A.K.Geylânî Hz. Fütûhû’l Gayb‘dan Yansımalar: -7-

www.sufizmveinsan.com
 
 

Kitabın Adı:   FÜTÛHÛ’L GAYB

                     Gizliden Sesler

Müellifi    :     Abdülkâdir GEYLÂNÎ (1077-1165)

Mütercim :     Abdülkadir AKÇİÇEK

Yayınevi  :     Alperen Basım Yayın ve Tanıtım Tic. Ltd. Şti.

                     (0312) 312 72 31 - (0312) 309 49 67                  

                     www.alperenyayinlari.com

                     www.alperenkitabevi.com

Yansıtan  :     Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

Yedinci Bölüm:

Dünyada ve ahirette sabır her hayrın başıdır. İman sahibi sabrı kadar yükselir. Muvafakat ve rıza derecesine sabırla kavuşulur. Daha sonra sabırla ilâhi fiilde yokluğa kavuşulur.  Bedeliyet hali ve sonsuz ferahlık âlemi ondan sonra başlar.

Sakın sabrı bırakma, rezil olur, utanırsın. Dünya ve ahreti kaybedersin. Allah esirgesin, her iki âlemin hayrı elinden uçar. (102,103)

Bir kimseye buğzettiğin zaman onun işlerini kitaba arz et. İman ölçülerine vur. Sünnet-i Nebiye sun. Onlara göre iyi, sana göre hatalı ise, müjde, işlerin Allah’ın emirlerine uygundur. Şayet onlara göre hatalı, sana göre iyi geliyorsa, sen hata ediyorsun. Yanlış hareket ediyorsun, şahsî arzularına uyuyorsun.

Ayrıca bir insanı sevmek için yine şeriata arzet, eğer sevmeye layık bir insansa sev. Aksi halde kaç. Ta ki şeytan karışmasın.

Şunu iyi bil ki Allah yalnız nefse muhalefetini emreder. Dolayısıyla nefsine muhalif ol, hevesini Hak ölçülerine vur.

Sonra şu Âyet-i Kerimenin tehdidi altına girersin:

-“Hevâya uyma, sonra Hak yoldan saparsın.” (104)

Ey Allah’ın sevgili kulu, Allah Gayûrdur. Sevgisine kimsenin ortak olmasını istemez, sevgilisine bakılmaya bile razı olmaz. Allah, bulunan sevgisini ister. Kendi sevdiği kulu başkasına vermez. Hal böyle iken sen başkasına bağlanıyorsun. (104)

Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurdu:

-“Bir kul Allah tarafından sevilince iptilâya uğrar, buna sabrederse iktinâ gelir başına.

-İktinâ nedir?.. diyen bir sahabîye cevaben:

-Çoluğunu, çocuğunu, malını, mülkünü alır.. buyurdular.

Çünkü mal ve evlat, Allah sevgisine perdedir. Hakkın sevgisi bölünmez. İki sevginin arasına giren yanar. (105)

İnsanlar dört kısımdır.

Birincisi: Kalpsiz ve dilsizdir. Bir âsi ve hissizdir. Allah buna hayır vermemiştir.

Sakın bunlardan olma, onların ahlakını alma, onların hareketlerine katılma.

Ancak ilim sahibi isen, onlara yakınlık sana zarar vermez. (106,107)

İkincisi: Dili vardır, kalbi yoktur. Herkese hikmetten konuşur, ama kendisi amel etmez. İnsanları doğru yola çağırır, kendisi kaçar. Başkasının hatasını büyük görür, ama kendisi durmadan yapar. Allah’a karşı edep ve terbiye yollarını öğretir, fakat kendisi büyük günahları işlemeye devam eder. İnsanlar arasında iyi görünür, yalnız kalınca önüne geleni yutan hayvana benzer.

Efendimiz (s.a.v.) bu adamın mühlik durumuna işaret ederek:

—Ümmetim için en çok endişe ettiğim şey, dilli münafıktır, buyurmuşlardır.

Diğer bir Hadis-i Şeriflerinde:

—Ümmetim için en korkulacak şey, kötü bilginlerdir, buyurmuşlardır. (107,108)

Üçüncüsü: Kalp sahibidir, ama dili yoktur. Hâlbuki O, Allah’a tam inanmamıştır. Allah da onu halkından gizlemiştir. Onun üzerine manevi bir örtü çekmiştir. Gözünü halktan kapatmıştır. Bu insan yalnız kendi ayıbını görür ve onu gidermeye çalışır. Kalbi tevhid nuru ile doludur. (108)

Dördüncüsü: En yüksek derece buna verilmiş ve melekût âleminde kendisine:

-“Azim” adı verilmiştir.

İşte Hz. Nebi bu büyük zatın şanını tarif ederken şöyle buyurmuştur:

-Bir kimse öğrenir, öğretirse.. Ayrıca bildiği, öğrettiği ile âmil olursa melekût âleminde ona Azim ismi verilir.

Bu zat, âlim-i billâhtır, mertebeler ölçülürse en yüksek derece onun olduğu ortaya çıkar. Dinin hikmet yönü tarafını en iyi bilen odur. Allah-ü Teâlâ birçok bilinmeyen ilimleri onun kalbine yerleştirilmiştir. (109)

Bu zat Allah yolunda bir şahtır. Kulları Hak yola çağırır, kötülükleri onlara o gösterir, kıyamet günü şefaatçi, dünyada temiz, Allah indinde her şeyi makbul ve merguptur. Doğrudur, doğruluğu tasdiklidir. Resul ve Nebilerin vekilidir. Peygamberler, bunları vekil etmişlerdir.

İşte son had buraya kadar. İnsanoğlunun son durağı bu makama varır. Burada peygamberlik başlar.  (110)

Allah’a çok darılıyorsun, O senin Rabbin olduğu halde onu töhmet altına almak istiyorsun. Onun her işine itiraz ediyorsun, zorla bağlanıyorsun. Ona bağlılığın zulüm yolu ile oluyor.

Şunu bil ki malın çoğu belâ getirir, çok isteme azla yetin. Belâ biter; güçlüğün sonu var, biteceği gün var, sen yalnız sabırla bekle. (111)

Duan her zaman bu âlemde makbul olmaz. Çünkü burada istenenlerin çoğu zamansız ve yersiz isteniyor. Ama yine de dua et, her an Allah’a yalvar, ancak duan kabul olmayınca Allah’a sitem etme.

-Niçin kabul olmadı?.. diyerek şaşma. Zamanı gelince olan olur, burada bir şey olmazsa, öbür âlemde sana sevap olur.

Duan her zaman duyulur, ama ihtiyacın kadar verilir. Sonrası öteki âleme kalır. İhtimal ki her arzunun bu âlemde yerine gelmeyişi bir hikmet icabı ve senin hayrına olmaktadır. Sonra her olan şey, Allah’ın kaza ve kaderine uygundur.

Bir Hadis-i Şerifte şöyle buyuruluyor:

—Kıyamet günü hesap defterinde insan, yaptığı ibadet haricinde birçok iyilik bulur. Bunları bilemez, sorar, ona şöyle denir:

—Bunlar dünyada kabul olunmayan duaların karşılığıdır. Kader-i İlahi icabı orada yerine getirilmedi, fakat sana mükâfat olarak burada veriliyor. (113,114)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 31.12.2009
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com