Arapça aslı :
El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani
Müellifi
: Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)
Mütercim :
Abdulkadir AKÇİÇEK
Yayınlayan :
Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18
Yansıtan :
Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
-Yiyecek verirseniz, Allah’ın emrini bilen kişilere veriniz.
Giyecek vereceğiniz zaman, Allah’a inanmış kimseleri seçiniz,
buyurmuşlardır.
İttika sahibi olana dünya işinde yardımcı olursan daha rahat kulluk
yapar. Yaptığı işin bir misli sana ecir verilir. Îman
sahibine yedirirsen yine sana yaptığı amel misli mükafat
verilir.
Îman sahibinin üzerinden dünyalık bir yükün kaldırılması çok önemlidir.
Îmansız ve riyakar kişilere yapılan her iyilik de aynı şeklide mukabele
görür. Yardım edersen kötülük yapması için yapmış
olursun. Aynı şekilde sana da kötülük yapılır. Yaptığı
şerli işler bir gün senin başına patlar.
…
İlim hayat, ilimsizlik ölümdür. İlmi ile amil olana ve bilgiyi öğretmek
için sabredene ölüm yoktur; maneviyatı ölmez. Hak
Taâla’nın ilim sıfatına iltihak eyler. Hayatı onunla
devam eder.
Allah’ım bize bilgiyi ve ihlâsı nasib eyle… Âmin!.. ((203)
Tabiat ateşinin yandığı yerde ne din, ne Îman kalır. (204)
Peygamberlik sûrette kalkmıştır; fakat manada devam etmektedir. Bu
devamı o büyük zevat yürütür. Peygamberliğin manevi
bayrağını onlar taşımamış olsaydı bu âlemin kıymeti
olmazdı. Her şey söner, kül olurdu. Her devirde o
yüce ruhaniyet bayrağını taşıyan kırk kadar zat bulunur.
Onlar arasında öylesi vardır ki, kalbi Rasûlullah
(s.a.v.) Efendimizin rûhaniyeti iledir. Onların
bir kısmı, İlâhi tecellinin ve yeni bir dinle gelen
peygamberin hâlifesidir. Dini meseleleri
inceler, onlardan ahkam çıkarırlar. (206)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
-Mel’undur, mel’undur, kendi gibi bir yaratığa dayanan kimse mel’un
(Allah’ın rahmetinden uzak) dır.
Yine buyurur:
-Bir fâni kişiye dayanarak azizlik satan, zelil olur. (206)
Sabrın mânası, hâlini kimseye kesmemek ve sebeplere bağlanıp belânın
kalkmasını onlardan beklememektir. Herhangi bir darlığı
kötü görmemek, sabırlı kişinin işidir. Ve hemen onun
gitmesini beklemek sabrı olmayanın kârıdır. Sabırlı Îman
sahibi, ne belâyı kötü görür, ne de hemen darlığın
kalkmasını ister. O her şeyin bir vakti ve zamanı
olduğuna inanır. (207)
Ameli bırakan sadece ümitle yaşar. Amele güvenen kendini beğenir ve
gurura kapılır.
…
Cemaat vardır, dünya ile ahiret arasında döner.
Cemaat vardır, cennetle cehennem arasında kalır.
Cemaat vardır, yaratılanla Yaratıcı arasında kendisini kaybeder.
Zâhidlik hâlinde isen; dünya ile ahiret,
Korku sahibi isen; cennetle cehennem,
İrfan sahibi isen; yaratılanla Yaratıcı arasındasın. Bir defa Hakka
döner, sonra kullara bakarsın. (211)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
-Bir kimse, cehâletle iş tutarsa, yıktığı yaptığından çok olur.
(212)
Bütün kapılar kapanır, O’nun kapısı açık kalır. O’nun kapısına girersen,
bütün kâinata sahip olursun. (219)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
-Bir kimse, Allah’tan hoşnut olarak sıtmalı bir gece geçirirse,
anadan doğduğu gün gibi günahtan çıkar. (220)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
-İnsanların en iyisi olmak isteyen; kötülüğü düşündüğü zaman Allah’ın
kuvvetini hatırlasın; ittika üzere olsun.
İnsanların en güçlüsü olmayı dileyen, Allah’a güvensin, tevekkül etsin.
İnsanların içinde gani gönüllü olmayı dileyen, gözünü Hak Taâlâ’nın
hazinesinde saklı olana diksin.
(222)
Sebeplere dayanmak insanı manevi duygulardan mahrum eder, îmanı
zayıflatır. (222)
Bazı büyükler şöyle der:
-Cahilin dili kalbinin önündedir. Âlim ve akıl sahibinin dili kalbinin
arkasında saklıdır. (226)
Siz bu maddi sofranın misafirisiniz. Misafir, ancak doyuncaya kadar yer.
Doyduktan sonra ceplerini doldurması ayıp sayılır. (227)
İlâhi emir
tekellüfünden beri olan yoktur.
İlâhi âleme geçmiş olanlar bile, bu kalıpta durdukça
mükelleftir. Size verilen emir, onlara da verilmiştir.
Sizin yasak edildiğiniz şey, onlara da yasaktır. Onlar
bütün emri eksiksiz yerine getirirler, bu sebeple onlar
size nasihat etmek için vazife almışlardır. (231)
Tevhid ilmi, dünya sevgisi taşımayanlaradır. Kalbinde dünya sevgisi
kaldıkça, Tevhid âlemine geçmen kâbil olmaz. Rasûlullah
(s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki:
-Dünya sevgisi bütün hataların başıdır. (232)
Îman sahibi, dünyalık adamlar arasında bir garip kişidir.
Zâhid olan ahirette bir zavallı gibidir; çünkü onun arzusu âhiretin
güzelliği değildir, efendisidir.
İrfan sahibi ise Zât’ı ilâhiden gayrı her şeyi bir yana
atar. (234) |