Kitabın Adı:
KUR’AN MÜHRÜ
Hatmu’l Kur’an
Müellifi : Şeyh-ül
Ekber Muhyiddîn İbn’ül ARABÎ (M: 1165-1240)
Derleyen : Abdulbaki
Miftah
Mütercim : Vahdettin
İNCE
Nâşir : Remzi
GÖKNAR
Yayınevi : KİTSAN
Yayınları – İstanbul – 0212 513 67 69
Yansıtan : Hamdi
CENİK
www.sufizmveinsan.com
Onsekizinci
Bölüm:
Bil
ki yüce Allah, Kabe’ye bir hazine yerleştirmiştir.
Resulullah (s.a.v) infak etmek üzere bu hazineyi
çıkarmak istedi. Sonra bunun başka bir maslahata yönelik
olduğunu anladı ve çıkarmaktan vazgeçti. Bir ara Ömer de
çıkarmak istediyse de Resulullah'a (s.a.v) uyarak
hazineyi çıkarmaktan sakındı. Hazine hala ordadır. Bana
gelince, bir gün bu hazineden altın bir levha bana
getirildi. 598 yılıydı ve ben Tunus'ta bulunuyordum.
Bir parmak kalınlığında eni bir karış ve uzunluğu bir
karış veya bir karıştan biraz fazlaydı. Üzeri
bilmediğim bir kalemle yazılıydı. Bu da benimle
Allah arasında ansızın gelişen bir sebepten
kaynaklanıyordu. Ben, Resulullah'a (s.a.v) karşı edep
tavrının bir gereği olarak bu levhayı yerine
göndermesini Allah'tan istedim. Eğer hazineyi insanlara
gösterseydim, kör bir fitne kopacaktı. Ben de bu
maslahattan dolayı hazineyi yerinde bıraktım. Çünkü
Resulullah (s.a.v) boşuna vazgeçmemişti. Ahir zamanda
kaim Mehdi (a.s) çıkarsın diye bırakmıştı. Ki Mehdi
zülüm ve zorbalıkla dolu yeryüzünü adaletle
dolduracaktır. Bu hazinenin bu halife tarafından
çıkarılacağına dair bir hadisi biz de rivayet etmiştik.
(363)
Resulullah'ın (s.a.v):
"Kıyamet günü bazı kavimler getirilir. Beraberlerinde
Tihame dağı büyüklüğünde iyilikler olur. Onlar
getirildiğinde Allah, amellerini dağıtır gider ve onları
ateşe atar (…)
Onlar
oruç tutar, namaz kılarlardı. Gecenin
az
bir vaktinde uyurlardı. Ancak kendilerine haramdan bir
şey sunulduğunda hemen üzerine atlarlardı. Bu yüzden
Allah onların amellerini boşa çıkardı."
(368)
Ey
Allah'ın kullarına yönelik rahmeti
Allah
seni cansız varlıkların içine yerleştirmiş
Ey
Rabbimin evi! Ey Kalbimin nuru!
Ey
gözümün aydınlığı! Ey gönlüm!
Ey
varlığın Hak sırrı
Ey
saygınlığım! Ve ey sevgimin billurlaşmış şekli!
Ey
Allah'ın Kâbe’si! Ey Hayatım!
Ey
mutluluk kaynağı ve ey doğruluğumun timsali!
Gecemiz çarçabuk geçti
Ama
muradım arzusu tükenmedi… (371)
-
"…Âlemin sırrına ve nüktesine salât ve selam olsun. Bu
hutbeyi celal huzurunda misallerin hakikatleri âleminde
inşa ettiğim sırada onu müşahede ettim. Bu, gayb
huzurunda kalbi bir keşifti. Bütün Resuller Onun önünde
saf tutmuştu. Ümmeti de etrafını sarmıştı. Melekler de
önünde ve arşının etrafında saf tutmuş, dönüyorlardı.
Sıddık enfes sağında, Faruk akdes solunda, hatem (şeyh,
hatem derken İsa'yı (a.s) kast ediyor) ise önünde diz
çökmüş oturuyordu. Ali (k.v) hatemin dediklerini
tercüme ediyordu. Zünnureyn, haya ridasına bürünmüş,
işlerine bakıyordu. En yüce efendi döndü ve beni hatemin
arkasında gördü. Çünkü benimle hatem arasında hükümde
ortaklık vardı. (372)
Şeyh,
Futuhat'ın tertibinin ve içeriğinin ilahi ilhama dayalı
olarak belirginleştiğini açık bir şekilde dile
getirmektedir. Bu hususta şunları söylemektedir (II:163):
—Bizim aracılığımızla bu tertibi gerçekleştiren yüce
Allah'tır. Biz de öylece bıraktık, görüşümüze ve
aklımıza dayanarak müdahalede bulunmadık.
Başka
bir yerde de şunları söylemektedir (II:145/III:456):
—Allah’a yemin ederim ki bir tek harfini ilahi ilham ve
rabbani ilka veya iç dünyama telkin edilen ruhani bir
nefes olmaksızın yazmış değilim.
İşin aslı budur. Bununla beraber biz, şeriat sahibi
Resul olmadığımız gibi Nebi de değiliz (…) Bu kitap (Futuhat)
Allah'ın Resullerinin ve Nebilerinin (a.s) lisaniyle
şeriat olarak hükme bağladığı ilim, hikmet ve anlayıştan
ibarettir. Varlık levhine yazdığı âlem harflerinden ve
hak kelimelerinden kaynaklanmaktadır (…) Bunları yazdım
ki, ben ve benim gibilerin Nebilik iddiasında
bulunduğumuz vehmedilmesin. Hayır, Allah'a yemin ederim
ki, özellikle Allah Resulü Hz. Muhammed'in (s.a.v)
mirasından ve onun izinde süluk etmekten başka bir
seçenek kalmamıştır. (374–375)
Şeyh;
İbni Abbas'ın efrad'dan olduğunu belirtir. (377)
Pazar
günü başlamış ve Cuma günü tamamlamıştır. Ama herhangi
bir yorgunluk hissetmemiştir. Mahlûkatı yaratmaktan
yorgun düşmemiştir. Haftanın yedinci günü, âlemi
yaratma işini tamamlayınca, yorgun düştüğü için dinlenen
biri gibi olmuştu (…) Nebevi hadislerde böyle
bildirilmiştir. Bu yüzden haftanın bu gününe es-Sebt
(Cumartesi) adı verilmiştir. Dinlenme, rahat günü kast
edilmiştir ki ebed günüdür de. Çünkü dünya ve ahiretteki
her türün şahsı bu günde oluşur (…) Ebed günü olan bu
günün gündüzü cennet ehli içindir, gecesi ise cehennem
ehli içindir. Gündüzünün akşamı, gecesinin de sabahı
yoktur. (377–378)
Ben,
Mekke'de Cuma günü Cuma namazından sonra tavafa
başladım. Tavaf
edenler arasında güzel görünümlü bir adamın önümde tavaf
etmekte olduğunu gördüm. Tanımak için ona baktım. Ama
Kâbe’ye komşu kimselerden biri değildi. Üzerinde uzaktan
geldiğini gösteren bir işaret de yoktu. Bilakis üzerinde
bir
tazelik ve dinginlik vardı. Baktım, tavaf ederken
omuz omuza vermiş iki kişinin arasından geçiyor.
Aralarından geçtiği halde onları birbirinden ayırmıyor
ve onlar da aralarından birinin geçtiğini fark
etmiyorlar. Ben de onun ayaklarını bastığı yerleri
basmaya başlayarak onu izledim. Ayağını kaldırdığında
hemen onun yerine ayağımı koyuyordu. Aklım fikrim
ondaydı, gözümü ondan ayırmıyordum ki kaybetmeyeyim.
Ben de omuz omuza tavaf eden iki kişi arasından onun
gibi geçiyordum ve onları birbirinden ayırmıyordum.
Bu durum karşısında hayret ettim. Yeri kere tavaf edip
çıkmak istediği zaman, onu tuttum ve selam verdim.
Selamımı aldı ve gülümsedi. Gözlerimi ondan alamıyordum.
Kaybolup gitmesinden korkuyordum. Onun bedene bürünmüş
bir ruh olduğundan şüphe etmiyordum. Bu arada gözün de
onu algıladığını biliyordum. Ona dedim ki:
—Senin bedene bürünmüş bir ruh olduğunu biliyorum.
—Doğru söyledin, dedi. Dedim ki:
—Allah sana rahmet etsin. Kimsin sen? Dedi ki:
—Ben
es-Sebti b. Harun er-Reşid'im. Dedim ki:
—Bildiğim kadarıyla sana es-Sebti adının verilmesinin
sebebi, haftanın günleri boyunca yediklerin oranında
Cumartesi günü mesleğini icra etmenmiş. Dedi ki:
-Duydukların doğrudur. Öyle yapıyordum. Dedim ki:
—Haftanın bütün günleri içinde neden özellikle Cumartesi
gününü seçtin? Dedi ki: -Ne güzel sordun. Duymuştum ki
yüce Allah âlemi yaratmaya Pazar günü başlamış ve Cuma
günü de yaratmayı tamamlamıştır (…) Bunun üzerine:
Allah'a yemin ederim ki, buna uyarak hareket edeceğim,
dedim. Böylece Pazar gününden başlayarak haftanın altı
gününü Allah'a ibadet etmeye ayırdım. O günleri Allah'a
ibadet için ayırıyor ve nefsim için çalışmayı bu çabama
karıştırmıyordum. Cumartesi olunca da o günü nefsime
ayırıyordum. Haftanın geri kalan günlerinde yiyeceğim
şeyleri o gün temin ediyordum (…) Bundan dolayı da Allah
bana nice fetihler nasip etti. Ona dedim ki:
—Senin zamanının Kutbu kimdi? Dedi ki:
—Övünmek yok, ama bendim. Dedim ki:
—Bana
böyle tanıtıldı. Dedi ki:
—Sana
tarif eden doğru söylemiştir. Sonra bana şöyle dedi:
Müsadenle. (benden ayrılmak istiyordu). Dedim ki:
—Bu
sana bağlıdır. Seven biri gibi beni selamladı ve dönüp
gitti. (Önemli not: Es-Sebti, şeyhle bu buluşmasından
asırlar önce ölmüştü/380) (378–379) |