Kitabın Adı: FÜTÛHÛ’L GAYB
Gizliden Sesler
Müellifi : Abdülkâdir GEYLÂNÎ
(1077-1165)
Mütercim : Abdülkadir AKÇİÇEK
Yayınevi : Alperen Basım Yayın ve Tanıtım Tic. Ltd.
Şti.
(0312)
312 72 31 - (0312) 309 49 67
www.alperenyayinlari.com
www.alperenkitabevi.com
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Onaltıncı
Bölüm:
Allah’tan dünyayı isteme. Belânın gitmesini, ihtiyaç
halinin geçmesini, zenginliğin gelmesini isteme. Sana
gereken sabırlı olmaktır. Elinde bulunana iyi bakarak
yetinmen gerekir.
Bulunduğun hal içindeki manevi değerlerin elinden
gitmemesini iste. (204)
Hz.
Ömer’den (r.a.) şöyle nakledilir:
—Ben günlerimin iyilik
veya kötülük içinde geçmesini merak etmem. Çünkü bilmem
hayır hangisindedir?..
İhtimal ki Hz. Ömer (r.a.) bu sözüyle şu âyeti anlatmak
istemiştir:
-Size kıtal farz oldu, ama siz hoşlanmıyorsunuz.
Bilemezsiniz, belki sevdiğiniz iyi değildir, belki de
sevmediğiniz uğurludur. Hâlbuki Allah bilir, siz
bilemezsiniz.
(205)
Amelini görme. Onlarla böbürlenme, bu hal sana
yakışmıyor. Nefsi görmek, yapılan işlere karşılık
beklemek iyi olmuyor. En iyisi bunları Hak’tan
görmektir. Bütün işleri onun yardımıyla yaptığını anla,
ona göre işlerini ayarla.
Eğer
bir kötülüğü yapmıyorsan düşün. Bu halin senden mi,
yoksa Hak’tan mı? Elbette Hak’tan. O, seni esirgedi. O,
seni sakladı. Buna hamd etmek gerek. Şükür etmen lazım.
Nerede şükür?.. Buna akılsızlık derler. Başkasının
gücünü kendine mal etmen yerinde olur mu, akıl kârı mı?
(206)
Daima Allah’ı öv, her iyiliği ona ver. Şer işleri sana
yükle. Nefsini ıslaha çalış. Eğer birini kötüleyeceksen
nefsin yeter.
Bazı
büyük bilginler şöyle derler:
—Sana lazım olan gelir.
Buna
bir Hadis-i Şerifte işaret edilir:
—Çalışınız,
birbirinize yaklaşınız. Kötü yolları kendinize
kapayınız. Herkes yaratılışının gereğini yapar.
(207)
Sen
ya müridsin, ya murad..
Ya
Allah tarafından istenilen birisin veyahut onu isteyen
bir müridsin.
Mürid olduğunu kabul edersen bütün yüklerin merkezi
olduğunu da kabul edersin yahut bütün ağırlıkları
omzunda taşıyan biri olduğunu bileceksin. Çünkü
arayıcısın. Arayıcı her güçlüğe katlanmalı, arzusuna
ermesi, istediğini bulması için bu yükleri çekmesi
gerek.
Eğer
murad isen yine vazifelerin olacak. O zaman daha ağır
bir vazife ile başbaşasın. İşte o zaman Hakkı sakın
itham etme. Belâ gelirse şikâyet etme. Sonra kıymetin
düşer. Hak seni seviyor. Böyle ufak tefek işlerle seni
tecrübe ediyor. Seni tam olgun mertebeye çıkarmak için
bunlarla deniyor. Böylece derecen yükselir. Velilerin
derecesine çıkarsın. (208)
Burada sen bazı şeyler diyebilirsin. Meselâ:
—Allah madem birini seviyor, onu istiyor. Neden cefa
veriyor? Hâlbuki bu cefa en çok sevilene oluyor.
Bu
durumda sana Efendimiz (s.a.v.) ‘in durumunu anlatmak
yeter. O, en çok sevilendir. Bununla beraber en çok cefa
çekendir. Bu hali Efendimiz (s.a.v.) şöyle beyan ediyor:
—Kimsenin
yapamayacağı şekilde Allah’tan korkarım. Allah yolunda
kimsenin çekmediği ezayı çekerim. Öyle zaman oldu ki bir
ay yiyecek bulamadım.
Yine
buyuruyor:
—Ben Allah’ı
en çok bilenim ve en çok korkanım.
İşte
Hadi-i Şerifler. Bunlar cefaları anlatır. Sebebi ise
ilahi derecelerin artması içindir. Onların derecesi
ancak dünyada yapılan amelle yükselir. Dünya ise öbür
âlemin kazanç yeridir. (209)
Sokaklara ve Pazar yerlerine çıkmak birkaç bölüme
ayrılır.
Bunların bir kısmı sokağa çıkar, yalnız şehevî şeylere
bakar.
Çarşı-Pazar işiyle uğraşanlardan diğer bir kısmı ise
gördüğünü görür. Mahvolacağı sırada aklı başına gelir.
Dini inançlarını düşünür, yaptığı işin hatalı olduğunu
derhal anlar, nefsiyle mücadele etmeye başlar. Buna bir
mücahit payesi verilir.
Bir
Hadis-i Şerifte şöyle buyurulur:
—Bir kimse,
kötülük yapamayacak halde iken kötü işlere yanaşmazsa
ona bir sevap, yapmaya gücü yettiği halde yapmazsa ona
da yetmiş sevap verilir.
Bu
çarşı-pazarlarda dolaşanlardan diğer kimse ise gider;
alır, yer, içer. Allah’a şükreder. Kötülüğe meyil etmez.
Hepsini Allah’ın vermiş olduğu bir nimet olarak kabul
eder.
Yine
onlardan bir kısmı çarşıya çıkar, gezer, fakat ilahi
hikmetlerden gayri bir şey görmez. Sanki gördüğü
Allah’ın nurudur. Ve bundan gayrısına kördür., sağırdır.
Bunun derecesi yüksektir. Bu dereceye erenler,
Hak' tan gayrısını bilmezler.(210-211) |