Kitabın Adı: FÜTÛHÛ’L GAYB
Gizliden Sesler
Müellifi : Abdülkâdir GEYLÂNÎ
(1077-1165)
Mütercim : Abdülkadir AKÇİÇEK
Yayınevi : Alperen Basım Yayın ve Tanıtım Tic. Ltd.
Şti.
(0312)
312 72 31 - (0312) 309 49 67
www.alperenyayinlari.com
www.alperenkitabevi.com
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Ondördüncü
Bölüm:
Dil ile şükür:
Bütün nimetlerin Allah’ın olduğunu itiraf etmek. (178)
Her
şeyi yaratan Allah’tır.
Asıl sebebi de yaratan Allah olduğuna göre şükre hak
kazanacak olan da Allah (c.c.) olmalı, değil mi?
Sana bir hediye gelse… o hediyeyi getiren güzel mi
bakman lazım. Ona mı nimet sahibi diye itibar göstermen
gerek? Hayır, asıl o hediyeyi sana gönderene şükür ve
saygılarını takdim etmen gerekir. Nimeti getireni görüp
onun esas sahibini unutuyorsan şu âyetin bildirdiği
zümreye dâhil olursun:
—Onlar,
dünya hayatının dışını bilirler, bunun ötesinden
gafildirler.
Kalp ile olan şükür:
… İçinde ve dışında durmanda veya yürümende ne gibi tad
ve iyilik varsa hepsi Allah’ındır. Hatta yaptığın şükür
bile. Kalben bunları bildikten sonra dilin ona bir
tercüman olmalıdır. (179)
Duygulara olan şükür:
Bu da bütün duyguları ibadetle kullanmakla olur. Şunu da
ilave edelim ki Allah’ın emirleri dışında hiçbir sese
kulak vermemek lazımdır. Bu durumda nefis, şeytan ve
şahsi arzu uyulmaması gereken şeylerdir. Allah’tan gayri
hiçbir şeye uymamak lazımdır. (180)
Belâ halinde insanlara şikâyette bulunma. Bu halinde en
ufak bir sıkıntı hali dahi belli etmemeye çalış.
O’nun izni olmadan iyilik ve kötülük olmaz.
Gerek dış âleminde gerekse iç âleminde insanlara fazla
kıymet verme. Herkesi olduğu kadar değerlendir. (181)
Hakkı her kötülükten tenzih et. Nefsin şerrinden ona
sığın. Tevhid yoluna gir.
Bir
Hadis-i Şerifte:
-Bir vücud
için kalb ne ise iman sahibi için de sabır odur,
buyuruldu.
Diğer yerde ise:
-Sabır
imanın hepsidir,
buyurulmuştur.
Şükür nimetin saklama
kabıdır.
(182)
Bidayet, belli ve rastgele bir hayattan meşru olana
çıkmakla başlar. Emre geçilir. Sonra bu da kalkar, kader
başlar. Bunun neticesi yine rastgele yaşanan bir hayata
dönülür. (183)
Ufak bir hal görünce erdiğini sanma. Dünya varlığını
kalbinden çıkar. Çıkar ki tabiat karanlıkları iman
nurunu söndürmesin.
Tabiat ölmez. Sen ölünceye kadar o zulmet yok olmaz,
bunu iyi bil. Eğer yok olsa insan melek olur.
(185)
İşte işin ilki bir garip halle başlar, sonu ise
olgunlukla biter.
Her veli, kendini emre vermeli. İlahi emirler dışına
çıkmamaya gayret etmelidir.
(186)
Her
imanlı ayık olmalı. Kaldı ki ayık olmak, her işin aslını
bilmek bir vazifedir. Her geleni almak değil, onun
aslını araştırmak gerekir. Ta verilen hüküm belli
oluncaya kadar durmalıdır. Helalliği bilinecek, mubah
olduğu anlaşılacak, ondan sonra kabul faslı
başlayacaktır.
İman sahibi teftiş eder, sonra alır. İçi bozuk, münafık
ise önüne geleni alır. Efendimiz (s.a.v.) bu manaya
işaret ederek şöyle buyurdu:
—Mümin,
işin temeline vakıf olandır.
Bir
başka Hadis-i Şeriflerinde ise şöyle buyurdu:
—Şüpheliyi
bırak, şüpheli olmadığı bilindikten sonra kabul et. (186)
Burada üç hal anlatmak icap eder:
a-)
Bu her müminin işidir. Allah’ın emirlerine göre iş
tutar.
b-)
Bu velilik mertebesidir ve fena fillah halidir. Bunlar
yalnızca kadere uyar.
c-)
Bu zümre sayılan iki zümreden daha üstündür. Belki de
yaptıklarının hiç farkında olmazlar. İşlerinde yalnız
kudret eli hüküm sürer, hâsılı büyük insanlardır. (187)
Her
iyilik edene bağlanmak olmaz. Bir başkası sevilince Hak
sevgisi kalpte azalır. Allah Gayûrdur. Orada yalnız
kendi sevgisinin bulunmasını ister.
[Gayur:
Hamiyetli / Çok çalışkan / Dayanıklı / Çok gayretli /
Kıskanç]
Başka şeyleri üzerinden bir yana at. Başkasını dilinden
bırak. Onlara koşmaktan vazgeç, onların yaptığı iyiliği
Haktan gör. Eğer kulu görürsen, kulu seversin. Çünkü
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
—Kalp,
iyilik edeni sever.
Allah’ın sevgisine layıksan o seni esirger. Her yandan
halkı senden keser. (189)
Bir
gün bunaldım. Kendimde bir heyecan oldu. Ban şöyle bir
sual soruldu:
—Ne
istiyorsun?
Buna karşılık şöyle dedim:
—Öyle bir hayat istiyorum ki onda ölmek olmaya ve öyle
bir ölüm istiyorum ki onda dirilik olmaya.
Bunun üzerine bana:
-Ölümsüz hayat ve dirilmesi olmayan ölüm nasıldır?..
denince, devam ettim:
—Dirilmesi olmayan ölüm halkı unutman, onların hayırını,
şerrini görmemle olur. Bundan sonra nefsim, iradem,
dünya ve ahiret arzularımın hepsi yok olmalıdır. Bu
türlü hislerimin benden yok olmasıdır.
Ölümü olmayan hayat ise Hakkın varlığı ile var olmamdır.
Bu varlıkta benim hiçbir şeyim kalmamalı. Buradaki benim
ölümüm var olmaktır. İradem burada Hak iradesi ile
birleşmelidir. Bu irade, iradelerin en güzelidir.
(191,192) |