Kitabın Adı:
KUR’AN MÜHRÜ
Hatmu’l Kur’an
Müellifi : Şeyh-ül
Ekber Muhyiddîn İbn’ül ARABÎ (M: 1165-1240)
Derleyen : Abdulbaki
Miftah
Mütercim : Vahdettin
İNCE
Nâşir : Remzi
GÖKNAR
Yayınevi : KİTSAN
Yayınları – İstanbul – 0212 513 67 69
Yansıtan : Hamdi
CENİK
www.sufizmveinsan.com
Onuncu
Bölüm:
Babası Ebubekir el-Aydarusi, İbn Arabî'nin el-Futuhat ve
el-Fusus adlı eserlerini
okumasını yasaklar, ama şeyh hakkında hüsnü zan
beslemesini, onun büyük bir veli, arif billâh bir âlim
olduğuna inanmasını emreder ve şöyle der:
-Onun
kitapları büyük hakikatler içerir. Ama ilimde nihayete
ulaşmışlar için, yeni
başlayanlar için değil. Onlara zarar verir. (188)
—Askeri divandan ayrılıp tarikata girmemim sebebi şudur:
“Bir gün Kurtuba'da Emir Ebubekir b. Yusuf b. Abdulmümin
ile birlikte mescide namaz kılmak üzere dışarı çıktık.
Emirin büyük tevazu ve huşu ile rükû ettiğini, secdeye
gittiğini gördüm. Kendi kendime dedim ki: Emirin bu
şekilde Allah'a boyun eğmesinin tek sebebi, dünyanın
değerinin olmamasıdır. O da Allah'a sığınmak için
dünyadan kaçıyor… Hemen aynı gün ondan ayrıldım ve bir
daha da onu görmedim. Tarikata girerek dünyadan
bütünüyle soyutlanıp arındım." (209)
Rüyada Hz. Muhammed'i, İsa'yı ve Musa'yı (salât ve selam
üzerlerine olsun) gördüm. İsa, bana zühdü emretti. Musa
ise bana güneş kursunu verdi ve beni tevhit ilimlerinden
ilm-i ledünle müjdeledi. Hz.
Muhammed
(s.a.v) ise, bana şöyle dedi:
"Bana
sarıl, kurtul."
(210)
Bir
kimsenin halvette Allah ile ünsiyet kurması durumunda,
ünsiyetinin Allah ile değil halvet ile olduğu hususunda
görüş birliği vardır. Çünkü halvet, sülukun yardımcı
unsurlarından biridir. Süluktan maksat da "Nefsini
bilen rabbini bilir" kaidesinin gerçekleştirmektir.
Kul, rabbini bildiği oranda O'na yönelik hakiki ibadeti
gerçekleştirebilir. (213)
Bizim
tarikatımızda, bizim tasavvurumuzda marifete gelince,
biz bu hususa nazar ettik ve gördük ki, marifet, yedi
şeyi bilmekle sınırlıdır. Bu, Allah'ın has
kullarının izlediği yoldur:
Birincisi; hakikatler ilmi. Bu, ilahi isimleri bilmekten
ibarettir.
İkincisi; hakkın eşyaya tecelli edişi ilmi.
Üçüncüsü; Hakk'ın mükellef kullarına şeriatlar aracılığı
ile hitap etmesi ilmi. Dördüncüsü; varlıkta kemal ve
noksanlık ilmi.
Beşincisi; insanın, hakikatleri itibariyle nefsini
bilmesi.
Altıncısı; hayali ve onun bitişik ve ayrı âlemini bilme.
Yedincisi; devalar ve illetler ilmi. (213)
—Senin hislerinde somutlaşan zahir ibadetle ve
aklında var olan batın ibadeti birleştirmeyi
gerçekleştirdiğin zaman, cem ve varlık ehli olursun.
Çünkü Allah'a giden yolu, Allah'ın koyduğu şeriatta
aradığın zaman, senin gayeni, hedefini belirleyen
Hakk'ın kendisi olur. (213)
Şeyh’in Miraçları:
Birincisi:
Arzın
toprağından, maddenin unsurlarından başlayıp semalardan,
feleklerden kürsü ve arştan geçip en yüce kalem ve "Nun"da
son bulan kâinat mertebeleri üzerinden gerçekleşen afakî
miraç. Bu miraçta varlık mertebeleri,
afakta açılmış sayfalara yazılmış Furkan'ın ayetleridir.
(215)
…
İkincisi:
Nefis, kalp ve ruh halleri ve makamları üzerinden
gerçekleşen nefsi-zati miraç. Bu miracın merhaleleri,
dereceleri ve marifetleri Levh-i mahfuzda yazılı bulunan
ve oradan nefis levhine inen tenzil sureleri ve ayetleri
olarak zuhur eder. (215–216)
…
Üçüncüsü:
İnsanla varlık âlemi arasındaki benzerlikler miracı.
Yani bütün hakikatleri cami, en güzel yaratılışla halk
edilen insan ile varlık mertebeleri ve varoluş suretleri
arasında uyum ve karşılıklılık. Bu miraçta afakî ayetler
salikin
zatında dürülmüş halde olur. (216)
…
—Allah, âlemin tümünü feleklere yerleştirmiş, insanı da
bütün âlemin inceliklerinin toplamı olarak var etmiştir
(…) Bu yüzden âlemde var olan her şeyin insan üzerinde
ve insanın da onların üzerinde tesiri vardır."
Dördüncüsü:
Salik'in istidadı oranında onlardan miras almak için
Nebî ve kâmil insanların huzurları üzerinde
gerçekleştirdiği miraç. (216)
…
Bu
miracın gayesi, salikin zatını, kâmil Muhammedi zat
aynasında Kur'ani ruh ile şekillendirmektir. (217)
…
—Hakkı sadece Nebînin (s.a.v) aynasından müşahede etmeyi
talep et. Onu kendi aynanda müşahede etmekten veya
Nebiyi ve onun aynasına tecelli eden hakkı kendi aynanda
müşahede etmekten sakın. Bu, seni en yüksek dereceden
aşağıya indirir. Nebiye (s.a.v) tabi olmaktan ve izini
takip etmekten ayrılma. Nebinin (s.a.v) ayak izini
görmediğin hiçbir yere ayak basma. Eğer yakınlık
mekânında
yüksek dereceler ve kâmil müşahedeler ehli olmak
istiyorsan, ayağını onun ayak izinin üzerine koy. Bana
emredildiği gibi bir nasihat olarak sana tebliğ ettim…"
(217)
Beşincisi:
Hayali, lâfzî ve yazılı sınıflarıyla harflerin ve
sayıların mertebelerin üzerinden gerçkleştirilen miraç.
Her harf, ilimlerin sırlarından oluşan sahili olmayan
bir denizin kapısını açan bir anahtar konumundadır.
Şeyhe göre varlığın,
insanlığın ve Kur'an'ın terkipleri harflerin ve
sayıların sırlarının üzerinde bina edilmişlerdir. Hatta
şunu söylemektedir (II:215):
—Sayının hükmü, her hâkimin hükmünden önce gelir." (217)
…
—Menziller, burçlar feleğindeki taksimatların
ölçüleridir (…) Allah, rahmani nefes harfleri nedeniyle
bunları yirmi sekiz tane kılmıştır. Bunu söylememizin
nedeni şudur:
İnsanlar düşünüyorlar ki, yirmi sekiz harf menzillerden
gelir ve bu sayının hükmü de onlardan kaynaklanır. Oysa
biz tersini düşünüyoruz. Bize göre, menzillerin
sayısının hükmü harflerden kaynaklanmaktadır." (217)
Altıncısı:
Bağlanmak, ahlaklanmak ve tahakkuk etmek suretiyle
esmau'l Hüsna huzurları üzerinden gerçekleşen miraç.
Şeyh'e göre Esmau'l Hüsna, gaybın anahtarları ve afak ve
enfüsteki ayetlerin anası hükmündeki Kur'an ayetlerinin
analarıdır. (219)
Yedincisi:
Kur'an menzilleri, sureleri, kelimeleri, harfleri ve
sayıları üzerinden gerçekleşen Kur'ani miraç. Bu,
Kur'ani cem ve furkani varlık miracıdır. Kendisine has
olup sonu olmayan fazlalıklarla birlikte önceki altı
miracı da içine almaktadır.
Şeyh,
bununla ilgili olarak şunları söylüyor (II:40):
- "
Cem ve tefrik ilmine gelince, bu, sonsuz bir denizdir ve
Levh-i mahfuz onun bir parçasıdır. İlk akıl ondan
istifade eder. Bütün yüceler alemi ondan yardım görür.
Bu ümmetin velilerinden başka hiçbir ümmet bu ilme nail
olmuş değildir. (219) |