İLÂHÎ ARMAĞAN’dan Yansımalar

6. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Arapça aslı   :  El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani

Müellifi         : Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)

Mütercim      : Abdulkadir AKÇİÇEK

Yayınlayan    : Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18

Yansıtan       : Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

Her ne yaparsanız yanınızda iki şahit hazır olsun. O iki şahidin biri kitap, öbürü de sünnettir… Bir gün daha ilerler, kutup veya bedel olursanız, fiil tecellisine uyarsınız. Her işiniz O’na ısmarlar, olup bitenlere seyirci kalırsınız. (139)

Kârı ve zararı Allah’tan bilmeyen O’na kulluk edemez. Her hangi bir şeyi kimden görmekte isen onun kulusun. Allah’tan görürsen O’nun kulu olursun. (144)

Fenâ, Hak varlığında yok olmaktır. Yok olunca kötü huylar gider, halkı görmez olursun. Dışın mahfuz olur. Kötülük görünmez. İç âlemin Hak ile meşgul olur. (144)

Kelime-i Tevhid cennetin bugünkü anahtarıdır. Yarınki anahtarı ise varlıktan soyunmak, Hak varlığına bürünmektir… Büyüklerin cenneti Hak yakınlığıdır. O’ndan uzak kalmak, sevgili kullara ateştir. Cennet denince akla Hak yakınlığı gelir. Cehennem ise, O’ndan uzak kalmak olur. Ateş nedir ki, Îman sahibi ondan korksun? Ateş, Îman sahibini görünce Allah’a sığınır. (147)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz:

-Sizi uzlet paklar… buyuruyor.

Uzlet bir ibadettir. Uzlet sizden önce gelenlerin adeti idi. Uzletin tasavvufî manası; kalbe yalnız Allah sevgisini koymak, ona sızacak yersiz bir şey olursa ondan kaçmaktır. (148)

İsâ peygamberi (a.s.) şöyle anlatırlar:

Güzel bir koku duyduğunda burnunu tıkar ve:

-“Bu dünya kokusudur…” dermiş.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz ise:

-Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi:Güzel koku, kadın ve gözümün nûru namaz… buyurmakta. (152)

Tasavvuf, safadan gelir. Suf “kalın, yün elbise” giymekten gelmez. Tam manası ile sofi olan, kalbini Allah sevgisi ile doldurur. Başka şeylere yer vermez. (153)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz:

-Îman sahibinin ümit ve korkusu teraziye konsa, eşit olmalıdır, buyurmaktadır.

Süfyan-ı Servî (r.a.) dünyada görüldü. Gören sordu:

-Rabbin sana ne gibi işler yaptı?..

O cevap verdi:

-Haberim yok. Bir ayağımı sırat köprüsüne koyduğum zaman, öbürünü cennette gördüm.

O’na selâm olsun. Hayrını, şerrini iyi bilirdi. Bilgisi tamdı. Öğrendiklerinin hakkını verirdir. Bilgi edinirken amel etti; bilgisinin hakkını verdi. Amellerinde ihlâs sahibi oldu, onun da hakkını verdi. (155)

İrfan sahipleri, hep Allah’ın Zat’ı ile olmaktadırlar; sıfat ve isim tecellilerinin zuhuru olan geçici şeylere uymazlar. (157)

Tevhid ilmini edinmek farz, helâl bulup yemek farz, Allah için yapılan işlere karşılık beklememek farzdır. (158)

İki rekat namaz kıl, sonra yalvar:

-Ya Rabbi, kulların arasında olan Salih kişileri bana buldur. Sana varmama delil olanı bana göster. Manevi sofrandan yememe vesile ver. Manevî susuzluğumu, sonsuz denizinden kandıracak zatı bana bildir. O zat gözlerimi, yakınlık nurunla sürmelesin. Taklitçi olmayarak ayan beyan nûrunu gördüreni bana bildir. (158)

Bir gün Bayezid-i Bistamî oturuyordu. İçeri bir girdi. Sağa sola bakmaya koyuldu. Niçin baktığı soruldu, “namaz kılmak için temiz bir yer aradığını” söyledi.

Bayezid ona döndü ve şöyle dedi.
-Pisliğin görülmediği her yer temizdir. Yalnız kalbini temiz et. İstediğin yerde namaz kılmaya başla. (160)

Seven sevdiğinden bir şey esirgemez. Sevilen her şeye tercih edilir. Fakr hâli Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’den ayrılmazdı. Bu sebeple şöyle buyurmuştu:

-Fakr hâli, beni sevenlere, selden daha çabuk gelir.

Hz. Aişe’nin şu sözü çok önemlidir:

-Peygamber hayatta iken dünya bize gülmedi. Daima darlık ve sıkıntılı oldu. Peygamberin öbür âleme göçünden sonra üzerimize çöktü.

Peygamberimizin sevgisini kazanma şartı “Fakr” hâlidir. Allah sevgisi için de belâ  şarttır.

Bazı büyükler şöyle der:

-Her velâyet hâlini belâ takip eder. (162)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz:

-İslâm dînini kabul etmiş biri, herhangi bir şahsa zenginliği için saygı gösterirse dininin üçte ikisi gider, buyurmuşlardır. (167)

İsa (a.s.) ile şeytan arasında geçen şöyle bir konuşma anlatılır. İsa:

-Halk’tan en çok kimi seversin?.. diye sorulunca şeytandan şu cevabı almıştı:

-Îmanlı olmakla birlikte cimri olanı.

Bundan sonra sevmediği kimseyi sordu:

-Cömert olan fâsık kişiyi sevmem… cevabını aldı.

Bunun sebebini sordu, şeytan onu da şöyle anlattı:

-Îmanlı cimri, bir gün cimriliği neticesinde Îmanını kaybedebilir; fâsık kişi ise cömertliği yüzünden iyilere katılabilir. (169)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur:

İlim ameli çağırır; icabet ederse pekâlâ; aksi halde gider. Geriye yalnız ders zahmeti kalır. (175)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 16.10.2007
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com