A.K.Geylânî Hz. Fütûhû’l Gayb‘dan Yansımalar: -9-

www.sufizmveinsan.com
 
 

Kitabın Adı:   FÜTÛHÛ’L GAYB

                     Gizliden Sesler

Müellifi    :     Abdülkâdir GEYLÂNÎ (1077-1165)

Mütercim :     Abdülkadir AKÇİÇEK

Yayınevi  :     Alperen Basım Yayın ve Tanıtım Tic. Ltd. Şti.

                     (0312) 312 72 31 - (0312) 309 49 67                  

                     www.alperenyayinlari.com

                     www.alperenkitabevi.com

Yansıtan  :     Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

Dokuzuncu Bölüm:

Acaba o adamınkileri senin mi zannediyorsun? Bu o kadar cahilliktir ki tarifi imkânsız. Eğer sana gelecek bir şey varsa, başkasına gidemez. (Hâşâ) Allah’a kin mi tutuyorsun? Hâlbuki Allah-ü Teâlâ:

—Emrim değiştirilemez. Ben, kullara zulüm etmem, buyuruyor.

Allah sana zulmetmez. Senin kısmetini başkasına vermez… (126)

Sana en büyük tavsiye: Belâya sabret, nimetlere şükret ve her işini ulvî gök kubbesini Yaratana ısmarla. (128)

Yaratanına karşı doğruluk gösteren yabancıdan kaçar. Sabah, akşam Hakla olur, gayrisine yüz vermez.

Ey cemaat, size ait olmayanı istemeyin. Hakk’ı birleyin, şirk koşmayın. Allah’a yemin olsun ki kader okları sizi bulur. (129)

Bugünkü halinle ruhaniler zümresine girmeyi özleme. Bütün varlığın yok olmadıktan sonra erenlere katılamazsın.

Bir zamanlar yoktun. Sonradan sana bir varlık izafe edildi. İşte bu varlık seni Haktan ayırdı, ruhaniler zümresine girmene mani oldu. Bu varlıkları terk edince ermiş olursun. Erince de “ruh” olursun, ruhaniler zümresine girersin.

Sır ol, tek ol. Sırrın sırrı, gizlinin gizlisi, her şey sana düşman görünmeli, seni Haktan uzak tutan her şey. 

Şimdi senin için put, zahirde yoktur, ama gizlide çoktur. Hak’tan başkalarıyla meşgul eden her şey sana düşmandır, puttur. (130)

Bir kimse Allah’a yaklaşınca Allah onu sever ve seçer. Kalp gözü açılır, nimet, in’am ve ihsan kapıları ona açık olur.

Zaman olur o kalp gözüyle kimsenin görmediğini görür, işitmediğini işitir.

Hakka yaklaşır, onun güzel sözlerini duyar, bu duygu yalnız safiyetten ve manevi yükselmeden gelir. Bu hale fenaya ermiş kişi kavuşur.

O, sözün hikmetini söyler.

Fenaya ermiş olan kibirli değildir, gönlü engin olur, dışı mütevazı insanlar gibi olur. Aldığı helaldir. Kadından Allah’ın emrine göre istifade eder. Her haliyle Allah’ın yasaklarına yanaşmaz. İşte bu halde o insan kendinden emin olur, kendini huzur içinde görür. İşte bu hoşluk bir zaman devam eder, bunun bir daha gitmeyeceğini sanır, aldanır. Aniden belâların kapısı açılır. Çocukları yok olur, malı telef olur. Kalbindeki huzur bozulur. İlk zamanda verilmiş olan bütün nimetler yok olur. (132,133)

Bu haller devam ederken haberi olmadan mânen yükselir. Birden kapı açılır. Bu açılış ani olur. Açılışla beraber maddî ve hayvanî varlık yok olur, yalnız ruh kalır.

İşbu halde işler başka olur. Batınî, derunî sesler işitir. İlk söz, Hz. Eyyub’a olduğu gibi tecelli eder:
-İşte sana tatlı su; iç ve şifa olduğunu bil, yıkan!.. Ayağını vur, o çıkar!..

Kalbinde rahmet çeşmeleri akmaya başlar.

O, insan olmuştur. Rahmet onun yüzünden okunur. (134)

Nefsin iki hali vardır, üçüncüsü yoktur. Biri belâ, diğeri âfiyet.

İnsanlar başına bir belâ geldiği zaman bağırır, çağırır. Durmadan Allah’ı şikâyet eder. Guyâ Allah’a darılır. Her şeye itiraz eder.

Afiyet haline gelince, ondan daha iyisi yoktur. Güler, oynar, sevinir. Ve hemen zaman kaybetmeden şehvet yollarına koşar. Hiç biriyle yetinmez. Biri eskiyince yenisini aramaya koyulur. Yemek beğenmez. İçkilerin her çeşidini sofrada bulundurur. Evinde hanımını da hemen savar, onun da yenisini arar. Evini de beğenmez, onun da iyisini aramaya başlar. Binek işi de onca çok mühimdir. BU bapta çok titiz davranır. Daima günün en iyi şeylerini ister. Elinde hazır olan her şeye ayıp bulur, hemen yenisini tedarik etmeye başlar. Böylece bütün rahatını kendi eliyle kaçırır.

İşte bu haller insanı yorar. Elde mevcut şeylere razı olmamak, insanı her çeşit güçlüğe sürükler. Sonu gelmeyen eziyet, içinden çıkılması mümkün olmayan felaketler bundan sonra başlar. Dünyalığı var, rahat etmesi gerekirken eliyle keyfini kaçırır. Dünyası böyle geçer.

Bazıları şöyle der:

—Öbür âlemin ve buranın en çok cefasını çekenler, kendisine ait olmayanı isteyenlerdir. Ve yapamayacakları işin peşinden koşanlardır. (135,136)

Dünya ve ahiret selameti isteyen sabırlı olmalıdır, elinde bulunanla yetinmeyi âdet eden rahattır. Daima Allah’ın vergisine şükür edenin nimeti artar. (137)

Helallin hesabı, haramın azabı olduğunu hatırlamak lazım gelir. (138)

İbadet sadece kulluk demektir. Ötesi yine teslim halidir. Yani kader ne ise onu gözetmekten ve ona uymaktan başka kurtuluş yoktur. Bundan sonrası kader bahsi ile ilgilidir ki, incelemek iyi olmaz. Çünkü o bir ilahi sırdır. Ona kolayca akıl ermez. (138,139)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 14.01.2010
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com