
فصل بل وصل القرائة في
الصلاة و ما يقرأ به من القرآن فيها unvanlı
bahsinde (konusunda)
beyân olunduğu
(anlatıldığı) gibi salâta
(namazla) müteallık
(alakalı) sâir
(diğer) ma'lûmât
(bilgiler) dahi (90)ıncı
bâbında (maddesinde)
zikr edilmiştir
(anlatılmıştır).
İşte
namaz münâcât (dua, Hakk’a
yalvarma) ve zikr olduğu ve Hak zâkirin
(zikredenin) celîsi
(birlikte olduğu arkadaşı)
bulunduğu için Hak celle ve alâ hazretleri
"Namaz fahşâ (meşru olmayan
şehvani hallerden) ve münkerden
(şeriatçe yapılması caiz
görülmeyen şeylerden) nehy eder
(alıkoyar, önler)"
(Ankebût, 29/45) buyurdu. Ve Allah'ın namazda
zikri ekberdir (en büyüktür).
Ya'nî abd (kul)
namazda Fâtiha-i şerîfeyi tilâvet ettiği
(okuduğu) ve Hak'tan
suâl eylediği (dua ettiği)
hînde (sırada)
ve Hakk'ın dahi o abde
(kula) icâbet
(kabul) buyurduğu
esnâda (sırada),
Allah Teâlâ cânibinden
(tarafından) abdi
(kulu) için vâkı'
olan (gerçekleşen)
zikir,
namazda abdin (kulun)
Rabb'ini zikr etmesinden
ekberdir (daha
büyüktür).
Zîrâ (çünkü) "kibriyâ
(büyüklük)"
Allah'a mahsûstur
(aittir).
Ya'nî abd (kul)
namazda maa-besmele
(Besmele ile) Fâtiha’yı okuyarak Rabb'ini
zikreder (anar).
Ve bâlâdaki
(yukarıdaki) hadîs-i şerîfte îzâh olunduğu
(anlatıldığı) vechile
(yönüyle),
Hak dahi abdini
(kulunu) zikr eder
(anar).
Kibriyâ
(büyüklük, ululuk),
Hakk'a ve zillet
(hakirlik, alçaklık) abde
(kula)
mahsûs (ait)
olduğundan, bu iki zikirden
elbette Hakk'ın abdini
(kulunu) zikr etmesi
ekberdir (daha
büyüktür).
Ve namazda Allah'ın zikri ekber
(büyük) olduğu için
Hak Teâlâ: "Allah Teâlâ sizin işlediğiniz şeyi bilir" (Ankebût,
29/45) buyurdu. Ya'nî mertebe-i şuhûdda
(görme mertebesinde)
zât-ı bende (kulun zatı),
zât-ı Hak (Hakk’ın
zatı) ve sıfat-ı bende
(kulun sıfatı) dahi,
sıfat-ı Hak'tır (Hakk’ın
sıfatıdır).
Binâenaleyh (bundan
dolayı) ashâb-ı kulûbun
(gönül sahiplerinin)
ilmini Hak Teâlâ kendi ilmi mertebesinde tuttu. Ve onun
mertebe-i şuhûdda (görme
mertebesinde) hitâbât-ı ilâhiyyeyi
(Hakk’ın seslenişlerini)
istimâ’ eylediğini
(işittiğini) beyânen
(bildirerek)
أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ
(Kâf, 50/37) ya'nî "Müşâhid olduğu
(gördüğü) halde o
kimse ilkâ-yı sem' etti"
(kulak verdi, işitti) buyurdu. Ve abdin
(kulun) namazda
cevâbât-ı ilâhiyyeye (Hakk’ın
cevaplarını) ilkâ-yı sem' etmesi
(işitmesi) Allah'ın
onu namazda zikr etmesindendir.
Nitekim
Mesnevî-i Şerîf'te mezkûrdur
(bahsedilmektedir)
ki: Bir kimse çok ibâdet ederdi. Şeytan onun nezdine
(yanına) gelip ona
dedi ki: Sen bu kadar ibâdet ediyorsun. Hak Teâlâ
cânibinden (tarafından)
sana "Lebbeyk"
(başüstüne, emir sizindir) hitâbı
(seslenişi) geldi mi?
O kimse: Hayır, diye cevap verdi. Şeytan: O halde niçin
sana cevap vermeyen bir ma'bûda
(ilaha) ibâdet edip
duruyorsun" dedi. O kimse de ibâdeti terk etti. Hak
Teâlâ Hızır (a.s.)ı ona gönderip onun lisâniyle
(diliyle) o kimseye:
Niçin bizim ibâdetimizi terk ettin? buyurdu. O kimse de
Bu kadar ibâdet / ettiğim halde bir kerre olsun
"Lebbeyk" (başüstüne)
hitâbına (seslenişine)
nâil olmadım
(erişmedim),
dedi. Cenâb-ı Hızır buyurdu ki: Her vakit
sana cevap geliyor. Fakat sen anlayamıyorsun, buyurdu.
Mesnevî:
اين همه
سوز و كرازت چيك ماست
الله الله كفتنت لبًيك ماست
Tercüme: "Senin "Allah, Allah" demen, bizim sana
"Lebbeyk" (baş üstüne)
ile icâbetimizdir (kabul
etmemizdir).
Bütün bu senin sûz ü güdâzın
(yanıp yakılman)
bizim peykimizdir
(habercimizdir)."
Velhâsıl abdin Hakk'ı zikri, Hakk'ın abdi zikrindendir.
Devam Edecek |