Kitabın Adı: KUR’AN MÜHRÜ
Hatmu’l Kur’an
Müellifi : Şeyh-ül Ekber Muhyiddîn İbn’ül
ARABÎ (M: 1165-1240)
Derleyen : Abdulbaki Miftah
Mütercim : Vahdettin İNCE
Nâşir : Remzi GÖKNAR
Yayınevi : KİTSAN Yayınları – İstanbul – 0212 513
67 69
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Dördüncü
Bölüm:
"İhlâs"
suresiyle ilgili 272. bab'da şeyh, surenin menzilini
vasfediyor ve şunları söylüyor (II:581):
—Bil
ki, bu menzil her yönden Tek’liği ve tenzihi gerektirse
de, mazharlarla kayıtlı şekli keşifte zuhur eder. Tıpkı
dört sütun üzerinde yükselen, üstünde duvarları ihata
eden bir çatı bulunan ve açık kapısı olmayan bir ev
gibi. Bu yüzden hiç kimse bu eve hiçbir şekilde giremez.
Ancak evin dışında evin duvarına bitişik bir sütun
vardır. Keşif ehli bu sütunu mesheder. Tıpkı yüce
Allah'ın Kâbe'nin dışına yerleştirdiği, Kâbe'nin sağı
olarak belirlediği, Kâbe'ye değil kendisine izafe ettiği
Haceru'l esved'in öpülüp meshedilmesi gibi. İşte bu
sütun da evden bir parça olmakla beraber eve izafe
edilmez. Çünkü eve has değildir. Bu sütun her ilahi evde
mevcuttur. Bir bakıma bizimle menzillerin ilettiği irfan
arasında bir tercümandır. (76)
Bazıları Besmeleyi her surenin bir ayeti olarak kabul
eder, bazısı bağımsız bir ayet olarak sureleri
birbirinden ayırdığını kabul eder. Kur'an sırlarını
bilen Ariflere göre, her surenin başındaki Besmele, o
surenin bütün sırlarını barındırır. (77)
Allah
ile konuşan Arif için Besmele, Hak Teala için"kun=ol"
sözü mesabesindedir. (78)
"Şems"
suresine tahsis edilen 293. bab'da şeyh, bir kez daha
güneş ve ay tecellilerinin delillerini zikrediyor ve
şöyle diyor:
— Bil
ki, ey kardeşim! Bu menzilin bereketlerini kayıtlandıran
bir gecede Resulullah'ı (s.a.v) gördüm. Sırt üstü
uzanmıştı ve şöyle diyordu:
—Kulun, Allah'ın azametini her şeyde, hatta mestlerin
üzerine meshedilmesinde ve eldiven giyilmesinde görmesi
gerekir.
Ayağında siyah iki yeni nalın olduğunu görüyordu.
Ellerinde de eldiven vardı. Sanki bu menzilde Allah'ın
celaline yaraşır ilimleri vazetmemden dolayı sevindiğini
bana müjdelemek istiyordu. Sonra şöyle dedi:
— Ay
doğunca, nefisler bahçelerinde uyurlar ve saraylarında
güven içinde olurlar. Ama karanlık olur da ay doğmazsa,
hırsızlardan korkarlar. Böyle bir durumda insanın
hırsızlardan, soygunculardan korunmak için şehre girmesi
gerekir…
(82–83)
- …
Bizim zamanımızda ise, bir kadın rüyasında kıyametin
koptuğunu görür. Allah ona bir ağaç yaprağı verir, bu
yaprakta cehennemden azat edildiği yazılıdır. Yaprağı
elinde tutar. Sonra uykudan uyandığında avucunda bir
yaprak tuttuğunu görür… (83)
"Kafirun"
suresinin hazinesi ile ilgili olarak bir vakaya şahit
olur ve şöyle vasfeder (III:376):
—Tatlı bir süt pınarı gördüm. Ondan daha beyaz ve ondan
daha temiz bir süt görmemiştim. Pınara girdim. Göğsüme
kadar geliyordu derinliği, bir yandan da kaynıyordu. Bu
manzaraya hayret ettim. Garip ilahi bir ses duydum.
Şöyle diyordu:
"Kim,
Allah'ın emri uyarınca, Allah'a yaklaşmak için Allah'tan
başkasına secde ederse, o mutludur, kurtulmuştur. Kim,
Allah'ın emri olmaksızın, Allah'a yaklaşmak maksadıyla
Allah'tan başkasına secde ederse, o, bedbahttır."
Çünkü
yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Mescidler
şüphesiz Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte
kimseye yalvarmayın
(ve
kulluk etmeyin)."
(Cin, 18)
Çünkü
Allah halk ile beraberdir, halk Allah ile beraber
değildir. O, onları bilir, dolayısıyla O, onlarla
beraberdir…" (84–85)
—Yeterince ilim öğrenmediğim zamanlarda bazı
arkadaşlarımız bana gelerek "Rey" esaslı kitapları
okumaya beni teşvik ediyorlardı. Benim "Rey" hakkında da
"Hadis" hakkında da bilgim yoktu. Bir gün rüyada kendimi
geniş bir boşlukta gördüm. Ellerinde silahlarıyla bir
topluluk de beni öldürmek istiyordu. Sığınacak yerim de
yoktu. Önümde bir tepe gördüm. Resulullah (s.a.v) da bu
tepenin üzerinde duruyordu. Ona sığındım. Kollarını
üstümü kapadı ve beni güçlü bir şekilde bağrına bastı ve
bana dedi ki:
“Habibim! Bana sığın ki selamet bulasın."
O
düşmanlara dönüp baktım. Yeryüzünde onlardan tek kişi
görmedim. İşte o günden beri Hadisle meşgul olurum.
(87–88)
Hicret yurdunun imamı Malik b. Enes el-Esbahi'yi rüyada
gördüm. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. Bu elbisenin on
iki ziraı yerde sürünüyordu. "Fetih" kapısı
denilen bir kapıda duruyordu. Dedim ki:
—Ey
Malik! Ne okuyayım? Dedi ki:
-"Rey" kitaplarını okumak ister misin? O sırada "Rey"
kitaplarıyla meşgul olan bir adamı görüyordum. Malik'e
sırtını dönmüş, bir çöplüğün içinde çöpleri
seyrediyordu. Dedim ki:
—Ey
Malik! Rey kitaplarının bu adamı götürdükleri yere beni
de götürmelerinden korkuyorum.
Bunun
üzerine tebessüm etti ve şöyle dedi:
—Doğru söyledin. Oğlum! Kendini Hadislerle sınırla ve
amellerini onlara göre gerçekleştir. (88)
Bir
hadisle bir sahabenin veya imamın sözü çelişiyorsa,
hadisten vazgeçmenin hiçbir yolu yoktur. Rivayetten
dolayı imamın veya sahabenin sözü terk edilir. (92)
İcmadan maksat, Resulullah'tan (s.a.v) sahabenin
icmaıdır, başka değil. Onlardan sonraki görüş birlikleri
icma sayılmazlar, dolayısıyla onlarla amel edilmez. (93)
…
Altından kalkamayacakları bir hüküm inebilir korkusuyla
(Rasûlullh’a) fazla soru sormaktan çekinirlerdi
sahabeler. (93)
—İnsan amaçları itibariyle zühdü esas alıp, nefsine
sırtını dönerek Rabbini tercih edince, Hak teala,
nefsini suretine karşılık olarak bir ilâhi Hidayet
suretini Haktan
gelen bir Hakk mahiyetinde bahşeder. Öyle ki nurdan göz
alıcı elbiseler içinde böbürlenerek yürür. Bu, Nebisinin
şeriatı ve Resulünün risaletidir. Rabbinden, mutluluğuna
yol açan şeyi o kişiye ilka eder. Kimi insanlar bunu
Allah'ın Nebisinin suretinde, kimisi halinin suretinde
görür. Nebinin suretinde tecelli ettiği zaman, bu
suretin kendisine ilka ettiği şey, anlamasının aynısı
olmalıdır, başka değil. Çünkü Şeytan kesinlikle Nebinin
suretine giremez. İşte bu O Nebinin hakikati ve ruhudur
veya Onun şeriatını bilen ve Allah tarafından gönderilen
ve Onun suretine giren meleğin şeklidir. (96) |