İLÂHÎ ARMAĞAN’dan Yansımalar

13. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Arapça aslı   :  El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani

Müellifi         : Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)

Mütercim      : Abdulkadir AKÇİÇEK

Yayınlayan    : Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18

Yansıtan       : Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyuruyorlar ki:

-Allah; ya Cebrâil, şunu uyut, şunu da uyandır, diye emir verir.

Ayıktır onu ki, kulluğunda gerçek yolu tutar, günahtan kaçar. Ondan ağırlığı al ve uykusunu dağıt.

Uyut onu ki, yalancıdır, içi dışına uymaz. Hep bâtıl içinde bulunur. Lânet halkasına takılmıştır. Bütün ağırlığı onun üzerine yık. İbadet için kalkanlar arasında onun yüzünü görmek istemiyorum.

İkinci manası da şudur: Şunu kaldır, o sevgi ehli ve Hakk’a taliptir. Sevginin baş şartı yoruluncaya kadar aramak ve bu yolda yorulmaktır. Öbürünü de uyut. Çünkü o tarafımızdan sevilmiştir. Sevilmenin icâbı rahata ermek olur.

Allah yolcuları, kalb adımları ile Hakk’a azıcık yol alınca, ayık zamanlarında göremedikleri bir çok acayip şeyleri rüyada görmeye başlarlar. Kalpleri ve sırları öyle hikmetli  işler bulur ki, O’na ayık halde ermeleri mümkün olmaz. (367)

İbâdet; âdetleri terktir. (369)

Bir kimse halim selim olduğunu iddia ederse, karşısına öfke verecek şeyler çıkarılıp denenir. Cömert olduğunu anlatandan bir şeyler talep edilir. Her şeyin ki, varlığı iddia edilir, zıddı ile imtihana sokulur. (369)

İlk bilgi, ondan sonra hasıl olan ilimle kuvvet bulur. Cehâletten sonra ilim, sonra ihlas, sonra ikinci ilim ve ikinci amel… Sükûttan sonra konuşmak… Varlığından soyunup O’nunla var olmak… En büyük iş… (370)

Acaba sizden biriniz; halkı, sebepleri, gücünü, kuvvetini bir yana atarak Hakk’a tevekkül ederek bir lokma yedi mi?.. (373)

Vahdet hâlini bulan zat, daima hâl değiştirir. Her an, bir ileriye geçer. Su kabını bırakır, sakiye koşar. Saki ile de yetinmez, ırmağa ve oradan da denize koşar. San’atı bırakır, onu yapana koşar. Parçayı atar, köke koşar. Çocuğa bakmaz, pederini bulur. Kulu bırakır, efendisine gider. Güçsüzü bir yana atar, güçlünün yolunu tutar. Fakr hâlini iter, Hak varlığı ile zengin olmaya can atar. Zayıflık istemez. Hakk’ın gücü ile kuvvet bulmaya koyulur. Azını terk eder, çokta kaybolmaya gözünü diker. (375)

Şöyle bir hikâye anlatılır:

Zâtın biri köle pazarına uğradı. Orada güzel bir câriye gördü; kalbi ona bağlandı. Bir türlü bırakıp gidemedi. Altında yüz altın değerinde bir atı vardı. Elbisesi de güzeldi. Kılıfı altın işlemeli bir de kılıcı vardı. Bir de kara kölesi bulunuyordu. Bu ihtişamı ile cariyenin sahibine yanaştı ve kıymetini sordu.

Cariye sahibi, o zâta baktı ve şöyle dedi:

-Şüphesiz sen cariyemi sevdin; gerektir ki, seven, sevdiği uğruna sahip olduğu cümle varlığı harcasın. Şu anda neyin varsa bana bırakırsın ve bunu alıp gidersin.

O zât atından indi, neyi varsa çıkardı. Elbisesini attı, muvakkat bir gömlek kiraladı; neyi varsa câriye sahibine verdi ve cariyeyi alıp gitti…

Evine vardığı zaman; başı kabak, ayağı çıplaktı… Ama cariye onundu.

Bu zat yaptığını bildi ve verdiğinin üstünde bir hakka sahip oldu.

Sevgisinde sadık olan, sevgilisi dışında hiçbir şeyle olamaz.

Sizden biri, Hak Taâlâ’nın cennette olan nimetlerini haber veren:

-Orada nefislerin özlediği ve gözlerin zevk aldığı şeyler var… [43/71]

Âyet-i Kerîmesini işitse ve:

-Oranın pahası ne ola?.. diye sorsa şu cevabı veririz:

-Hak Taâlâ şöyle ferman buyurdu:

-Allah, mü’minlerden, cennet karşılığı, nefislerini ve mallarını satın aldı. [9/111] (376)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyuruyorlar ki:

-Dilenci, Allah’ın kullarına hediyesidir. (379)

Meleklerin yemesi, içmesi; Hakk’ı Tesbih ve tehlildir. Onlar bundan gıda alırlar. Tesbih ve tehlilden gıda alan velî kullar sayılacak kadar az olan bazı fertlerdir. (380)

Îman sahibi, belâ anını nimet sayar. (383)

Kim ki, Tevhid işinde sağlık bulur, halkı âciz görür ve o benim dostum olur. (386)

Îmanın zayıflık devresinde:

-Allah’tan başka ilâh yoktur.. denir.

Îman tam kuvvetini bulunca:

-Senden gayrı ilâh yoktur, sözü ile hitap edilir. (386)

Biri şöyle sordu:

-Korku ateşi mi çetin, yoksa şevk ateşi mi?

Şu cevabı verdi:

-Mürid için korku ateşi, Murad için de şevk ateşi… (389)

Mü’min dünya içinde şahın tahsildarıdır. Sır ki semâ, kalb ki zemin olur, semâ tabakalarından kalbe yemekler gönderir, ikram eder. Hak dilerse sırla kalbi birleştirir. Kalble sır bir olduktan sonra, irfan sahibi, Allah’ın rahmetini yakınında bulur. (391)

Kabir, Hakk’a varan yolun kendisidir. Orası, Hakk’ın tünelidir. Varlığa oradan varılır. O halde ölmeden evvel öl, o yolu tut. Hem kendi varlığında yok ol, hem de ötekilerden… O’nunla, Hak’la dirilirsin. Meyyit gibi olursun. (391)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 04.12.2007
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com