İLÂHÎ ARMAĞAN’dan Yansımalar

17. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Arapça aslı   :  El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani

Müellifi         : Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)

Mütercim      : Abdulkadir AKÇİÇEK

Yayınlayan    : Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18

Yansıtan       : Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

Hakikat ehlinin yanına girdiğin zaman oturdukları yere oturmalısın ve yediklerini yemelisin. (449)

O büyük zatlar, bu âlemde bir çok yönden öldüler:

İlk defa haram işlere girmekle öldüler.

İkinci defa da şüpheli işleri bıraktılar.

Üçüncü olarak mübah olanı bıraktılar.

Dördüncüde helâl olanı attılar.

Beşincide ise, Mevlâ Taâla’dan gayri her şeyi bir kenara atmak sûretiyle benliklerinden geçip gittiler.

Bu maddi eşyayı bırakıp kaçan ölüler, onlara bir daha tâlip olmaz, yakın olmak bile istemezler. Sanki onlar, mânen bir başka hâle geçmiş ve sûretleri yok olmuştur. Sonra onları Hak diriltmiştir. Onların ruh âlemindeki akışı ve duruşu, Allah’ın yüce adı ile olur.

Ayıklık bir hizmettir. Uyku bir vuslat âlemidir. Bir kul namaz ânında uyursa, Hak Taâlâ onu meleklere överek gösterir. (450)

Her şeyin kendine göre bir vazifesi olur:

Baş gözü ile dünya görülür.

Kalb gözü ile âhirete bakılır.

Sır gözü ile de Mevlâ müşahede edilir. (452)

Dikkat et, sabahları güneş, yatakta iken üzerine doğmasın. Güneş yalnız cahil kişinin üstüne doğar. Güneş yalnız nefsine ve kötü arzusuna uyan kimsenin üzerine doğar. Erken kalk, güneşin doğmasına hazır ol.  O doğduğu zaman seni gaflet yatağında bulmasın. Bu anlatılan şeyler biraz akılların ötesini ilgilendirir. (452)

Yaptığın her işi hesap edebilmen senin için kabil olmaz. O kapıyı açan işler öyle şeylerdir ki, iç âleminde saklıdır.

O işin hikmet yönü sonradan sana açılır, onu bir sen bilebilirsin, bir de Rabbin… Bu hâle, zâti varlığa yakın melekler de akıl erdiremez; İlâhi elçi olarak kullara gönderilen peygamberler de tam bilemez.

Büyük zâtlardan, maddi işlere yarayan akıl gitmiş, akıllara akıl olan bir başka akıl verilmiştir. Ve onlardan, her şeyin aslına varmak için şart edilen yorgunluk günleri de geride kalmıştır. (453)

Kalp meleklerin geçit yeridir. Sır ise daima Hakk’a nazırdır.

Allah, bir kulun kendisine yönelmesini dilerse, onu ademoğullarının içinden alır, yırtıcı ve vahşi hayvanlarla ülfet ettirir. Bu vesile ile insanın vahşet duygusu yok olup gittikten sonra, meleklerle ülfet duygusu hasıl olur. Onların muhtelif şekillerini görür ve çeşitli yüzlerine bakar, sözlerini işitir. Karada , denizde ve ıssız yerlerde onlarla olmaya başlar. (453)

Ey avam halk, sizin hiç biriniz, eline maddi bir şey geçince gönül rızası ile bırakmak, gitmek ve kaçmak arzulamaz.

Hak’dan alınan herhangi bir şeyin gerçek yönü var. Ayrıca halktan talep edilen şeyin de bir hakikati var. Ama bir kul, derecesini bulur, velâyet hâli tahakkuk ederse, onun kalbine ne almak gelir, ne de vermek… Eşya kendiliğinden gelir, ama bunları kendinden geçmiş olarak karşılar. Onları almak, yemek o kula kısmettir. Kısmet olan bir şeyden kaçmak imkansızdır. (454)

Allah’a yemin olsun, sonra yine Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın sevgili kulları olan velîlerin ahvali peygamberlerin ahvaline benzer. Ne var ki, lâkapları ayrıdır.

Yeni bir dinle gelen Resullere ve kendinden önceki bir peygamberin yolunu takip eden nebîlere ölümden sonra münker ve nekir gelmez. Çünkü onlar yaratılmışların şefaatçisidir. İşte onlar gibi Velîler de sorgu sual görmezler; çünkü onlar da, Hak Taâlâ’nın seçme kullarıdır (455)

Hakk’a daima ibadet eden kimse O’nunla sohbet ediyor demektir.

Hiç kimse kendi keyfine göre yol alamaz. Mutlaka bir büyük zâta tâbi olması gerek… Her kim kendi görüşü ile yetinirse sapar, şaşırır.

Manevi yol işlerinde peygamberin vekiline uymak vardır. O herhangi bir şeyin terki için emir alır, yapar. O’na uyanlarda aynısını yaparlar. (455)

Halk, Hak Taâlâ’nın zâtından başka olan varlıktır. Zâhiri olup biraz da maddidir. Bu halk tabiri, bütün hâllere şümullüdür.

Hakkın kelam tecellisine mazhar olarak konuşma asıl öbür âlemde olacak. Aynı tecelliyi bu âlemde bulanlar pek azdır, tek tek sayılabilecek kadar mahdut bazı fertlerdir. (456)

Namaz kıldığın zaman kıbleye dönersin. Belâ anında da kıbleye dön. Bunun kıblesi Hakk’a bağlanmaktır. Namaz anında kıbleye dönerek halkı geriye nasıl bırakıyorsan, belâ ânında da kalbini Hakk’a bağla, halk’ı unut. Başına bir felâket geldiği zaman îmânın bâtıl olur. Belâ anında îman sağlam olursa o belâ ezilmeye mahkumdur. Îmanlı kalbin o belâyı ezebilmesi büyük bir iştir.

Avam halkın gönül kırıklığı dünya için olur. Has kullara da bu hâl öbür âlemin zevki dolayısıyla gelir.

Havas kullardan daha ileri bir makamda olan kullarda ise gönül  kırıklığı Mevlâ’ya dair işlerden az şeyin kaybından veya verilen bir keşfin kapanmasından ileri gelir.

Herkesin kendine göre bir gönül kırıklığı bulunur. Ama bazı seçilmiş ve ayırt edilmiş kullar var ki, onlar için gönül kırıklığı, bir hususiyet arz eder. Onlar, yalnız Hak için mahzun olurlar.

Geylâni Hazretlerine peygamberimizin (s.a.v.) yasak ettiği vezinli, kafiyeli duadan sordular, cevap verdi:

-Allah yapmacık, düzenli, kalıplı bir sürü tekerlemeden ibaret duayı kabul etmez.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

-Ben ve ümmetimin muttaki sınıfı tekellüften, yani zoraki, yapmacık işlerden beridir. (457)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 01.01.2008
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com