İbn-i Arabî Hz. Kur’an Mührü’ nden Yansımalar: -19-

www.sufizmveinsan.com
 
 

Kitabın Adı:   KUR’AN MÜHRÜ

                     Hatmu’l Kur’an

Müellifi    :     Şeyh-ül Ekber Muhyiddîn İbn’ül ARABÎ (M: 1165-1240)

Derleyen :     Abdulbaki Miftah

Mütercim :     Vahdettin İNCE

Nâşir       :     Remzi GÖKNAR

Yayınevi  :     KİTSAN Yayınları – İstanbul – 0212 513 67 69

Yansıtan  :    Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

Ondokuzuncu  Bölüm:

—Hak taala rüyada bana gösterdi ki, ben yüzlerini tanımadığım bir topluluk içinde Kâbe’yi tavaf ediyorum. Bana iki beyit okudular. Bu beyitlerden biri ezberledim. Birini ise unuttum. Ezberimde kalan beyit şöyledir

Sizin tavaf ettiğiniz gibi biz de yıllarca tavaf ettik

Hepimizi bürüyen bu evi.

Öbür beyit, hafızamdan çıkıp gitti ve ben buna hayret ettim. Onlardan biri, beni bilmediğim bir isimle adlandırarak dedi ki:

—Ben senin atalarından biriyim. Ona dedim ki:

—Kaç senedir ölmüşsün? Dedi ki:

—Kırk bin küsur senedir. Sonra ona dedim ki:

—Âdem’in ölümün üzerinden bile bu kadar sene geçmemiştir. Dedi ki:

—Hangi Âdem’den bahsediyorsun, sana en yakın olanından mı, yoksa başkasını mı?

Hemen Resulullah'ın (s.a.v) şu hadisini hatırladım:

"Allah, yüz bin Âdem yaratmıştır."

Kendi kendime şöyle dedim:

—Belki de beni kendisine nispet eden bu dedem de onlardan biridir. Âlemin hadis olmasına rağmen, bu konudaki kesin tarih bilinmemektedir. Çünkü âlem için kıdem (öncesizlik) mertebesi sahih değildir. Yani, âlemin öncesizliği caiz olmaz. Çünkü âlem, Allah tarafından var edilmiştir. Allah onu yoktan var etmiştir…

(384–385)

—Bir gün Kâbe’ye baktım. Benden kendisini tavaf etmemi istiyordu. Zemzem de suyundan içip kanmamı istiyordu. Bu isteklerinin sebebi, bir müminle bütünleşme arzularıydı. İsteklerini sözlü olarak kulaklarımla duyuyordum. Bu yüzden ikisinden perdelenmekten korktuk. Çünkü bizim ilahi yakınlık bağlamındaki hallerimize göre onların Hak katındaki makamları çok büyüktür. Bizim irfanımıza göre de böyle bir makama layıktırlar. (385)

Abdest aldım ve karşı konulmaz bir baskıyla tavaf etmek üzere dışarı çıktım. Öyle sanıyorum ki bir kişiden başka tavaf eden kimse yoktu. Hacer-i Esved'i öptüm ve tavafa başladım. Hacer-i Esved'in arkasındaki arkın hizasına geldiğimde Kabe'ye baktım, öyle tahayyül ettim ki, Kabe, üstüme atılmak üzere eteklerini sıvamış, yani yerinden yukarı kalkmış gibi duruyor. Kulağımla duyacağım sözlerle beni tehdit ediyordu. Bana şöyle diyordu:

-"Gel! Bak sana neler yapacağım! Nicedir Âdemoğullarını yüceltirken benim değerimi düşürüyorsun! Arifleri benden üstün tutuyorsun! Tek izzet sahibinin izzeti hakkı için beni tavaf etmene izin vermeyeceğim!"

Düşünmeye başladım ve yüce Allah'ın beni terbiye etmek istediğini anladım. Bundan dolayı Allah'a şükrettim ve hissettiğim baskı ortadan kalktı. Derhal irticalen bazı beyitler söyledim ve bunları ona hitaben okudum. Bana karşı sergilediği o sert tutumundan vazgeçmesini istedim. Ben ona karşı bu beyitleri durmadan tekrarlarken o, genişliyor, yerine, temellerinin üzerine kuruluyordu. İşitebildiğim kadarıyla sevincini ifade ediyordu. Derken eski haline geri döndü. Bana güven telkin etti ve tavaf etmemi işaret etti. Hemen kendimi, eman verenin üzerine attım. Bedenimdeki bütün mafsallarım bu halin etkisiyle titriyordu. Onunla musafaha ettim, sonra Hacer-i esvedi tavaf ederken tevhit şahadetini ona emanet ettim. Şahadeti telaffuz ettiğim sırada ağzımdan bir inci suretinde çıktığını gördüm. O esnada Hacer-i esvedde kemer gibi bir delik açıldığını gördüm. Taşın derinliğine baktım, bir zira kadardı. Şahadetin Kâbe şeklini aldığını ve taşın dibine yerleştiğini gördüm. Sonra taştaki delik kapandı, bu kemer de ortadan kalktı. Bütün bunları gözlerimle görüyordum. Bana dedi ki:

—Bu, bende emanet kalacak. Senin için onu kıyamete kadar saklayacağım ve Allah katında onunla senin lehine şahitlikte bulunacağım. (386–387)

Şeyh, birçok yerde Ebu Medyen'in şu sözünü aktarır:

—Allah’a yönelmenin gerçekliğinin belirtisi halktan kaçmaktır. Halktan kaçmanın gerçekliğinin belirtisi Hakkın varlığıdır. Hakkın varlığının kemal derecesinin belirtisi de halka dönmektir. (IV:340). (388)  ss

(Yüce Allah) (…) birçok kere vasıtasız olarak Mekke'de ve Şam'da özel olarak bana hitap etti.  (389)

"Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resul de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı." (Nisa, 64)-

Resulullah'ı (s.a.v) ziyarete gelişimin sebebi, bu ayetti. Ayeti, Resulullah'ın (s.a.v) kabrinin yanında da okudum. Hemen kabul edildi ve ben geri döndüm. (391)

Şeyh, 284. babda (II:625) Mekke ile Irak arasında bir çöl hayvanından bahseder. Çöl Arapları bu hayvanı senede bir gün avlarlarmış. Bu hayvanın etini yiyen veya etinin suyunu içen kimse, Allah'ın âlemde yarattığı cüzi ve külli hadiseleri bilir. Bütün hayvanların konuşmalarını duyar ve anlar. Bu çölde yaşayan Araplar, yabancıların bu hayvanın etinden yemelerine engel olurlar. Çünkü bu özelliğin sadece kendilerinde olmasını isterler. Şeyh şöyle der:

—Bu hayvanın etini yiyen ve etinin suyunu içen birini gören birini gördüm. Bu kimse sözünü ettiğim bu özelliğe sahipmiş. Bazı mahlûkatına verdiği bazı ilimleri bazı mahlûkatından gizleyen Allah münezzehtir. Ondan başka ilah yoktur, her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (392)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 27.02.2009
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com