A.K.Geylânî Hz. Fütûhû’l Gayb‘dan Yansımalar: -4-

www.sufizmveinsan.com
 
 

Kitabın Adı:   FÜTÛHÛ’L GAYB

                     Gizliden Sesler

Müellifi    :     Abdülkâdir GEYLÂNÎ (1077-1165)

Mütercim :     Abdülkadir AKÇİÇEK

Yayınevi  :     Alperen Basım Yayın ve Tanıtım Tic. Ltd. Şti.

                     (0312) 312 72 31 - (0312) 309 49 67                  

                     www.alperenyayinlari.com

                     www.alperenkitabevi.com

Yansıtan  :     Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

Dördüncü Bölüm:

—Halkı bırakıp Hak yolu tuttuğunuz zaman halktan dilinizle bir şey istemeyin.

—Buna muvaffak olursanız, kalbinizle de bir şey istemeyin. Çünkü kalple istemek dille istemek gibidir.

Biliniz ki Allah-ü Teâlâ her an bir iş yapar; bozar, yeniden yapar, yükseltir, alçaltır.

Aşağıdakilerin korkusu da bulundukların halin devam etmesidir. İstedikleri ise daha yüksek makamlara çıkmaktır. (55,56)

Seni Allah’ın fazlından ve her işe onun nimetini görerek başlamaktan ne alıkoydu?.. Ancak seni bu hale koyan, Hâlık’ı bırakıp mahlûka güvenmen olmuştur. Yaratanını unutup, yaptığın kâra güvendin, Mevlâ seni nimetlerini görmekten mahrum etti.

Halk seni Peygamberin çalıştığı gibi çalışıp helal yemekten alıkoyuyor. Sen bu halle kaldıkça, onlardan iyilik bekledikçe, kapılarına gidip ihsan ümit edip dilendikçe müşrik sayılırsın. Allah-ü Teâlâ seni bu halinden dolayı helal yemekten mahrum eder. Helal kazançtan, Hakka güvenerek çalışmaktan seni geri koyar, azarlar.

Sonra hele bir zaman halkı bırak. Yaptığın büyük günahtan dön. Helal kazan, helal ye. Yaptığın işlere güvenme, Allah’ın fazlını gör. Allah’ın sana verdiği ihsanı unutma, Onun ihsanını unutursan yine şirk yolunu tutmuş olursun. (56)

 

Senin için gönderdiği bir rızkı mutlaka sen alacaksın, başkası el süremez. (57)

 

Allah-ü Teâlâ Peygamberlerine gönderdiği bazı kitaplarında şöyle buyurmuştur:

—Ey Âdemoğlu, ben öyle Allah’ım ki, benden başka ilah yoktur; ancak ben varım. Ben her neye “ol” dersem, “olur”.  Bana itaat et ki seni de benim gibi kılayım, bir iş için “ol” diyesin “ola”. (59)

 

Her şey Allah’a kavuşmakla son bulur. Sen de Hakk’a vasıl olduğun zaman manen ve maddeten tekâmülünü tamama erdirmiş sayılırsın. 

Mevlâ’ya vasıl olmanın manası: Halkı kalben bırakmış olmandır. Heva ve hevesin kötü yolunu terk etmendir. İrade ve şahsi arzularını bırakmış olmandır, irade ile gitmek bu yolda iyi sayılmaz. (59)

 

Hakkın emri ve onun hikmetli işlerini görmelisin. Bu zikrettiğimiz hal “fena” hâlidir. Hakkın hikmetlerinde kendini kaybetmek makamıdır. Bu makama, Hakka vuslat tabirini kullanırlar.

Allah-ü Teâlâ her veli ve peygambere değişik yönlerden tecelli eder. Hiçbir peygamber diğerinin, hiçbir veli diğer velinin sırrına ermez, vakıf olamaz. Ve yine bu misalden olarak bir mürid şeyhinin haline akıl erdiremez. Aynı zamanda müridinde şeyhden ayrı çeşitli halleri vardır. Bunu da şeyh bilemez. Müridin yolu bazen şeyhin yoluna yaklaşır, yine de anlayamaz. İşte burada şeyhinden ayrılır. O müridi bundan sonra Mevlâ idare eder.

Artık o mürid Hakka teslim olmuştur. Hakk onu halktan keser. Önce şeyh onun için bir mürebbi vazifesi görüyordu, o da mahlûk olduğuna göre mürid ondan kesilir. Sonra iki yılı geçtikten sonra çocuğa süt verilmez. Bu da bir bakıma onun gibidir. Nefis ezildikten sonra halka ihtiyaç kalmaz. İstek gittikten sonra kimseden bir şey beklenilmez.

Şimdi o mürid yükselmiştir. Şayet şeyh heva ve nefsiyle kaldıysa o miride muhtaç olur. (60,61)

 

… İnsanoğlunun başına bu dünyada en çok gelen şey belâ ve mihnettir. İyilik arasıra gelir. Fakat zahmetler, incitici şeyler o arasıra gelen iyiliği unutturur. Arasıra gelen hoşluklar olsa bile, yine onda çeşitli felâketler gizlidir. Eğer insan ibret nazarı ile bakacak olsa, hayatın ve iyi geçimin yalnız öbür âleme mahsus olduğunu anlayacaktır. (63)

 

Sana tavsiye: İhsan edildiğin hiçbir hayrı kimseye söyleme. İsterse bu halini dinleyecek olan dostun olsun.

Sonra… Hikmeti icabı sende yapacağı ve tecrübe için vereceği bazı belâlardan dolayı Allah’ı ithama kalkışma. Bil ki sana düşen vazife; belâ olura sabır göstermektir, hayra şükretmektir.

Nimeti bulmadan bulmuş gibi görünüp şükretmek, içinde bulunduğun bir felâketi şikâyet etmekten daha iyidir. (64)

 

Allah-ü Teâlânın şu âyetini dinle:

—Kıtal size farz oldu. Hâlbuki siz ondan hoşlanmazsınız. Bununla beraber sizin sevmediğiniz şey iyi olabilir, sevdiğiniz şey de belki fenadır; bunu siz anlayamazsınız, ancak Allah bilir.  

 

Eğer takva halinde isen, Allah’ın emirlerine uymaya bak. Böyle olmak yolumuzda ilk basamağı teşkil eder. İkincisi velayet halidir. Burada da sâkin ol. Hiçbir işe karışma. (67)

 

Nasıl ki bir padişahın huzurunda koku ve kirlerden temiz olanların girmesi icap eder. Hakka da ancak saf ve temiz olanlar gider.

Belâdan korkma. Onlar günahlara kefaret olur, nasıl ki Efendimiz (s.a.v.) bu hali işaret ederek:
-Bir günlük sıtma, bir yıllık günaha kefaret sayılır, buyurmuştur.

Zahirde belâ gibi görünen haller seni daha da olgunlaştırır, bulunduğun hali muhafaza hakkı sana tanınır. İlahi sırları saklamaya emin görülürsün. Kalbin nurlanır, gönlün açılır…

Allah seni sevince, seni her şey sever, buğzedince de her varlık sana düşman olur.

Bu makama yetiştiğin zaman Hakka kavuşmuş olursun. Kendi varlığın gider, bir şey dileyemez olursun. Yanılıp bir istekte bulunacak olsan, alacağın zaman bir de bakarsın ki o şey kaybolmuş gitmiş. (68)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 03.12.2009
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com