İbn-i Arabî Hz. Kur’an Mührü’ nden Yansımalar: -10-

www.sufizmveinsan.com
 
 

Kitabın Adı:   KUR’AN MÜHRÜ

                     Hatmu’l Kur’an

Müellifi    :     Şeyh-ül Ekber Muhyiddîn İbn’ül ARABÎ (M: 1165-1240)

Derleyen :     Abdulbaki Miftah

Mütercim :     Vahdettin İNCE

Nâşir       :     Remzi GÖKNAR

Yayınevi  :     KİTSAN Yayınları – İstanbul – 0212 513 67 69

Yansıtan  :    Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

Onuncu  Bölüm:

Babası Ebubekir el-Aydarusi, İbn Arabî'nin el-Futuhat ve el-Fusus adlı eserlerini

okumasını yasaklar, ama şeyh hakkında hüsnü zan beslemesini, onun büyük bir veli, arif billâh bir âlim olduğuna inanmasını emreder ve şöyle der:

-Onun kitapları büyük hakikatler içerir. Ama ilimde nihayete ulaşmışlar için, yeni

başlayanlar için değil. Onlara zarar verir. (188)

—Askeri divandan ayrılıp tarikata girmemim sebebi şudur: “Bir gün Kurtuba'da Emir Ebubekir b. Yusuf b. Abdulmümin ile birlikte mescide namaz kılmak üzere dışarı çıktık. Emirin büyük tevazu ve huşu ile rükû ettiğini, secdeye gittiğini gördüm. Kendi kendime dedim ki: Emirin bu şekilde Allah'a boyun eğmesinin tek sebebi, dünyanın değerinin olmamasıdır. O da Allah'a sığınmak için dünyadan kaçıyor… Hemen aynı gün ondan ayrıldım ve bir daha da onu görmedim. Tarikata girerek dünyadan bütünüyle soyutlanıp arındım." (209)

Rüyada Hz. Muhammed'i, İsa'yı ve Musa'yı (salât ve selam üzerlerine olsun) gördüm. İsa, bana zühdü emretti. Musa ise bana güneş kursunu verdi ve beni tevhit ilimlerinden ilm-i ledünle müjdeledi. Hz. Muhammed (s.a.v) ise, bana şöyle dedi: "Bana sarıl, kurtul." (210)

Bir kimsenin halvette Allah ile ünsiyet kurması durumunda, ünsiyetinin Allah ile değil halvet ile olduğu hususunda görüş birliği vardır. Çünkü halvet, sülukun yardımcı unsurlarından biridir. Süluktan maksat da "Nefsini bilen rabbini bilir" kaidesinin gerçekleştirmektir. Kul, rabbini bildiği oranda O'na yönelik hakiki ibadeti gerçekleştirebilir. (213)

Bizim tarikatımızda, bizim tasavvurumuzda marifete gelince, biz bu hususa nazar ettik ve gördük ki, marifet, yedi şeyi bilmekle sınırlıdır. Bu, Allah'ın has kullarının izlediği yoldur:

Birincisi; hakikatler ilmi. Bu, ilahi isimleri bilmekten ibarettir.

İkincisi; hakkın eşyaya tecelli edişi ilmi.

Üçüncüsü; Hakk'ın mükellef kullarına şeriatlar aracılığı ile hitap etmesi ilmi. Dördüncüsü; varlıkta kemal ve noksanlık ilmi.

Beşincisi; insanın, hakikatleri itibariyle nefsini bilmesi.

Altıncısı; hayali ve onun bitişik ve ayrı âlemini bilme.

Yedincisi; devalar ve illetler ilmi.  (213)

—Senin hislerinde somutlaşan zahir ibadetle ve aklında var olan batın ibadeti birleştirmeyi gerçekleştirdiğin zaman, cem ve varlık ehli olursun. Çünkü Allah'a giden yolu, Allah'ın koyduğu şeriatta aradığın zaman, senin gayeni, hedefini belirleyen Hakk'ın kendisi olur. (213)

Şeyh’in Miraçları:

Birincisi: Arzın toprağından, maddenin unsurlarından başlayıp semalardan, feleklerden kürsü ve arştan geçip en yüce kalem ve "Nun"da son bulan kâinat mertebeleri üzerinden gerçekleşen afakî miraç. Bu miraçta varlık mertebeleri,

afakta açılmış sayfalara yazılmış Furkan'ın ayetleridir. (215)

İkincisi: Nefis, kalp ve ruh halleri ve makamları üzerinden gerçekleşen nefsi-zati miraç. Bu miracın merhaleleri, dereceleri ve marifetleri Levh-i mahfuzda yazılı bulunan ve oradan nefis levhine inen tenzil sureleri ve ayetleri olarak zuhur eder.  (215–216)

Üçüncüsü: İnsanla varlık âlemi arasındaki benzerlikler miracı. Yani bütün hakikatleri cami, en güzel yaratılışla halk edilen insan ile varlık mertebeleri ve varoluş suretleri arasında uyum ve karşılıklılık. Bu miraçta afakî ayetler salikin

zatında dürülmüş halde olur. (216)

—Allah, âlemin tümünü feleklere yerleştirmiş, insanı da bütün âlemin inceliklerinin toplamı olarak var etmiştir (…) Bu yüzden âlemde var olan her şeyin insan üzerinde ve insanın da onların üzerinde tesiri vardır."

Dördüncüsü: Salik'in istidadı oranında onlardan miras almak için Nebî ve kâmil insanların huzurları üzerinde gerçekleştirdiği miraç. (216)

Bu miracın gayesi, salikin zatını, kâmil Muhammedi zat aynasında Kur'ani ruh ile şekillendirmektir. (217)

—Hakkı sadece Nebînin (s.a.v) aynasından müşahede etmeyi talep et. Onu kendi aynanda müşahede etmekten veya Nebiyi ve onun aynasına tecelli eden hakkı kendi aynanda müşahede etmekten sakın. Bu, seni en yüksek dereceden aşağıya indirir. Nebiye (s.a.v) tabi olmaktan ve izini takip etmekten ayrılma. Nebinin (s.a.v) ayak izini görmediğin hiçbir yere ayak basma. Eğer yakınlık mekânında

yüksek dereceler ve kâmil müşahedeler ehli olmak istiyorsan, ayağını onun ayak izinin üzerine koy. Bana emredildiği gibi bir nasihat olarak sana tebliğ ettim…" (217)

Beşincisi: Hayali, lâfzî ve yazılı sınıflarıyla harflerin ve sayıların mertebelerin üzerinden gerçkleştirilen miraç. Her harf, ilimlerin sırlarından oluşan sahili olmayan bir denizin kapısını açan bir anahtar konumundadır. Şeyhe göre varlığın,

insanlığın ve Kur'an'ın terkipleri harflerin ve sayıların sırlarının üzerinde bina edilmişlerdir. Hatta şunu söylemektedir (II:215):

—Sayının hükmü, her hâkimin hükmünden önce gelir." (217)

—Menziller, burçlar feleğindeki taksimatların ölçüleridir (…) Allah, rahmani nefes harfleri nedeniyle bunları yirmi sekiz tane kılmıştır. Bunu söylememizin nedeni şudur:

İnsanlar düşünüyorlar ki, yirmi sekiz harf menzillerden gelir ve bu sayının hükmü de onlardan kaynaklanır. Oysa biz tersini düşünüyoruz. Bize göre, menzillerin sayısının hükmü harflerden kaynaklanmaktadır." (217)

Altıncısı: Bağlanmak, ahlaklanmak ve tahakkuk etmek suretiyle esmau'l Hüsna huzurları üzerinden gerçekleşen miraç. Şeyh'e göre Esmau'l Hüsna, gaybın anahtarları ve afak ve enfüsteki ayetlerin anası hükmündeki Kur'an ayetlerinin

analarıdır. (219)

Yedincisi: Kur'an menzilleri, sureleri, kelimeleri, harfleri ve sayıları üzerinden gerçekleşen Kur'ani miraç. Bu, Kur'ani cem ve furkani varlık miracıdır. Kendisine has olup sonu olmayan fazlalıklarla birlikte önceki altı miracı da içine almaktadır.

Şeyh, bununla ilgili olarak şunları söylüyor (II:40):

- " Cem ve tefrik ilmine gelince, bu, sonsuz bir denizdir ve Levh-i mahfuz onun bir parçasıdır. İlk akıl ondan istifade eder. Bütün yüceler alemi ondan yardım görür. Bu ümmetin velilerinden başka hiçbir ümmet bu ilme nail olmuş değildir. (219)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 26.12.2008
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com