Arapça aslı :
El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani
Müellifi
: Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)
Mütercim :
Abdulkadir AKÇİÇEK
Yayınlayan :
Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18
Yansıtan :
Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Ümitsizliğe kapılma. Yapan Allah’tır. Bir darlık gelir, az sonra geçip
gider. Sen sabırlı olmaya bak. Belâdan kaçma. Sabırlı
ol. Ufak tefek sıkıntılar temel kaideler arasındadır.
Her şeyin kökünde bunlar çıkar. Peygamberlik hâlini ele
al: İçinde belâ ve sabır vardır. Velâyet hâlini al,
içinde darlık, yanında da sabır mevcuttur. Belalar da
onunla def olur. Belanın olmadığı yerde sabır da
bulunmaz. Beladan kaçan sabrı bir yana atar. Sabrı
bırakan, cümle manevi hâllerden mahrum yaşar. Sabrı
bırakıp kaçman; velâyet, marifet, Hakk’a yakınlık
hallerinden uzak olmayı arzu etmen demek olur.
…
Îman sahibi yalnız Allah’tan korkar. Başkasından ne korkar, ne de bir
şeyler bekler. Onun kalbine Hak tarafından kuvvet ve
kudret konmuştur. O kuvvet sayesinde Hakk’a yaklaşır.
Kalbi Hakk’da, kalıbı ise yerdedir. Allah’ü Taâlâ onları
haber verirken şöyle buyurdu:
-Onlar, katımızda sevilmiş ve seçilmişlerdir.
[38/47] (88)
Ey evlad! Dünyada her şey lazım. Tatlının yeri var. Acı da gerek.
İyiliğin ve fesadın da bir gereği bulunur. Dert olur,
safa vardır. Tam safa hâlini istiyorsan, kalbinden halkı
çıkar. Her varlığını Hakk’a bağla. Dünyadan kalbini çek.
Çocuklarını Rabbına emanet et, O’na teslim et. Kalbini
her şeyden temiz olarak çıkar. Ahiret kapısına yönel,
yönel de içeri girmeye gayret et.
Her şey bir gayeye matuftur, onun için yapılır. Bu dünyayı bırakıp öbür
âleme yönelmek, Hak Taâlâyı bulmak içindir. Ahiret
âlemine geçtiğinde aradığını bulamazsan hemen kaç, O’na
yakınlığı ara. O’nu bulduğun takdirde her şeyi bulmuş
sayılırsın. Allah’ü Taâlâ’yı seven, gayrını neyler?
Cennet, derece ve makam arayanlar içindir. Manevi
tüccarlar onu ararlar.
...
Cennet; oruç tutanlar, namaz kılanlar, kötülükleri bir yana atarak şahsi
kötü duyguları bırakanlar içindir. Oruç içinde oruç
vardır. Ev içinde ev vardır. Birine varmak için öbürünü
terk etmek lâzım. Sizden iş istiyorum, söz değil. Söz
etmeden iş tutunuz.
Allah’a arif olanlar, her işlerini Hak için yaparlar. Başlarında demir
dövülse, ses etmeden vazifelerine devam ederler. Yerde
gezerler… Yeryüzü her an değişir, başka şekle bürünür,
ama onlar buna aldırış etmezler…
Hak ehli, yalnız Allah’ı bilir, başkasını göremez. Başkasının sözünü
işitmez. (89)
Âhireti dünyada öne al; böyle yap, ikisini birden kazanırsın. Dünyayı
âhiretten öne alacak olursan ikisini de kaybedersin.
(91)
Hak Taâlâ, Musa peygambere şöyle buyurdu:
-Seni zâtım için seçtim.
[20/41]
Yani, benden başkası seni meşgul edemez. Şehvet duyguları, geçici tatlar
ve zevkler seni benden alamaz. Yer ve gök benim katımda
söz sahibi olamazlar. Cennet seni doyuramaz, ateş seni
korkutamaz. Mülkün sende kıymeti yoktur, yokluk seni
düşündüremez. Hiçbir bağ seni benden çekemez. Benden
başkası seni meşgul edemez. Her hangi bir şekil seni
eğlendiremez ve bana perde olamaz. Hiçbir yaratığın
bende hakkı yoktur. Tabii istek ve şahsi duygular burada
yer alamaz. (92)
Bir şeyin haram olduğunu söylüyorsun. Ama durmadan yapmaktasın. Bir
şeyin helâl olduğunu söylerken yapmıyorsun. Sende sadece
bir iştaha var. Başka bir şey yok.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
-Cahile bir defa yazıklar olsun, âlime yedi defa…
Cahile bir defa… sebebi, bilgisiz kalışı. Âlime yedi defa… sebebi, o
bildiği ile iş tutmayışı… İlmin bereketi ondan uzaktır;
yalnız vebalini yüklenmiştir. (94)
O büyük insanlar, kıyamet günü peygamberlerin yanında bulunur. Rabları
tarafından peygamberlere ne verildi ise onlara da
verilir.
İlmi ile amel etmeyenin cezası büyüktür. Bunu Hak Taâlâ bize şu âyeti
ile haber veriyor:
-Onun misali, üzerine kitap yüklenen himara (eşeğe) benzer.
[62/5]
Himar kitaptan ne anlar?..
Yalnız yükünü taşır ve yorulur. Bir kimsenin ilmi çoğalınca, Allah’tan
korkusu da çoğalmalıdır. Bilgi çoğaldıkça Hakk’a karşı,
itaat ve ibadet artmalıdır. (95)
Asıl kahramanlık hakkı yerine getirmektir. Hakkı sahibine teslim etmek,
büyük kahramanlıktır. (96)
Rasûlullah
(s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
Sabırlı fakirler, Rahman’ın arkadaşlarıdır.
(97)
Bütün ihtiyaçlarınızı Hak’tan isteyiniz. Halka avuç açmayınız. Hak
varken halkın lafı olmaz. Zahirde kullardan isteseniz
bile, kalbiniz O’nun la olmalı. Her şeyin Hak’tan
olduğuna inanınız. Birinden istemek zorunda kalırsanız,
kalbiniz tam manası ile Hakk’a bağlı olursa, o istek ve
arzunun, Mevlâ’nın ilhamı olduğunu bilirsiniz. Allah’ın
varlığına inanınız, kimden isterseniz isteyiniz… O,
gideceğiniz yönü tayin eder. Verilirse, Hak’tan
olur, olmazsa yine O’ndan… (99)
Seni daima secde, kıyam ve rükû hâlinde görmekteyim. Bunlardan bir sürü
de yorgunluk duyuyorsun; ama kalbin, bunlardan bir iz
almıyor. Hakk’a yakın olmuyor. Yaptığın işler ona tesir
etmiyor. Kalbin, şu kalıptan bir türlü çıkmıyor.
Alışmış olduğu hiçbir âdeti terk etmiyor. (102)
Bayezid-i Bistami şöyle diyor:
Îman ve irfan
sahibi, Allah’tan dünya istemez. Âhiret talebinde
bulunmaz. Mevlâ’sından Mevlâ’yı ister.
(103)
Kalbinizi Hakk’a veriniz. Elsiz olsun, ayaksız olsun,
gözsüz ve şekilsiz olsun. Bu âlem böyledir. Şekil
yoktur, şemâil yoktur. Niçin ve neden gibi sözler
olmaz. Muhâlefet ve niza yapılmaz. Uymak ve tasdik etmek
vardır.
(103) |