Bâyezid-i
Bestâmî Hazretleri’nden
Yansıyanlar:
Kitabın Adı: Büyük Velî
BÂYEZİD-İ BESTÂMÎ
HAZRETLERİ
Ve
İslam
Tasavvufunun Özü
Müellifi : Celâl YILDIRIM
Yayınevi : Demir Kitabevi – İstanbul – 0212 528 50 06
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Dördüncü
Bölüm:
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Birinci defa Haccettiğimde, Beytullah’ı gördüm…
İkinci defa Haccettiğimde; Beytullah’ın sahibini gördüm…
Üçüncü kez Haccettiğimde; ne Beytullah’ı, ne de onun
sahibini gördüm. (103)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Âriflerin aşağı sıfatı, sıfat-ı Hakk’ın ve cins-i
rububiyetin onda cereyan etmesidir.
(104)
Zinnun:
-Bâyezid
hazretlerini ziyaret ettiğinizde kendisine deyin ki:
“-Bu uyku ve rahat ne zamana dek?.. Kafile yolunu
alıp (bir hayli) mesafe aştı!..”
Zinnun’un bu haberini duyan Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri
tebessüm etti ve buyurdu ki:
-Kardeşim Zinnun’a selam söyleyin ve kendisine şu
sözlerimi hatırlatın:
“Bütün olan kişi odur ki,
gece uyur, sabahleyin de tam güven içinde konağına
ulaşmış olur; henüz kafile gelmeden o yerini almış
olur.”
Bu
haber Zinnun hazretlerine ulaşınca:
—Bu
öyle bir sözdür ki, bizim ahvalimiz buna ulaşmaz.
Sahibine mübarek olsun, âsân olsun, demekten kendini
alamaz. (109)
Kendisine Levh-i Mahfuz’dan soruldu:
—Levh-i
Mahfuz benim,
dedi. (110)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—İnsanların tevbesi işledikleri günahlarından dolayıdır.
Benim tevbem ise “Lâ ilâhe illâllah”
sözümdendir. Çünkü ben bunu âlet ve harflerle
söylüyorum.; Cenab-ı Hak ise harf ve âletlerin
ötesindedir.
(110)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Otuz sene Allah’ı zikrettim, sonra durup sükûnete
eriştim. Bir de ne göreyim?.. O’na olan zikrim hicabım
olmuştur.
(112)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Benim dış görünüşüme; ihtiyaç gözüyle,
Vakitlerime; gurura kapılma gözüyle,
Ahvalime; istihza gözüyle,
Sözüme; iftira gözüyle,
İbadetime; cesaret gözüyle,
Nefsime; gevşeklik ve noksanlık gözüyle bakmayan kimse;
her halde benim hakkımdaki nazarında hata etmiş olur.
(114)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Ârifin en yeterli sıfatı, Hakk’ın sıfatlarının ve
rububiyet cinsinin onda cereyan etmesidir.
(115)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—İsimlerin hepsi sıfatlara isimdir. ALLAH ise, zâtın
ismidir. İsim mananın alametidir. Mana ise, zatı
bilmenin alametidir. Sıfatlar ise, zatın bilinmesinin
belirtisidir. BU bakımdan sıfatları ikrar edip de zatı
inkâr etmeyen, Müslüman değildir. Sıfatlardan önce zatı
ikrar eden kimseye Müslüman denir; ama ona gereken,
sıfatları da ikrar etmektir.
Buna
delil şudur: Bir adam “Lâ ilâhe iller Rahman”
veya “Lâ ilâhe iller Rahim” der, sonra bütün
isimleri bir bir getirirse, “Lâ ilâhe illâllah”
demedikçe Müslüman sayılmaz. Kim de yalnız ALLAH
ismini ikrar ederse, bütün isimler bu isme dâhildir ve
ondan hariçtir; bu isimden bütün isimlerin manası çıkar
ve isimlerin vechleri bu isme girer. Böylece bu isim
kendinden başka isimlere muhtaç değildir. Buna da delil
şudur: Cenâb-ı Hakk (c.c.) bu isimle, mahlûkattan
teferrüd etmiş, diğer bütün isimlerin de mahlûkatını
ortak kılmıştır, sadece ALLAH isminde değil.
Böylece bir adama Âlim, Rahim, Kerim demek, taşıdıkları
manaya göre caiz olur. Ama ona ALLAH demek asla caiz
olmaz. Çünkü bu sadece Cenâb-ı Hakk’ın ismidir.
Ondan başka ALLAH yoktur ve olamaz da. Cenâb-ı
Allah’ı isimlerinden bir isimle çağıran kimsenin
çağırdığı o isimde kendi nasibi de vardır; ancak
ALLAH ismi müstesna. Çünkü bu, Cenâb-ı Hakk’ın
kullarından ayrıldığı ve kendisine has olan ismidir.
Bunun anlamı da şudur: Rabbini rahmetiyle isteyen, Yâ
Rahim!.. der. Onu keremiyle isteyen, Yâ Kerim!..
der. Onu cömertliğiyle isteyen, Yâ Cevâd!.. der.
Böylece din ve dünya hususunda kulun arzuladığı şey onun
bir isminin altındaki manaya dayanır ve bunda kulun bir
nasibi mevcuttur. Ancak ALLAH ismi müstesna.
Çünkü bu isim onu vahdaniyete davet etmektedir. Nefsin
bunda bir payı yoktur. Böylece kim Allah’tan bir
bağış isterse, onu sıfat isimleriyle dile getirir. Kim
de Allah’ın zâtını isterse, onu zat isimleriyle dile
getirir.
(118,119)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Cenâb-ı
Hakk’ı mahlûkatının sınıflarının zikriyle zikrettim; o
kadar ki, mahlûkatın sınıfları onu benim zikrimle anmaya
başladı. Sonra Cenâb-ı Hakk’ı kendi zikrimle zikrettim;
o kadar ki, O, benim zikrimle beni andı.
(120)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretlerine soruldu:
—Kul
ne zaman Allah’a vasıl olur?
-Ey miskin!.. Ona vasıl olan bir kimse var mıdır? Eğer
ondan kendi kullarına bir zerre açıklanmış, belirlenmiş
olsa; ne varlık âlemi, ne de ondaki şeyler kalır!..
(122)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Kim insanlara ilim gözüyle bakacak olursa, onlara
buğzetmeye başlar. Kim de onlara hakikat gözüyle bakacak
olursa hepsine merhamet eder.
(124)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Halka yine halk ile bakan, onlara gazap eder. Halka
Hakk ile nazar kılan kimse, onlara merhamet eder.
Bu
manaya dervişlerinden biri:
-Allah’ı bildiği halde ona isyan edene şaşarım!..
deyince, Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri:
-Allah’ı bilen kimsenin ona ibadet ettiğine şaşarım!..
diye cevap vermiştir.
(124,125) |