Arapça aslı :
El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani
Müellifi
: Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)
Mütercim :
Abdulkadir AKÇİÇEK
Yayınlayan :
Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18
Yansıtan :
Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Sözünle “İlah yoktur” derken her şeyi yok görüyorsun; “Ancak
Allah vardır” derken de bütün varlığını O’na
veriyorsun; başkasına varlık tanımıyorsun. Her ne zaman
kalbin Hak’tan başkasına dayanırsa yukarıdaki sözlerin
yalan çıkar. Neye itimat ediyorsan ve kime dayanıyorsan
sana ilah odur. (104)
Dışını zâhir hükme ver; iç âlemini Hakk’a bağla. Hayrı, şerri dışında
bırak; sonra iç âlemine yönel, onları yaratanla ol.
(105)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
-Her gün sabah, öğlen bir melek bağırır:
-Ey insan oğulları, ölmek için doğunuz; yıkılması için evler yapınız;
düşmanlar için mal toplayınız.
(107)
Allah’ı anan daima diridir, ölmez. Bir hayattan öbür âleme geçer. Bir
andan fazla ölüm acısı ona gelmez. Allah’ı anmak kalbe
yerleşince, kul daima Allah’ı anar. Dilinden bir şey
demese bile o, Allah’ı anmış olur. (107)
Belâ ve âfet için asıl hazırlık, onların Hak tarafından gönderilmiş
olduğuna inanmaktır. (107)
Hak Teâlâ’ya yönelen herkes Musa Peygamberin şu sözünü der:
-Razı olasın diye, sana acele geldim.
[20/84]
Îman sahibi bu gidişi kalb adımıyla yapar. Hak’tan gayrı varlıklardan
soyunduktan sonra O’nun önünde el bağlar, durur. Kalb
hâliyle bunu yapar. Hâl lisanıyla Musa Peygamberin
konuştuğunu konuşmaya koyulur:
-Dünyayı bıraktım, ahiretten vaz geçtim, cümle halkı bir yana attım.
Sebepler bana yakın olamaz. Sen’den başka yaratıcı
tanımıyorum. Hemen Sana koştum; beni bağışlayasın ve
razı olasın diye geldim. Şimdiye kadar onlarla oluşumu
yüzüme vurma Allah’ım!...
Ey câhil! Sana ne oldu? Söylediklerimden sana nasip yok. Bu nasipsizlik
seni nefse kapattı. Dünyaya ve tabii olan kötü
arzularına itti. Kulların kulusun. Onları Hakk’a ortak
yapmaktasın. Onların yarar ve zararını beklemektesin.
Cennete köle oldun. Ona girmekten başka emel
beslemiyorsun. Ateşten korkar oldun, sanki ona
tapmaktasın.
Siz neredesiniz? Hepiniz, kalplerin sahibi olanın elinde
bulunmaktasınız. Hasretlerinizi O evirir,
çevirir. O söz sahibidir. Bir şeye ol der, olur. (110)
Gözünü yaptığın
işlere dikme.
Onlardan gelecek yararı bekleme. Bir şey yaparken ne
halktan bir şey um, ne de yüce Yaratıcıdan ısrarla
karşılık iste. Kulsun, efendinin rızasını gözet.
O’nun hazinesindeki güzel şeyleri umma. Yalnız O’nu
dileyenlerden ol. (114)
Ben sizin için bir nasihatçiyim. İyiliğinizi dilerim. Ben sizlerden
uzaktayım. Sizin varlığınıza da uzağım. Benim bütün
varlığım sizden ayrıdır. Kendi varlığımdan da uzağım.
Kurtuluşumu İlâhi fiillerin tecellisinde ararım. (117)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
-Haberli ol, halkın sevgisi azalır.
Bu, şu demektir: Onları tecrübesiz olarak seviyorsun ve aynı şekilde
öfke duyuyorsun. Ama bir denemeden geçirirsen işin iç
yüzünü anlar ve ona göre öfke duyarsın. (123)
Aklı başında ve seçme doğrular, surlarına üflediler. Onlar nefislerinin
kıyametini kopardılar. Kendi gayretleri ile dünyayı bir
yana attılar. Sırata inandıkları için geçtiler. Kalple
yürüdüler ve cennetin kapısına vardılar. (124)
Malınızı nasıl kazandığınızı saklamış olsanız, onun helal veya haram
olduğunu anlarım. Eğer sadaka verirseniz, fakir
kimselere mal dağıtırsanız, yavrularınıza bol
yedirirseniz, o malınız helâldir. Aksi oluyorsa
değildir. (127)
Allah yolculuğuna çıkanlara dünyanın ayıbı belli olduğundan, durmadan
ondan kaçarlar. Çekilir giderler. Dünyanın elinden kaçıp
kurtulmak isterler. Sahralara açılırlar. Harabe yerlere
gider, mağaralara sığınırlar. Cin tayfası da onlara
arkadaş olur. Yeryüzünde gezen meleklerde onlara gelir.
(128)
Zâhid, ilk başta dünyadan kaçar. Bu yolda olgunluk elde eden kimse
dünyaya önem vermez, dünyadan kaçmaz. Dünya ve
içindekileri yola getirmek için kendine davet eder.
(128)
Sana, önce nefsi bırakıp halvete geçmek gerek… sonra halktan uzaklaşmak…
sonra dünyadan… sonra âhiretten… sonra Mevlâ’nın gayrı
sayılan her şeyden.
Hakk’la olmak
istiyorsan varlığından soyun, tedbirini terk et.
(130)
Hasan-ı Basrî (r.a.) şöyle der:
-İnsanlara sözünle ve işinle öğüt ver.
Bazı büyükler diyor ki:
-Seni Allah’ı anmaktan alıkoyan her şey şomdur.
O’nu dilden zikretmek, kalbi gafil koymak şomdur.
Namaz, oruç ve diğer hayırlı işler O’nu anmak için yapılır. Yapılan
işler O’nu anmaya iletmiyorsa onlar da şomdur.
…
Şeytan sana neler yapmadı ki?.. Yalanı sana sevdirdi. Kötü işleri sana
süsledi.Taa namazına kadar girdi. Şöyle ki, namaza
başlarken:
-“Allah en büyüktür…” diyorsun, ama kalbinde küçük ilâhlar
barınıyor.
Her itimat ettiğin nesne sana ilâh oluyor. Korktuğun ve bir şeyler
beklediklerin sana putlardır. (135)
Sakın kullara el açma. Îman sahibi bir şeye ihtiyaç
duyarsa Mevlâsına yalvarır. O’na karşı boynunu eğer, tevbe eder; sessizce verilecek şeyi bekler. Verildiği
takdirde, vereni övme yoluna gider. Verilmeyecek olsa,
kalbine uyar; sabra devam eder. (138) |