Arapça aslı :
El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani
Müellifi
: Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)
Mütercim :
Abdulkadir AKÇİÇEK
Yayınlayan :
Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18
Yansıtan :
Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Allah’ın kitabına uyanların ve peygambere tâbi olanların îtikadı odur
ki:
Kılıçta kesme kuvveti yoktur; ondaki kesici kuvvet Hakk’a aittir.
Ateşte yakıcılık yoktur; onda yakan kuvvet Hakk’ındır.
Yenen yemek, gıda olma vasfına hâiz değil; onu Allah gıda yapar.
Su aslında kandırıcı değildir; o kuvveti Allah verir.
İşte, zâhirdeki bütün sebepler böyle… Cinsleri her ne kadar ayrı da
olsa, hepsinde Allah tasarruf eder. Bütün sebepler
birer âlettir; Hak onlarla dilediği işi yapar.
(338)
Ortada hiçbir sebep olmadan konuşmayınız. Yakınlarınız, dostunuz ve
tanıştığınız kimselerle fazla oturmayınız. Sebepsiz yere
onlarla olmak bir hevesten ibarettir. Lüzum hâsıl
olmadan onlarla olmak yalan söyletir ve gıybet ettirir
size… İki kişi birleşince hatanın ve gıybetin
şartı tamam olur ve iş başlar. Ama, yalnız hâlinde bu
olmaz. İnsan yalnız başına kimseyi çekiştiremez,
gıybet edemez. (341)
Allah yolcuları belâ anında sabra sarılırlar. Sizler gibi bağırıp
çağırmazlar.
Belânın çeşitleri vardır, her zaman değişik, muhtelif şekillerde gelir.
Bazen insanın vücuduna gelir, bazen kalbine… Bir kısım
belâ halkla olur, bir kısım da Yaratan’la… Gelen belâ
bir yönden gelmediği gibi tek şekilde de görülmez. Onun
gelişinde hikmetler vardır. Sabretmek, dayanmak gerekir.
Belâyı görüp onun zahmetine katlanmayanda hayır yoktur.
Belâlar, Hak Taâlâ’nın kapışılması gereken
nîmetleridir. Âbid, zâhid, takvâ yolunda olan
kimseler için belâ dünyada en büyük kerâmettir; bu
zatların öbür âlemdeki nimetleri cennet olur.
İrfan sahipleri
için en büyük ganimet, inandıkları gibi kalmaktır.
Onlar için dünyada bundan büyük nimet olmaz. Öbür âleme
geçince ateşten hâlas bulurlar. (344,345)
Sizden kim olursa olsun, ortalığı gece karanlığı kapladığı zaman, halkın
sesi çekildiği ve uyudukları anda kalksın, abdest alsın
ve iki rekat namaz kılsın, ve desin:
-ALLAH’IM,
KULLARINDAN SÂLİH OLAN, ZÂTINA YAKINLIK BULAN BİRİNİ
BANA GÖSTER. O, BENİ SANA İLETSİN VE ZÂTINA VARAN YOLU
GÖSTERSİN.
(346,347)
Hele rızık babındaki talepleriniz, hiç de yerinde bir hareket değil. Bir
defa bu; ne artar, ne eksilir. Yeryüzünde
duası kabul olan herkes bu hususta duaya sizinle beraber
katılsa, rızkın; ne zerresini artırmanız kâbil olur, ne
de aynı miktar azaltmanız!.. Bu işin sonu gelmiş. O
baptaki yazı yazılmış, kâtip istirahata çekilmiş. (347)
Hakk’ı dileyen, cenneti ummaz, cehennemden korkmaz, yalnız Hakk’ı diler.
Bu dilek de ona yeter. Hakk’ı dileyen, ondan yakınlık
umar ve uzak kalmaktan korkar. (350)
Bütün mesele kalbin huzura ermesindedir. Bu huzur; dünyaya, âhirete
dayanan bir iş için olmamalı. Hele Halka ait bir dilek
için hiç olmamalı. Kalbin tam huzura varması için
ölüm gerek… Hakk’ın zikrinde hakikate varmak
lâzım. Hakk’ı zikirde öyle bir hakîkat bulunur
ki, neye baksan onu asıl şekli ile görürsün.
Her hangi bir şeyi düşünmek de öyledir. Devamlı ölümü
düşünsen, baktığın her yerde onu görürsün, işittiğin her
şeyde onu duyarsın. Asıl ölümü düşünmek ayıklığın
ta kendisidir. (352)
Her işini Allah için yap. Bir işe kimin için başlarsan neticesi yine
onun için olur. İlmini halk için tahsil edersen, eline
halk geçer. Allah için ilim yoluna koyulursan, sonunda
O’nu bulursun. Dünyaya dair bilgi toplarsan, dünyayı
bulursun. Âhiret işlerini öğrenirsen ona kavuşursun.
Hâsılı neye çalışıyorsan ona nâil olursun…
Her şey böyle… Yaptığını görür, ettiğini bulursun. Her
kap içindekini sızdırır. Kabını neft yağı ile
doldurunca, gülyağı akmasını beklemek olur mu?..
(353)
Rabbınızın kelâmını anlayınız,
Anladığınızla amel ediniz,
Amellerinizde ihlâsı bırakmayınız. (356)
İlâhi hükümleri değiştirecek biri olmadığı gibi, onun yerine gelmesini
önleyecek bir de çıkmaz. (358)
Aziz ve Celil olan Hakk’ı Tevhid et; her şeyde, her varlıkta O’nun
nûrunu gör. Şöyle ki; kalbinde ne dâr kalsın, ne diyar…
Hatta iç âleminde, fâni eşyadan zerrenin dahi yeri
olmasın.. Tevhid her şeyi yok eder. (359)
Hakiki Tevhid ve safa âlemine geçmek iki şekilde olur:
Birincisi, mücâhede, zor işlere katlanıp riyâzet yolunu
tutmak, nefse ağır gelen birçok güç ibâdetlere
katlanmaktır ki, bu sâlih kullar arasında ma’ruf ve
meşhur bir yoldur.
İkincisine gelince… O ilâhi bir vergi olarak gelir. Bu nâdir olan bir
vâkıâdır. Hak Taâlâ istediği kulun kalbine sevgisini ve
marifetini verir. Ehlini alır, sanatını bıraktırır ve
kulunda, kuvvetini, kudretini gösterir. (361)
Bazı büyükler şöyle der:
-Sakın, sonunda özür dileyecek işi yapma…
Ama bu kelâm benim için değil. Kürsüye çıktığım an sizleri göremiyorum.
Sözlerimi sarf ettikten sonra kalb cânibimde kimseyi
bulamıyorum. Dolayısıyla hata ettiğim, yüzüne
bakamayacağım ve özür beyan edeceğim şahsı göremiyorum.
Bu yüzden sözlerimi saklamadan söylüyorum ve yalnız
Hak’dan özür diliyorum. (364)
Bazı büyükler, elinde tespih olduğu halde uyur, uyandığı
zaman onu yine çevrilirken görürmüş. Dilini de Hakk’ı
anar bulurmuş.
(365) |