Arapça aslı :
El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani
Müellifi
: Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)
Mütercim :
Abdulkadir AKÇİÇEK
Yayınlayan :
Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18
Yansıtan :
Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
İlim kabuk, amel ise onun özüdür. Kabuk, özün saklanması için durur. İç
de; yağı alınması için saklanır. İç olmazsa kabuk neye
yarar? Özün yağı olmayınca onu saklamak neden gerekli
olsun ki?..
İlim gitmiş sayılır. Amel olmadıktan sonra ilim de yok sayılır.
Bir şeyin varlığı ondan faydalanmaya bağlıdır. Faydası olmayan var, yok
gibidir. (175)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
-Hak katında insanlar bir aileden ibarettir; içlerinde hangisi fazla
iyilik yapıyorsa o daha sevgilidir. (175)
Ey evlâd!.. Hakk’ın irade sahibi olduğunu iddia etmektesin. Bir taraftan
böyle yaparken, öbür taraftan velî kullara varlık
vermektesin. Allah istediğini yapar. Ancak velî
kullar da istediğini yapar diyorsun. Bu hâlin şirk olur.
(178)
Görürsün… Sonra yine O’nu görürsün… O’nun dışında varlık görmek mümkün
olmaz… Yeter ki, varlığını temizlemen kâbil ola… Neler
görmezsin ki?.. Ancak temizlik şarttır. Bir
padişahın katına dış pisliği ile girilmediği gibi,
mukaddes varlığa da derûnî kirle girmek mümkün değildir.
(181)
İnsan, iyi tevbe ederse Îmanı sıhhat bulur ve artar. Ehl-i Sünnet
kelamına göre artar ve eksilir. Hakk’a itaatla çoğalır,
isyanla da zedelenir. Bu avama göredir. Havas tabir
olunan büyük insanlara göre Îmanın artıp eksilmesi başka
yollardan olur. Onlar kalplerine halkı koyarlarsa,
Îmanları zayıflar, azalır. Hak tecellisini yerleştirince
de Îmanları tam olur, çoğalır. (181)
Zâhidin orucu gündüz olur. Ârif hem gece, hem de gündüz oruçlu bulunur;
yaratanına kavuşuncaya kadar iftarını açmaz.
Ârif, yılların orucunu tutar, her zaman ateşler içinde kalır. Orucu
tutan kalbi olur. Sır âlemi hastalıklar içinde
kalmıştır. Onun şifası, ancak yaratanına kavuşmakla
olur. İrfan sahibi için acaba, başka şifa ola mı ki?..
(183)
Gücüne, kuvvetine ve elinde bulunan fâni mala güvendiğin zaman gayb
âleminden bir şey bekleme. (185)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
Rabbınızı, güneş ve ayı görür gibi göreceksiniz. O’nu görmek bir
karşılığa bağlı değildir.
O’nu sevenler bugün
kalpleri ile görürler. Yarın baş gözleri ile… O’na
benzeyen yoktur.Gören O’dur, işiten O’dur.
Hak’la olmak onlar için en büyük zenginliktir. Hak onlara hastalık
verirse nimet sayarlar. Yalnız bırakırsa ülfet bilirler.
Halk’tan uzak olurlarsa, Hakk’a yakınlık sayarlar.
Allah katında yorulmak onların rahat hâlidir. (186)
Dünyalık istiyorsan âhireti kalbinden at. Âhireti istiyorsan dünyayı
oradan çıkarman gerekir. Hangisi nefsine yararsa onu
seç. Şayet Mevlâ’yı istiyorsan, kalbinden hem dünyayı,
hem de ahireti çıkar. (195)
Hak Taâlâ’ya ve kullarına karşı edebinizi tankınız! İşlerinize yaramayan
lâfları bir yana atınız. Lüzumsuz şeylere karışmayı bir
zat şöyle tarif eder:
-Geziyordum, bir genç gördüm; sıkı bir şekilde yer kazıyordu. Ona
kendimce şöyle dedim: “Bu ağır işi bırak, hafif
işlere bak..” Bu sözümün cezasını çok ağır ödedim.
Altı ay gece namazına kalkamadım. Bu benim için çok ağır
bir ceza oldu. (196)
Kullardan bir şey umma. Allah’ın en sevmediği yaratık, yaratılanlara
avuç açandır. Yardımı Allah’ta iste.
…
O’nun sevgisini
ara. O ezelden beri seni arar. O’nu dilersen mürid
olursun, murad O’dur… Kabiliyetin varsa sen de murad
olabilirsin. Bu kez mürid O olur. Yavru önce annesini
arar. Büyüyünce annesi onu ister.
…
Nasıl iflah olabilirsin; nefsin, tabii arzuların ve şeytani duyguların
elini kalp gözüne saldırttın. O elleri kalbinden ırak
eyle ki, eşyayı olduğu gibi görebilesin. (201)
Nefsin her şeyi sevmesi caiz olur. Ama kalbin ve sırrın Hak’tan
gayrini sevmesi ve bağlanması asla caiz olmaz.
Âdem peygamber
kalbi ile cenneti sevdi, ondan ayrıldı;
oradan atıldı. O daima kalacağını sanıyordu. Hâliyle
sevgi bahane edilip başka sebep gösterilmedi. Başka
yollardan atıldı, meyve bahane oldu.
Sonra kalbi
Havva’ya meyletti; hayli zaman da ondan ayrı kaldı. Aralarında üç yüz senelik yol uzaklığı oldu. Biri Serendip’te, biri
Cidde’de yaşadı. Bu mesafe aslında azdır. Üç yüz sene
değildir. Ama Hakk’ın yardımı olmasaydı, üç yüz değil,
üç bin yılda dahi buluşmak kabil olabilir miydi?..
Yakup (a.s.)
kalbini oğluna bağladı. Araları açıldı; uzaklara
düştüler.
Rasûlullah
(s.a.v.) Efendimiz’in az da olsa kalbi Aişe anamıza
meyletti, aralarında geçen macera onları bir müddet
ayırdı.
Bühtanlar atıldı. İftiralar oldu. Günlerce onu görmeden
yaşadı. (202)
Kalbinde binlerce ilâh yattığı halde nasıl:
-Yalnız İlâh olarak Allah vardır, diyebilirsin?..
Her dayandığın
ve güvendiğin nesne senin putundur.
Kalbin şirkle dolu olduğu halde dilden Tevhid getirmen
sana fayda vermez. (204) |