Arapça aslı :
El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani
Müellifi
: Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)
Mütercim :
Abdulkadir AKÇİÇEK
Yayınlayan :
Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18
Yansıtan :
Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
O “âmi” tabir ettiğimiz, bu yolu kendine seçer, işlerini yukarıda
beyan edilen ferman dahilinde yürütürse, saf bir gönül
sahibi olur. Ama biraz da iç âleme yönelmesi şarttır.
Biraz daha ilerler, hakikatlere daha çok anlayış peyda
ederse, Mevlâ ona ilham kapısını açar. İyiliğini ve
kötülüğünü o ilhamla seçer. Bir âyeti kerimede şöyle
beyan edilir:
-Allah ona iyiliğini ve kötülüğünü ilham etti.
(91/8)
İşbu anlatılanlar “âmi” kulun vasfıdır.
Bu zatın kalbi yanlış yol tutmaktan titrer. Her şeyde bir işâret bekler.
Kur’ân-ı Kerim okur. Orada bulamayınca Peygamber
(s.a.v.) Efendimizin emirlerine bakar, orada da
bulamazsa bekler. İşinde çalışırken bir melek onu
idâre eder. Yolunu aydınlatır. Bu anlatılanlar,
İslâm dininin zahirde beyan edilen emirlerini yerine
getirdikten sonra başlar. Îmanı kuvvet bulur. Tevhid
nuru kalbe yerleşir. Sonra dünya kalbinden çıkar. Daha
sonra halkın hayrını ve şerrini görmek de kaybolur. Her
türlü maddi iş ve korku gidince, ilâhi ilham gözükmeye
başlar; ama bu gözün göreceği cinsten değil.
Artık sabah olmuştur. İkinci hâl başlar. İyilere mensup olur.
Îman nûru gelir. Takva ışığı peyda olur. Amel nuru,
sabır nuru, sevgi ve olgunluk nuru da gelir; cümle
nurlar birleşir ve artık o da bir insan olur.
Bunlar tek tek birer meyvedir. Ancak İslâm dininin hakkı
ödendikten sonra başlar ve onun bereketi ile olgunlaşır.
Artık ebdallık başlamıştır. Ebdallar bizzat iyilerdir.
Seçmelerin seçmesidir. Bunlardan öte kulluk makamı
yoktur. Bunlarda bir iş için evvela İslâm dininin emri
gözetilir. Sonra bizzat emir alınır; sonra bizzat ilâhi
hareket ve ilham beklenir.
Saydığımız üç şeyin ötesinde hayat yoktur. Manevi ölüm vardır. (64,65)
Bütün varlığından soyun. Varlığını terk et, kendini Hakkın kuvvet eline
bırak. Varlıksız olarak O’nun önünde dur. Bu hâlinde
şirk olmasın. Sebepler araya sokulmasın. Kullar araya
girmesin.
…
O’na kaç. O’na kesil, üryan olarak yola koyul. Ne sen ol, ne de başkası.
Parça parça, ayrı ayrı O’na yürü. O, seni derler ve
toparlar. (67)
İlk önce sana ermiş biri lazım. O, seni elinden tutup Hakk’a aparacak.
Sonra nefsini ve tabii hevânı yok edeceksin. Daha sonra
Hakk’dan gayrı bilinen ne varsa göremeyecek, onları
ölmüş bileceksin. Kurtuluşun bu yoldadır.
İlk başta, Hak yolunda saçları ağarmışların kapısına koş. Onlardan
alacağını al, yine hücrene dön. Bu kez Mevlâ ile
olursun. Bir sen, bir de O olur. Aradan bir zaman geçer,
sen de kaybolursun. Sonra kim kalır, her halde
anlarsın?... (68)
Rasûlullah
(s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
Allah sevdiği kimseyi üzmez, ama tecrübe için bazı belâlar verir.
(69)
Allah bir kimse için hayır dilerse halkın kapısını ona kilitler, onların
iyiliğini keser, bu sebeple o kul da Hakk’a koşar.
Bucaklardan haz alır, deniz sahilinde dolaşır. Hiçbir
şeyi olmayanı bırakır, her şeyi olana gider . (72)
Halkın maddi yararını umarak onlara dönmek, Hak’tan yüz çevirmek olur.
Hak’tan gayrı neye gönül kaptırıyorsan, onlar senin için
put sayılır. (72)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
-Yalan Îmanı kaçırır, buyurmuşlardır.
Her kap içindekini sızdırır. Yaptığın iş inancına delildir. Dışın içini
gösterir. Bazı büyükler:
-Dış, için örneğidir… derler.
Hak ehli, yani Allah’ın has kulları, seni çabuk anlar. Onların birine
düşersen edepli ol. Onu karşılamadan önce günahlarına
Tevbe et. Onların yanında küçüldüğünü bil. Onlara tevazu
göster. İyi kullara gösterilen tevazu Allah için olur.
Bir kimse, Allah için kendini engin gönüllü ederse,
Allah onu yüceltir. Senden üstün herkesin yanında
edebini iyi et. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz
şöyle buyurdu:
-Bereket ve bolluk büyüklerinizin bulunduğu yerdedir.
Peygamberimiz bu kelamı ile, yaş büyüklüğünü kast etmiyor. Allah’ın
emrine uyulmadıktan sonra yaş büyüklüğünün bir önemi
olmaz. Büyük denince; yaşı olgun, başı dolgun olmalı,
Allah’ın emrini tutmalı. Yasak ettiği şeylerden
kaçmalıdır. Kitaba, sünnete göre iş tutmalıdır. Yoksa
bir çok yaşça büyükler vardır ki, onlara selam vermek
bile caiz değildir. Yüzünde bereket değil, bilakis şer
vardır.
Büyükler Allah’ın emrine göre yürürler, yasak şeylere bakmaktan
çekinirler. Bildikleri ile amel ederler. Yaptıkları işe
riya karışmaz.
Büyükler saf olur, Allah’tan gayrı varlıktan kaçar. Büyükler saf kalbe
sahiptir. Allah’ı içinden kopup gelen nurla bilir. İlim
sahibidir. Her kim ki kalb bilgisine sahiptir, O Hakk’a
yakın olur. İçinde dünya sevgisi olan kalb
Allah’ın nuruna karşı perdelidir. Ahiret sevgisine düşen
kalb, Allah yakınlığından perdelidir.
Dünyayı sevdikçe ahiret sevgin azalır. Ahireti sevdikçe Allah’a
yakınlığın azalır. (74)
İbadeti terk etmek zındıklıktır. Hatalar yapmak, Hakk’a isyan sayılır.
Bu büyükler, hiçbir halde yapılması gerekli ibadetleri
yapmaktan muaf olamazlar. (79)
Yalnız kaldığın zaman, ülfetin kiminle? Tek olduğun zaman kim
yoldaşın?... (85)
Haddizatında oruç ve namazın aslı bozulmaz; fakat ecri
ve mükafatı olmaz, esas gaye ele geçmez. (86) |