Bâyezid-i
Bestâmî Hazretleri’nden
Yansıyanlar:
Kitabın Adı: Büyük Velî
BÂYEZİD-İ BESTÂMÎ
HAZRETLERİ
Ve
İslam
Tasavvufunun Özü
Müellifi : Celâl YILDIRIM
Yayınevi : Demir Kitabevi – İstanbul – 0212 528 50 06
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Beşinci
Bölüm:
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Allah’ın öyle kulları vardır ki, cennet, zinetleriyle
kendini olara gösterip arz-ı endam etse, cehennem ehli
cehennemden
(korkup) seslerini yükselttikleri (homurdanıp
kaçtıkları) gibi, onlar da cennetten öylece
(kaçıp) seslerini yükseltirler.
Bunun için Bâyezid-i Bestâmî Hazretlerinden soruluyor:
-Kul ubudiyet manası üzere ne zaman amel edici
olabilir?..
-Kendine ait bir iradesi olmadığı zaman!..
diye cevap veriyor. Onun bu cevabını daha geniş şekilde
anlamak isteyen soruyor:
-Bu
nasıl olur?..
-Kulun bütün iradesi, temennisi, arzusu Rabbinin
muhabbetine dahil olur; hiçbir şeyde onun kendine ait
bir iradesi öne geçmez, meğer ki Allah’ın irade ve
mahabbetinin o şeyde olduğunu bilmiş ola!...
(125,126)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
-Mü’minin nefsi yoktur!..
(127)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretlerine:
-Tasavvuf nedir?.. diye sorulduğunda şu cevabı
vermiştir:
—O Hakk’ın bir sıfatıdır ki, kul onu giyinir.
(129,130)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Taatlarda öyle afetler vardır ki başka günahları
arzulamaya ihtiyaç bile kalmaz.
(133)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Ârif’i hiçbir şey bulandırmaz ve fakat her şey onun
için sâfîleşir.
(146)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Mârifet-i ilâhiyeye mazhar olan kimse cehennem üzerine
bir azap olur. Kim de cehalet perdesi altında kalıp
ilâhi marifete kapı açmazsa, cehennem azabı ona şart
olur. Kim Allah’ı bilirse, cennet onun için bir sevap
olur, cennet de onun üzerinde bir vebal olarak kalır.
(146,147)
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri ne güzel söylemiş:
-Öldükten sonra bizi toprağın altında değil,
âriflerin kalbinde arayın.
(150)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Tam kırk yıl gönül bekçiliği içinde ömür geçirdim ve
sonra bunun şirk olduğunu gördüm. Kalbin bu tür şirki;
Allah’tan başkasına iltifat etmesidir.
(152)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Bedenin zahiriyle gösterilen gayret ve kesb ile KURBET
(Allah’a yakınlık) hâsıl olmaz. Olsa da pek cüz’i olur.
İman cevherini gönül toprağına ekip yeşerten ise ruh ve
kalbin gayretiyle mana âleminde yükselirken ayakları
ilâhi hazinelere dalar.
(154)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Dünyayı kesin olarak üç talakla boşadım. Artık bir daha
ona dönüş yoktur. Artık Rabbimle baş başa kaldım. Ona
seslendim, yardım ve inâyetini istedim. Dedim ki:
“Ya ilâhi!.. Senden
başka kimsesi ve nesnesi kalmayan kimsenin duasıyla sana
dua ediyorum..”
Cenâb-ı Hak duamın kalbimin sadakat duygusu içinde
yapıldığını bildiği için, önce nefsimi bana unutturdu.
Yâni beni nefsimin emrinden kurtardı. Yaratıkların
karşıma dikti. Yâni onların sevgisini ve ilgisini, bana
doğru çekti. Ama ben halkın ne ilgisini, ne övgüsünü
bekliyordum. Bundan kalbimi çevirmiş, Rahman’ın ilgisini
arzulamıştım. Tabii bu ilgi Rahman’ın ilgisinin tezahürü
idi.
(157,158)
Rasûlullah (s.a.v) bir Hadis-i Şeriflerinde buyuruyorlar
ki:
—Sevip kaynaşmayan, sevilip kaynaşılmayan kimsede hayır
yoktur.
(159)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
-(Bu makamda) ilk durumumda yanıldım:
Allah’ı andığımı sanıyordum; gördüm ki O beni anıyor,
ben O’nu anmadan önce.
O’nu arzuladığımı ve O’nu tanıdığımı zannediyordum;
gördüm ki ben bu hususta marifet kesbetmeden O beni
tanıyor (marifetine mazhar kılıyor). O’nu sevdiğimi
sanıyordum; gördüm ki ben O’nu sevmeden O beni seviyor,
benim mahabbetimden önce O’nun mahabbeti tecelli ediyor.
O’na kulluk ettiğimi zannediyordum; gördüm ki
yeryüzündeki mahlûkatı benim emrime vermiş.
(161,162)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretlerine soruldu ki:
-Sünnet nedir?.. Farz nedir?..
Allah dostu cevap verdi:
-Sünnet dünyayı terk etmek
(onun sevgi ve
saltanatını gönülden silmek) tir. Farz, Mevlâ ile
sohbet etmektir. Artık kim bu ölçüde sünnet ile farzı
yerine getirir ise mârifeti kemâle ulaşmış olur. Çünkü
kitabullahın tamamı Mevlâ’nın sohbetine delalet
etmekte; Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin sünneti ise
dünyaya delâlet etmektedir.
(163)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretlerine soruldu:
—Sofi kimdir?
Allah dostu cevap verdi:
—Allah kitabını bir eliyle, Rasûlullah’ın sünnetini
diğer eliyle tutan, bir gözüyle dünyaya, bir gözüyle
âhirete bakan; dünya entarisini tam bir mahviyet içinde
giyinen, ahiret kaftanına bürünen ve bu iki âlem
arasında Mevlâsına yönelip Telbiye getiren
(Lebbeyk Allâhümme
Lebbeyk!.. diyen) kimsedir.
(165)
Rasûlullah (s.a.v) bir Hadis-i Şeriflerinde buyuruyorlar
ki:
—Senin en büyük düşmanın, iki yanın arasındaki
nefsindir.
(166)
Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:
—Dünyayı ahirete tercih eden kimsenin cehaleti ilmine,
lüzumsuz harcadığı vakitleri Allah’ı anmasına, günahı
taat ve ibadetine üstün gelir. Kim de âhireti dünyaya
tercih edip dünyaya dünya gözüyle bakarsa; susması
konuşmasına, fakirliği zenginliğine, gam ve üzüntüsü
sevincine, kalbi mahabbetine, gizli hali yakınlığına
üstün gelir. Böylece nefsi hizmet bağıyla bağlanmış
olur; kalbi, firkat
(ayrılık) korkusunun esiri haline gelir. Gizli hali
sohbetle ünsiyet sağlar.
(170)
|