A.K.Geylânî Hz. Fütûhû’l Gayb‘dan Yansımalar: -11-

www.sufizmveinsan.com
 
 

Kitabın Adı:   FÜTÛHÛ’L GAYB

                     Gizliden Sesler

Müellifi    :     Abdülkâdir GEYLÂNÎ (1077-1165)

Mütercim :     Abdülkadir AKÇİÇEK

Yayınevi  :     Alperen Basım Yayın ve Tanıtım Tic. Ltd. Şti.

                     (0312) 312 72 31 - (0312) 309 49 67                  

                     www.alperenyayinlari.com

                     www.alperenkitabevi.com

Yansıtan  :     Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

Onbirinci Bölüm:

Belânın gelişi iki sebebe bağlanır: Birincisi, yukarıda da belirtildiği gibi sabırsızlığın ve kötü yolların tutumu neticesinde olur. İkincisine gelince, yine anlatıldığı gibi günahlardan temizlenmek için olur. Her iki halde iyi sabreden için netice hayırlıdır. Belâ ne kadar çoğalırsa çoğalsın sabretmek, taatı ve ibadeti bırakmamak yerinde olur. (147)

Bir Kudsî Hadiste Efendimiz (s.a.v.):
-Zikrimle uğraşıp benden bir talepte bulunmayan kimseye, dua ederek ihtiyaç gösteren kimselerden daha fazla ihsan ederim, buyurdu.

Allah bir kimseyi kendine halis kul etmek arzu edince onu birçok derunî hallere kaptırır. (148)

Halkı bırakır. Onlarla yaptığı muameleyi keser. Kalbine bir ilham gelir, her derdini hal dili ile Allah’a açmaya başlar. Allah da ona bol verir. Sussa da gelir, hal dili susar, kalpten istemeye başlar. Bunların hepsi sıra ile olur. (149)

Bundan sonra yukarıda belirtilen bir nevi keramet sayılan yapma ve icat etme gibi haller zuhur eder. Sanki her şey iradesine bırakılmış gibi istediğini yapmaya başlar. Çünkü o insan, kendisinde değil, Hakladır. (150)

Rüya gördüm. Bir ihtiyar bana sordu:

-Kul için Allah’a yakınlık nasıl olur?..

Cevap olarak:

—Bunun ilki ve sonu var, dedim ve devam ettim:

—İlki var; fani, kötü işleri bırakmak, sonu ise Allah’tan razı olmak. O’na teslim olup candan bağlanmaktır. (150, 151)

Mümin evvela farzları yapmalı. Bundan sonra sünnet-i şerifleri yerine getirmeye gayret etmelidir. Daha sonra bunların dışında kalan ibadetleri yaparak faziletli işleri takip etmelidir.

Hz. Ali (r.a.) bir Hadis-i Şerifi şöyle rivayet eder:

—Farzı bırakıp nafile ibadetle uğraşan, doğuracağı zamana yakın çocuğunu düşüren kadına benzer.

Şunu da burada belirtmek yerinde olur, bir kimsenin sünneti yapmadan bazı evliyanın keşif yolu ile naklettikleri ibadeti yapmaya çalışması yerinde görülmez. (151,152)

Dikkat edilirse doğruyu bulma arzusu arttıkça gaflet azalır. Bunun icabıdır ki ariflerde bayağı uyku azalmaya başlar.

Bundandır ki meleklerde uyku yoktur. Ehl-i cennet uykuyu bilmez. Bunların derecesi çok yüksektir. Çünkü uyku gaflettir. Dolayısıyla noksanlıktır.

Bütün hayır işler ayık olmadadır. Bütün şerler gaflette toplanmıştır.

Bunun çeşitleri vardır. Zahiri uykudan kurtulmak için az yemeli, az içmeli, çok yiyip içince çok uyku olur.

Azda olsa haram yiyene az yedi denemez. Haram şeyin azı da çok sayılır.

Herhalde dikkatli olmak varken az gaflet eden çok nadim olur.

Haramdan çok sakınmalıdır. Çünkü onun azı yoktur. Haram imanı örter, kalbi karartan odur. Alkollü ikilerin azı, aklı almaya yettiği gibi haramın azı da imanın ışığını söndürür.

Helal, nur üstüne nurdur. Haram kir üstüne kirdir. (153,154)

Bu yolda yürürken iki kuvvet olmalı, tam mertebeni bulman için bunlar senin iki kuvvet kanadındır.

Onların biri şehvet kuvvetini arttıran bilumum rahatlıkları terk etmektir. Hatta mubah olan şeyleri dahi bir zaman için bırakmak yerinde olur.

Diğer kuvvet ise güçlü kuvvetli olmaktır, oldukça ibadetlerin zahirde ağır kısmını yapmalı. Daima kolay tarafını seçmek iyi olmaz. (154,155)

Son olarak şunları da ilave edelim: Hakkın zatından gayrına karşı kör ol. Ondan başka şeye varlık verme. (156)

Zühd olan bazı sebepler yüzünden iki defa sevap alır. Bunun biri, bir şeyi terk eder, ama nefsi için değil. Bundan bir manevî huzur duyar, sevap alır. İkinci defa: Yalnız Allah emir verdiği için alır, bundan da ayrı bir mükâfat kazanmış olur.

Zahid, nefsine uyarak hiçbir şey almaz, nefsine muhalif kalır. Bu hal gerçekleşince hakikate erenlerden sayılır. Veli olmaya hak kazanır., amin zümresine karışır, ariflerden olur.

Bu hale geldiği zaman bir nevi varlığı yok gibi olur.

İşte bu durum karşısında emre uyarak iradesini karıştırmadan kader-i ilahinin önünde işlerinin akışını devam ettirmeye muvaffak olursa kârların en üstününü elde etmiş olur. Çünkü ilahi fiillere uyarak işlerini yürütmüş olur. (156,157)

İman sahiplerinin bazen mihnete düştükleri olur. Bunun bazı sebepleri vardır. Daha doğrusu buna hikmet icabı demek yerinde olur.

İman sahibinin mihneti bir nevi lütuf sayılmalıdır. Hiç olmazsa Allah’ını hatırlar, dua eder. Duası makbul olur. Belki bir an gaflete düşmüştür. Gelen ufacık bir mihnet çok iyi nimetlere sahip olamaya sebep olur.

[Mihnet: Zahmet / Eziyet / Dert / Belâ.]

En uygun yol dua yoludur. Belâ geldiği zaman dua etmek, Allah’a yalvarmak, günahlarına tevbe etmek hepsinden iyidir. (158,159)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 28.01.2010
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com