Arapça aslı :
El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani
Müellifi
: Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)
Mütercim :
Abdulkadir AKÇİÇEK
Yayınlayan :
Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18
Yansıtan :
Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Bir ilim sahibine, sultanların kapısında dolaşmak yaraşmaz. Ancak
kuvvetli îmana ve ittikaya sahip olurlarsa o zaman
zararı olmaz. Sonra Hakk’a dair bilgisi kuvvetli, zühdü
iyi, içi marifet hâli ile tam, Hak’la ünsiyet etmiş
olmalı. Böyle olursa, padişahların yanına güçlü girer ve
sarsılmadan çıkar.
Bazı zatlarla sohbet ederdim. Bana olan ve olacak işlerden anlatırdı. O
bir çocukla gezerdi ve onunla devrin saltanat
sahiplerine giderdi. Onun bu hâlinden hoşlanmadım. Hem o
çocukla gezmesini sevmedim, hem de saltanat sahiplerinin
yanına girip çıkması beni tutmadı. Kalbime gelen bu hâli
anladı, durumu şöyle izah etti:
-Bu çocuk kimsesizdir. Yolcu konağında yatar, kalkar. Onu orada yalnız
bırakmak istemem; başına bir kötülük gelebilir. O
saltanat sahiplerinin yanına gidişim ise, başka bir
durum arz eder. Benim onlardan bir talebim yoktur.
Onlara giderim; nasihat eder ve adalet yolunu
gösteririm. (458)
Ülfet ettiğin ve alıştığın şeyleri bir yana atar, nefsini sabra
alıştırırsan bunun adı kanaat olur.
Düşünürsen, anlarsın. Hakk’ın katında nice namaz ve nice oruç var. Fakat
O, bunların hiç birine bakmaz. O’nun arzusu, her türlü
kötülükten ve Zâtından gayrı işlerden temiz olan bir
kalptir. (459)
Dünyadan bir şey alırken, dünyayı kazanmak için alırsınız, âhiret için
değil. (459)
Haram işlerin doğuşu, nefsâni duygunun varlığından hasıl olur. Şüpheli
işler, Zâti varlığı unutup bir nevi kalbine göre iş
tutarsan olur. Tam helâlin hasıl olması için iç âlemin
temiz olması gerekir.
Bu hâller biraz akılların ötesine gitmekle anlaşılır. Çünkü yerleri
oradadır. Nefsin elinden tutup bir demet yeşilliğe
dalaştıkça, haram yemek zorundasın. Kalbin etrafında
dolaşıp sahibini unutarak onun verdiğine dalarsan,
şüpheli işlere girmen mümkün görülür. İç âlemine girer,
orada olup biteni, ilahi tecellileri sezersen tam helâl
yolunu bulman kabil olur. (460)
Zâhitlik bir ânın
işi, şüphelilerden çekinme hâli olan verâ ise iki
anda biter. Ama marifet âlemi, ebediyetlerin harcanması
ile elde edilir. Marifete çalış, ebedi hayatı kazan.
(460)
Bazı büyüklerin:
-Biz ilmi Allah’ın gayrı için öğrendik, sözündeki mana
soruldu.
Geylâni Hazretler, bunun bu şekilde anlaşılmamasını isteyerek:
-İlim ancak Allah için olur, dedi ve devam etti:
-Bu kelam dış manası ile ele alınacak olursa tehlikelidir. İsterse bir
Velînin ağzından çıksın. Çünkü: Allah’u Taâlâ’nın gayrı
için ilim öğrendik… sözü bir şirktir. Ama biz bunu başka
şekle hamlediyoruz. Şayet bununla âhiret âlemine dair
bir şey murat ediliyorsa, o da noksanlık sayılır, bir
parça kurtarır. Onlar ahiret işlerine dair olanları
öğrenir, ona göre çalışırlar, Hak Taala’da onların bu
çalışmasını boşa çıkarmaz, yakınlığını verir ve zâtına
ulaştırır. Onlar, bu hâlleri ile zâhiri aldılar, sonra
iç âleme geçtiler. Dala yapıştılar, kökü buldular. Önce
avam sofrasına oturdular. Sonra fazilet sofrasına
yerleştiler, onlar bir halde iki çeşit taam aldılar.
Kendilerine verilen nimet işinde avam halkla ortak
oldular. (462)
Bir kimse düşünün, günlerce ibadet eder. Bundan maksadı bir keramet
görmektir. Netice bir gece görür, gündüz çıkar halka
anlatırsa, Allah onu elinden alır. (462)
Bir sual vaki oldu:
-Nefsi, arzusundan kesmenin zor olduğu… anlatılmak istendi.
Geylâni Hazretleri bunu şöyle cevaplandırdı:
-Sus öyle deme; hâline sahip ol… Sütten kesilmek, ancak annesinden
başkasını bilmeyen yavru için zordur. O yavru yalnız
annesini bilir ve onunla yetinir. Ama aklı başına gelip
yemeyi, içmeyi bilen için o sütün ne önemi olur?..
Oradan çıkan iğne ucu kadar bir şeydir.
Allah’a koş, O’nu ara. O’nun kapısını arzulayarak yola revan ol. Belki,
bir Velî, temiz, saf kullardan olursun. O saf ve temiz
kullardan olduğun zaman nefsin şerrini senden alır ve
bir yana atar, bununla kalbini temizler. Onun varlığını
aklına bile getirmez. Ve sen, ona hasret çekmeyi
kaybettiğin için yerine şahın sevgisini yerleştir. (463)
Bir şeyi ilk yolculuk anında bırakmak zâhitlik, son durumda almak ise
marifet hâlidir. (463)
O seçme kulların ölümü; boş arzulardan, nefisten, tabii isteklerden,
bayağı âdetlerden bir yana çıkıp onlara karşı kendini
ölmüş bilmektir. Bu olunca kalbe ilâhi bir dirilik
gelir. Kalb dirilince ilâhi yakınlık duygusu hasıl olur,
bu da olursa sonsuz hayat başlar. İrfan sahibi bu hâli
bulunca, mâlum ölümle arasında önemli bir şey kalmaz.
Zâhirdeki malûm ölümü anmaz bile. İç âleminde kendi hoş
duyguları vardır. Dıştan halka bakar, onların zâhirdeki
malûm ölümden bahsettiklerini görür, onlara uyar, ölümü
anlatır. O maddi işlere karşı duyguları zâten ölmüştür.
Maddi ölümle sadece âlem değiştirir. (464)
Hakk’ı andığın müddet sevdiğin anlaşılır. O’nun methettiği kullar
arasında kendini bulursan sevilmiş olursun. Hakk’ı
dilden zikredersen tevbekâr kul sayılırsın. Kalbinle
O’nu andığın müddet, irfan duygusuna sahipsin demektir.
(464)
Büyük zâtın yanında bulunan, sır saklama işindeki maharetini ve gerçek
değerini gösterirse, ona varlığında mevcut ilâhî
kisvelerden giydirir. (465)
İhlâsın ne demek olduğunu anladıktan sonra hangi sebeple olursa olsun
bir işi halk için terk etmek riyadır, gösteriştir. Ama
ihlâs yolunda zafer kazanmak için bir işi halkın
görüşünden saklamak iyidir; kurtuluşu ümit edilir. (465)
İlâhi emirleri yerine getirmek borçtur. Güçlü olduğun
halde onları bir yana atarsan zâlim olursun… Kasten terk
ettiğin takdirde küfre girersin. (466) |