İBRAHİM A.S.’IN
HAYATINDAN BİR KESİT
Efendimiz
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
-İbrahim a.s.
yalnız üç defa (te'vil ile başka bir manaya çevirerek)
yalan söylemiştir.
Bunların ikisi
Aziz ve Celil olan Allah'ın zâtı ve rızası için: Birisi
(putperestlere) "ben hastayım" demesi
öbürüsü de "belki putların şu büyüğü bu işi
işlemiştir" demesi.
Resulullah üçüncüsü için
de şöyle demiştir:
"İbrahim günün
birinde zevcesi Sâre ile birlikte azılı bir zâlime
uğramıştı!.."
Hadisenin devamı
şöyle anlatılmıştır:
Hz. İbrahim
amcasının kızı olan hanımı Hz. Sâre ile birlikte Mısır
tarafına seyahat ederken "Erdün"
kasabasına gelmişler, şehrin kralı ile aralarında ilginç
bir hadise geçmiştir. Ebu Hureyre, Efendimiz (s.a.s)'den
rivayet etmiştir ki:
-İbrahim (a.s)
hanımı Sâre ile birlikte bir şehre gelmişlerdi. O
şehirde bir kral veya zâlim bir idareci vardı. Bu
zâlime; "İbrahim yanında çok güzel bir kadınla
şehre girdi" diye haber uçuranlar bir yandan da
sorguya çektiler İbrahim a.s.’ı :
-Ey İbrahim!
Yanındaki kadın neyin, kimindir?"
İbrahim (a.s):
-(Din)
Kardeşimdir.. dedi.
Sonra Sâre'ye
gelip:
-Sakın beni
yalancı çıkarma, ben bunlara seni kız kardeşimdir dedim.
Allah'a yemin ederim ki, yeryüzünde benden, senden
başka iman eden hiç kimse yoktur, buyurdu.
Sâre kralın
yanına gelince kral (ona kötülük yapmaya) teşebbüs etti.
Hz. Sâre kalktı abdest aldı, namaza durdu. Sonra şöyle
dua etti:
"Yâ Rab! Ben
sana ve senin peygamberine iman ettimse, ben kadınlığımı
zevcimden başkasına karşı koruduysam
(ki şu ana kadar
böyleydim) benim üzerime şu kâfiri musallat
etme!.."
Kralın nefesi
kesildi, ayağıyla yere vurarak çırpınmaya başladı.
Bunun üzerine
Sâre:
"Allah’ım şayet
bu adam ölürse “bunu bu kadın öldürdü” denilir…"
diye dua etti.
Bunun üzerine
adam rahatladı.
Bu hadise üç
defa tekrarlandı. Nihayet kral adamlarına:
-Siz bana şeytan
göndermişsiniz. Bu kadını İbrahim'e gönderiniz. Hâcer'i
de Sâre'ye veriniz!..
dedi. Bunun üzerine Sâre Hz. İbrahim'in yanına gelerek
ona (olayı anlattı):
-Anladın mı!
Allah kâfiri zelil etti; bana bir cariyeyi de hizmetçi
verdi, dedi (Buhârî, Buyû-100)
[1]
İbrahim a.s.'ın
Hz. Sâre'den çocukları olmuyordu. Yaşları da gittikçe
ilerliyordu. İbrahim a.s.
Bâbil'den
ayrılırken:
«Rabbim !
Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi » diye
niyazda bulundu. Hz. Sâre'de bunu çok istiyordu, ama
çocuğu olmuyordu. Firavun'un kendisine verdiği câriyesi
Hz. Hâcer'i azad edip İbrahim a.s.’a evlenmesi için
verdi ve Hz. İbrahim Hz. Hâcer ile evlendi. Bu
evlilikten Hz. İsmail doğdu. İbrahim a.s. onu çok
sever ve yanından ayırmazdı.
[2]
Sâre bu oğlanın
doğumunu çok kıskandı, bu işi ettiğine pişman oldu. O
kadar üzüldü ki sabır ve tahammül edecek hali kalmayarak
İbrahim as. ile kavgaya başladı. Bir gün öfke arasında
Hacer’e dedi ki:
-Ya Hacer, sen
benim üzerime bu işi yaptın, ben de vallahi bu işi senin
yanına bırakmam. Ya seni öldürürüm, yahut bir yerini
sakat ederim.
Sonra Sâre bu
şekilde ant içtiğine pişman oldu ve:
-Hata ettim,
yaramaz ant içtim. Eğer bunu öldürürsem Allah indinde
günahkâr olurum. Bir yerini kessem, Hacer’in suçu ne?..
Etmesem andımı nice edeyim?.. deyip pek endişelendi, ne
yapacağını bilemedi. Sonunda dedi ki:
-Hacer’i
öldürmek asla olmaz, bir yerini kesmek gerek ki andım
yerine gelsin. Âşikâre yerinden kesersem gördükçe yine
ben acırım.
Fikreyledi ki
Hacer’in uzvu ma’hûdesinde ki et parçasını kessin de hem
andı bozulmasın ve hem Hacer artık bir daha er’e
yaramaya, İbrahim a.s. onunla yatıp kalkmaktan zevk
almaya. Bu nesne üzere gönlü karar kılınca Hacer’i tutup
o yerini kesti.
Sâre, Hacer’den
o et parçasını biraz kesince Hak Teâlâ o nesneyi Sâre’ye
de, İbrahim a.s.’a da sünnet eyledi ve “Siz oradan
biraz kesip sünnet edinesiniz. Ve İbrahim dini üzere
olan kimselere de bu nesneyi sünnet eyledim”
buyurdu.
Bunun üzerine
Sâre’yi de Hacer sünnet eyledi. İbrahim a.s. da kendini
sünnet etti. O zamandan bu zamana kadar bu nesne
Müslümanlar arasında sünnet olup kaldı.
İbrahim a.s. ve
Sâre zamanından evvel sünnet eylemek yoktu.
Derler ki, Sâre
sünnet olduğunda 70, İbrahim a.s. 80 yaşında idi.
Fakat
kavgaların,sürtüşmelerin sonu gelmedi. Daha da artarak
devam etti, İbrahim a.s. hep sabreyledi. Nihayet bir gün
Sâre; İbrahim a.s. dan Hz. Hâcer ile Hz. İsmail'i başka
bir yere götürüp bırakmasını istedi.
[3]
Ümmü Atiyye (radıyallâhu
anhâ) anlatıyor:
-Bir kadın
Medine'de kızları sünnet ederdi. Resûlullah Efendimiz
(kadını çağırtarak) kendisine:
-Derin kesme.
Zîra derin kesmemen kadın için daha çok haz vesilesidir,
koca için de daha makbüldür, diye talimat verdi.
(2128)
Ebü Dâvud, Edeb
179, (5271). Rezin'in rivayetinde Resûlullah Efendimiz
şöyle buyurur:
-Kızları sünnet
ederken üstten kes, derin kesme, bu şekilde kesilmesi
yüze daha çok parlaklık, kocaya daha çok haz verir.
[4]
Hz. İbrahim
Allah Teâlâ'nın emriyle hanımı Hâcer ve oğlu İsmail'i
Filistin'den alıp Hicaz'a götürdü. Hz. İsmail henüz
sütte idi. Kâbe'nin daha sonra inşa edildiği yere yakın
bir yerde büyük bir ağacın yanına bıraktı. Yanlarına bir
dağarcık hurma ve biraz su koydu. O zamanlar henüz Mekke
şehri kurulmamıştı, her taraf ıssızdı. Hatta su da
yoktu.
Hz. İbrahim
dönüp giderken Hacer:
-Ey İbrahim,
bizi bu ıssız ve kimsesiz vadide bırakıp da nereye
gidiyorsun?.. dedi.
Hacer tekrar:
-Ey İbrahim!
Bizi burada bırakmanı sana Allah mı emretti?.. diye
seslendi.
Hz. İbrahim:
-Evet Allah
emretti… deyince, Hacer:
-Öyleyse Allah
bize yeter, bizi o korur!..
diyerek Allah'a tevekkül etti.
…
Aradan günler
geçti. Yanlarındaki su ve hurma bitti. Etrafta kimseler
yoktu, çocuk susuzluktan ağlıyordu.
Hacer su aramaya
başladı. Safa tepesine çıktı, etrafa baktı kimseyi
göremedi. İndi; koşarak Merve'ye geldi; etrafına
bakındı, kimseyi görmedi. Bir yudum su bulmak için Safa
ile Merve arasındaki bu gidiş gelişi yedi defa tekrar
etti. Yedinci defa Merve'ye çıktığında şimdiki Zemzem
kuyusunun bulunduğu yerde bir melek gördü. Ayağının
ökçesiyle yeri eşiyordu. Oradan su çıkmıştı. Diğer bir
rivayete göre çocuk (veya Cebrail as.) ayağı ile (veya
eli ile) kumları eşelemeye başlamış ve oradan bir su
çıkmıştır. Hacer gelip kana kana içti, çocuğuna da
içirdi.
Hz. Hacer su
boşa akmasın diye gölet yapıp suyu muhafaza etmeye
çalışıyor, bir yandan da avuçlarıyla kırbasını
dolduruyordu.
Efendimiz
(s.a.s) bunu şöyle anlatmıştır:
"Allah İsmail'in
annesi Hacer'e rahmet eylesin! Eğer o Zemzem'i kendi
haline bıraksaydı da, suyu avuçlamasaydı, muhakkak ki
Zemzem akar bir kaynak olurdu"
(Buhârî, Enbiya 9)
[5]
Hz. İbrahim yüz
yaşında Hz. Sâre doksan yaşında iken Allah'ın bir lûtfu
ve mucizesi olarak İshâk (a.s) doğmuştur (bk. Hâkim,
Müstedrek, 11, 556).
Kur'an-ı Kerim'de bu olay şöyle anlatılır:
"And olsun ki,
elçilerimiz İbrahim'e müjde ile gelip;
"Selâm",
dediler.
O da;
"Selâm"
dedi ve eğlenmeden gidip kızartılmış bir buzağı getirdi.
Onların ellerinin buna uzanmadığını görünce hoşlanmadı
ve kalbine bir korku geldi. Onlar;
"Korkma biz Lût
kavmine gönderildik"
dediler.
İbrahim'in
ayakta duran zevcesi güldü. Biz de ona İshak'ı ardından
da torunu Yâkub'u müjdeledik. Kadın;
"Vay, kendim
koca bir karı, şu zevcimde bir ihtiyar iken ben mi
doğuracakmışım? Bu doğrusu pek şaşılacak bir iş"
dedi. Melekler;
"Ey evin hanımı.
Allah'ın rahmeti ve bereketleri üzerinize olmuşken,
nasıl Allah'ın işine şaşacaksın. O Hamid ve Mecid’dir"
dediler
(Hûd, 11 /73).
[6]
Kaynaklar:
[1]
: Siyeri Enbiya -
www.selam.org
[2]
:
www.islamiyet.gen.tr/peygamberlerimiz/hz_ibrahim.php
[3] :Taberi
Tarihi-2.Cild- Sayfa:162,164
[4] :Kütüb-i
Site-ZİNETLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MESELELER-2128
[5]
:Siyeri Enbiya -
www.selam.org
[6]
:
http://www.islamiyet.gen.tr/peygamberlerimiz/hz_ishak.php |