Ey Arif!..
İrfan, sadece
bir noktadır. Bundan fazlası yoktur. Bu nokta da şudur:
Varlık BİR’dir.
BİR’den fazla değildir. Bu varlığa VAHDET NOKTASI ve
VARLIK NOKTASI da denir.
…
Yok olmayan
Varlık, ulu Allah’ın varlığıdır. O’nun varlığından başka
varlık YOK’tur. Olması da mümkün değildir.
Nitekim
Mevlâna Cami şöyle demiştir:
Müşkül söz ve
kapalı sır şudur
Ki kevn-u
mekânda HAKK’tan başkası yoktur.
Bu varlığın
zâhiri ve bâtını vardır. Bâtını bir nûrdur. Âlemin rûhu
da budur.
İşte bu TEK nûr,
bunca pencerelerden, yani görüntülerden yansımıştır.
Kendi söyler,
Kendisi işitir, Kendisi verir, Kendisi alır, Kendisi
ikrâr eder, Kendisi inkâr eder.
Ey Arif!..
Bu nûra erişmek
gerek, bu nûru görmek gerek, kendi zatını ve alemi de bu
nûrdan seyretmek gerek. Ancak o zaman irfan ehli olup
Cehennemden kurtulabilirsin.
…
Onlara göre bir
kimse bu dereceye varamadığı sürece şirkten kurtulamaz.
Şirkten kurtulmayan bir kimse de azaptan kurtulup her
iki cihanda gereği gibi istirahat edemez.
Allah Resûlü
şöyle buyurmuştur:
“-Beni gören
Hakk’ı görmüştür.”
Bir diğer
Hadis’te:
“-Zamana
sövmeyin, çünkü zaman Allah’tır.”
buyurulmuştur.
Ebubekir
es-Sıddîk:
“-Ne gördüysem,
mutlaka onda Allah’ı gördüm.”
demiştir.
Ömer el-Faruk’ta
şöyle demiştir:
“-Rabbimi
kalbimle gördüm.”
Ali bin Ebûtalib
ise:
“-Görmediğim bir
ilâha tapmam. Ne gördüysem mutlaka onun öncesinde ve
sonrasında Allah’ı gördüm.”
demiştir. (109…111)
Beyit:
Her neye kim
(ki)
baktın ise onda sen Allah’ı gör.
Her nereye azm
kılsan semme Vechullâhı
(Allah’ın yüzünü orada)
gör.
Bu ikilik
perdesinden geç, hicabı ref kıl
(kaldır).
Gel bu birlik
revzeninden
(penceresinden)
bak, bu sırrullâhı gör.
Münkir-i rü’yet
(Allah’ı görmeyi inkarda)
değilsen, sûret-i Hakk’ı görmeye
Bastıkça her
zerreye aynı Zatullâhı gör.
(111)
Ben bir nûra
eriştim, bu nûru gördüm. O vakitten beri bir daha kendi
varlığımı görmedim.
(112)
Cüneyd
el-Bağdadi Hz. Buyurmuştur ki:
“-Otuz yıldan
beri ben söylüyorum, ben dinliyorum.”
Ey Arif!..
Eğer bir salik
bu nura erişirse, bunun bir takım belirtileri olur.
Birinci
belirtisi:
Bir daha kendi
varlığını görmemesidir. Eğer varlığını görüyorsa henüz
çokluk aşamasındadır. Çokluk kaldıkça şirkten
kurtulamamış olur.
“Varlığın başka
bir günahla mukayese edilmeyecek bir günahtır.”
Hadis’i bu
anlamı vurgulamaktadır. Salik kalmayınca, şirkte kalmaz,
fenâ bulur. İşte “tevhidin anlamı budur”
denilmiştir.
Eğer..
Bu
tanımlamalardan hûlul (tanrının insan içine
sızması) ve ittihad (tanrı insan bütünleşmesi)
kokusu gelmiyor mu?... diye bir soru sorulursa, cevap
olarak şöyle denir:
-Hûlul ve
ittihad, iki ayrı varlık arasında gerçekleşir. Allah’ın
varlığının TEK olduğu hususunda bütün Nebîler, Resûller
ve Velîler görüş birliği içinedirler. İki ayrı varlık
yoktur ki, böyle bir sorunun haklılık payı olsun.
Hatta sofuların:
“Falan Hakka
ulaştı..”
şeklindeki
sözlerinin anlamı:
“Falan, karanlık
perdelerden kurtulup, keşif ve gözlem derecesine
ulaştı..”
dır.
Yoksa erişen ile
erişilen arasında farklılığın olması şarttır. Salik bu
nur ile yanıp yok olursa, Allah kalır.
(113,114)
Beyazid-i
Bestami şöyle buyurmuştur:
-Başlangıçta
dört şeyi yanlış bilmiştim, sonunda doğrusunu öğrendim..
Birincisi:
Başlangıçta
zannederdim ki, ben kendim Hakk’ı arıyorum, sonunda
öğrendim ki, HAK beni talep ediyor. Bu yüzden âyette:
“Allah onları
sever, onlar da Allah’ı severler.”
“Allah onlardan
razı olur, onlar da Allah’tan razı olurlar.”
Buyurulmuştur.
Buna göre sevgi ve rıza başlangıçta Allah’tan
kaynaklanıyor. Buna işaret etmek için de Allah’ın sevgi
ve rızası kulların sevgi ve rızasından önce
zikredilmiştir. Nitekim bir insan birine aşık olup
eğilim gösterirse, başlangıçta aşk, sevilen kimse
tarafından parıldayarak aşık olanın kalbine yansır, onun
içini yakar…
İkincisi:
Başlangıçta
zannederdim ki, ben Hakk’ı zikrediyorum, sonunda Hakk’ın
beni zikrettiğini anladım. Benim “O” nu
zikredişim, “O” nun beni zikredişinin bir
ayrıntısı imiş…
Üçüncüsü:
Sanırdım ki ben,
kendi nefsimin hayrın istiyorum. Sonunda anladım ki,
yüce yaratıcı benim hayrımı istiyor, bense kendime zarar
vermeye çalışıyormuşum.
Dördüncüsü:
Başlangıçta Hakk’a ulaşmayı isterdim. Sonunda; daha
başlangıçta “O” na ulaşmış olduğumu anladım.
(119…121) |