M.AZİZ NESEFÎ
“HAKİKÂTİN ÖZÜ”
‘nden Yansımalar
Birinci Bölüm
Eserin Adı :
ZÜBDET’ÜL-HAKÂİK
HAKİKÂTİN ÖZÜ
Müellifi :
M. AZİZ NESEFÎ
Tercüme :
Seyyid H. Hüseyinzâde
Sadeleştiren:
Vahdet Mahir
Nâşir: KİTSAN
Yayınevi- Remzi GÖKNAR (0212 513 67 69)
Yansıtan :
Hamdi CENİK
Kıymetli
okuyucular, XIII. Yüzyılda Buhara’da yaşamış olan büyük
sûfi Aziz b. Muhammed Nesefî’nin en önemli eseri
kabul edilen “Keşf’ül-Hakâik” ‘ın, yine şeyh
tarafından, talebelerinin isteği üzerine “Zübdet’ül-Hakâik”
ismi altında, onun özü mahiyetinde bir risalesi
yazılmıştır.
KİTSAN
yayınlarından “Hakikâtin Özü” ismiyle çıkan ve
bu eserin tamamının okunması ve üzerinde tefekkür
edilmesi acizane önerimizdir.
Cenab-ı Hak’tan
okuyabilmeyi ve hazmedebilmeyi hepimize nasip etmesini
niyaz ederiz.
www.sufizmveinsan.com
Sûfiler terminolojisinde
sana, insan-ı sağir ve âlemi sağir adı verilir. Senin
dışındaki bütün evrene de, âlem-i kebir ve insan-ı kebir
denir. Sen bu âlemi kebirin bir nüshası ve örneğisin.
Âlem-i kebirde
var olan her şey sende de vardır.
…
Senin dünyaya
geliş amacın, kendini bilmek yöntemiyle Allah’ı
bilmektir.
Onun için..
“Ben insanları
ve cinleri ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım.”
Âyetinde geçen “ibadet
etsinler…” ifâdesi; “bilsinler diye…”
şeklinde tefsir edilmiştir.
…
Allah’ım,
Allah’ım!...
Bizi oyalayıcı
şeylerle uğraşmaktan kurtar.
Gerçekleri bize
oldukları gibi göster.
Evet..
En yüce maksat
ve ulu hedef; marifetullah (Allah’ı bilme) dir.
Ne güzel
söylemiş şair:
Asıl tac marifet
tacıdır..
Ondan başkasının
tac olduğunu sanma…
Yeme taklidi
yaparak karnını doyuran kimse hakikatte açtır.
(25)
… Hal
lisanıyla kâinatın Allah’ın kitabı olduğuna işaret
ediyor. Bu arada bu kitaptaki İsm-i Â’zam’ın insan
olduğunu da haber veriyor….
İşte kemal ve
vecd ehli bu gözle kâinatın harflerini okurlar. Yoksa
kağıt sayfalara yazılı bulunan harfleri herkes
okuyabilir. Önemli olan harflerin, kelimelerin,
cümlelerin hakikatini okumaktır. Çünkü kâinat
harflerinin her birinde nice nice mânâlar gizlidir…
Oysa kağıt
üzerine yazılan harfler ise, onların lafzî
göstergeleridir.
Demek ki…
Nebilerin
sonuncusu olan Allah Rasûlü Muhammed Aleyhisselam
okumasız, yazmasız (cahil) anlamında ümmi değildi. Tam
tersine büyük Evrensel kitâbı OKUmakla meşguldü. O halde
ÜMMÎ idi.
(33,34)
Allah’ın
yaratmasında da değişim ve başkalaşım olmaz. HANİF DİN,
dimdik ayakta duran (KAYYİM) DİN ve ALLAH FITRATI
dedikleri budur. Bu insanlar da bu FITRAT üzere
yaratılmışlardır. (40)
Bu meselede
şeriat ehlinin inancı; “ma’lum ilme tabidir, ilim
ma’luma değil” , şeklindedir.
Dolayısıyla ma’lum ilme tabi olduğu için, her bir şeyin
de belli bir miktarı vardır. Bu miktarı aşmak mümkün
değildir. Allah
ezelde nasıl dilemiş ve bilmişse öyle olacaktır.
Buna karşın
hikmet ehline göre, “ilim ma’lûma tabidir”.
Ademoğullarının hallerinin ve sözlerinin de bilinen bir
miktarı yoktur. (42)
Şeriat Ehli ile
Hikmet Ehli arasında muhakeme:
Şeriat ehline
göre; bütün varlıkların Allah ilmi, iradesi, kaza ve
kaderiyle olduğu kesindir.
Hikmet ehli
onlara birçok soru yöneltirler… Bu sorulardan bir şudur:
-Ey Şeriat
ehli!... Sizin sözünüzde çelişki vardır. Çünkü, siz
diyorsunuz ki, ruhların kendilerine özgü belli makamları
vardır ve bu makamlardan öteye geçmelerine imkan yoktur.
Ama yolda kalmak da mümkündür. Madem ki, yaratılmışların
tüm durum ve fiilleri ve hatta zihinlerinde geçen hayır,
şer, yarar, zarar nitelikli her duygu Allah ilmine
tâbidir ve ilimse irade demek olduğuna göre, âlemde
yaratanın iradesinin aksine hiçbir şey meydana gelemez.
Bu takdirde,
insanın cüz’i iradesinin (lokal serbestlik) varlığından
söz etmenizin bir anlamı olmaz. Şu halde kitaplar
indirmenin, Resuller göndermenin ne yararı vardır?..
İtaat edene sevap, isyan edene de azap vermek,
cinayetler işleyenlere şer’i cezalar takdir etmek, hatta
emir ve yasaklar koymak gereksiz, abes bir durum olarak
belirginleşir.
Çünkü, alemde iradenin
aksine hiçbir nesne hareket etme imkanını bulamaz. Emir
ve yasak ise, emredenin iradesinin aksine hareket
edebilme gücüne sahip kimselere yönelik olarak
gerçekleşebilir. İradenin aksine hareket edemeyen
varlıklara emir ve yasaklar yöneltmenin anlamı olmaz.
Örneğin, bir
kâtip elindeki kalemi istediği gibi kullanır, hareket
ettirir. Kalemle gerçekleşen hareket ve duruş kâtibe
aittir. Bu durumda kâtibin kaleme “yaz” veya “yazma”
diye emir ve yasaklar yöneltmesinin anlamı olmaz.
Bu yüzden,
şeriat ehli tarafından bir takım cevaplar verildi ise
de, sorunun ortadan kalkması mümkün olmadı. Sadece, “Allah
yaptıklarından dolayı sorgulanamaz…” gerekçesine
sığınıp kaldılar.
…
Her iki gurubun
iddialarını kanıtlamak amacıyla ileri sürebilecekleri
âyet ve hadisler oldukça fazladır. Aslında her ikisi de
bu bakımdan isabetlidir. (43,44,45)
Bir insanın
ruhu, dünyada hangi makamda kendisinden ayrılırsa,
dönüşü de o makama kadar olur. (46)
… Basiret sahibi
arifler bir adamı gördüklerinde onları, iç
dünyalarındaki biçimleriyle yani batınlarıyla görürler.
…
Bir kimsenin
karakterinde insanları rencide etmek varsa onun iç
dünyasının yılan ve akrep biçiminde, eğer koğucu
ve gammaz ise iç dünyası maymun ve şempanze
biçiminde, eğer tembel ise iç dünyasının eşek ve öküz
suretinde, eğer cimri bir kimse ise onun iç dünyasını
karınca ve osurgan böceği biçimine, eğer dünyaya
karşı ihtiraslı ise iç dünyasının at ve katır
biçiminde olduğunu îmâ ederdi.
Bir kimsenin dış görünüşü gibi yaşam tarzı ve karakteri
de insan görünümünde ise ne mutlu ona.
(47) |