Kitabın Adı: KUR’AN MÜHRÜ
Hatmu’l Kur’an
Müellifi : Şeyh-ül Ekber Muhyiddîn İbn’ül
ARABÎ (M: 1165-1240)
Derleyen : Abdulbaki Miftah
Mütercim : Vahdettin İNCE
Nâşir : Remzi GÖKNAR
Yayınevi : KİTSAN Yayınları – İstanbul – 0212 513
67 69
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Beşinci
Bölüm:
—
Nice hadis vardır ki ravilerinin aktardıkları kanal
itibariyle sahihtirler. Ama keşif ehli bu mazharı bizzat
gözlemler ve bu sahih hadisi Resulullah'a (s.a.v) sorar.
Resulullah (s.a.v) bunu inkâr eder ve:
—Ben
onu söylemedim, bu şekilde hükmetmedim,
der.
O
zaman keşif ehli, bu hadisin zayıf olduğunu bilir ve
Rabbinin Nebisinin verdiği
bilgiye dayanarak onunla amel etmeyi terk eder. Ama
nakil ehli, sahih olmasa da rivayet yolu sahih olduğu
için onunla amel etmeyi sürdürürler. (98)
Mekke'de iken Resulullah'ı (s.a.v) rüyada gördüm.
Kabe'yi göstererek şöyle diyordu:
—Ey
şu evin sakinleri! Ne vakit olursa olsun, gece veya
gündüz şu beyti tavaf etmek isteyen hiç kimseye engel
olmayın. Ne zaman isterse, gece veya gündüz burada namaz
kılmasına mani olmayın. Çünkü Allah onun namazından onun
için bir melek yaratır ve bu melek kıyamet gününe kadar
onun için bağışlanma diler.
O
günden sonra şeyh, sabah ve ikindi namazlarından sonra
tavaf etmenin caiz olduğu kanaatine varır. (98)
—O
gece Resulullah'ı (s.a.v) rüyada gördüm, cenazenin
mescide sokulmasını hoş karşılamıyordu. Erkek ölüye
kefenine ek olarak bir örtüyle örtülmesini de hoş
karşılamıyordu. Bu örtünün kaldırılmasını ve ölünün
kefeninin içinde defnedilmesini ve kesinlikle tabut
içinde defnedilmemesini emrediyordu. Bana, soğuk
havalarda su ısıtarak gusül almamı ve kesinlikle cenabet
olarak sabahlamamı emretti. Yine Resulullah'ın (s.a.v)
cimadan sonra şükrettiğini ve cima
yapmayı hoş
karşıladığını gördüm.
Bu
rüya üzerine şunları söyler:
O
günden sonra mescidin içinde cenaze namazı kılmadım.
Çünkü Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Beni
rüyada gören, bizzat beni görmüştür. Çünkü şeytan benim
suretime giremez." (99)
Şeyhe göre gerçek sufi, batını ve zahiriyle, bütün
halleri ve sözleriyle Muhammedî sünnete sıkı sıkıya
bağlı kimsedir.
(105)
—Hiç kimse bir Peygambere tam ve kâmil anlamda varis
olamaz (…) Allah erlerinden bazı seyyidler şöyle
demişlerdir:
—Allah seni sufi bir
muhaddis yapsın. Muhaddis bir sufi yapmasın…
Çünkü bu ifadede hüküm, asıl olan nitelik bakımından
ileri olmanın temenni edilmesidir. Ancak Allah'ın
korudukları müstesna." (105)
Mükaşefe fethi,
Allah'ın şu sözüyle tahakkuk etmeye denir:
"Nereye dönerseniz Allah'ın vechi (yüzü)oradadır."
(Bakara, 115)
Halavet fethi:
"Ona
tarafımızdan bir ilim öğretmiştik."
(Kehf,
65) ayetiyle tahakkuk etmeye denir.
İbare
fethi
ise:
"O,
arzusuna göre konuşmaz. O vahyedilenden başkası değildir."
(Necm,
3-4) ayetlerinin ve Resulullah (s.a.v) ‘in:
"Bana
bütün sözleri cem eden kitap verilmiştir."
hadisinin mirası demektir. (107)
İnsan, çok gezmesine ve birçok işle meşgul olmasına
rağmen, Şeyh'in bu kadar çok eser yazması karşısında
hayret ediyor. Şam'a yerleştikten sonra yaşı altmışı
geçmiş olduğu halde yorulmadan binlerce sayfa yazı
yazmıştır. Bu olağanüstü yazma kabiliyeti, tarikattaki
ilk şeyhi kabul ettiği İsa (a.s)'dan aldığı bir
mirastır. İsa (a.s) kâtip semasının kutbudur ve
yazarlar ve hatipler oradan istimdat ederler. Şeyh
birçok eserinde bundan söz etmektedir. Ama
ibarelerindeki fetih, daha önce de söylediğimiz gibi
eksiksiz Muhammedi mirasından ileri gelir. Şairlik
yeteneği Yusufi bir mirastır. Çünkü Yusuf, şairlerin
istimdat ettikleri Zühre semasının kutbudur. (109–110)
Yüce
Allah, varlık âleminde yazılı olan her şeyi kalplere
ilham yoluyla yazdırır. Çünkü âlem, yazılmış ilahi
bir kitaptır. (111)
—Allah’a yemin ederim ki, burada içime atılan ilahi
imla, rabbani ilka veya ruhani üfleme olmayan tek bir
harf dahi yazmış değilim. İş tamamen bundan ibarettir.
Bununla beraber biz, şeriat koyan Resuller olmadığımız
gibi teklif getiren Nebîler de değiliz." (III:456)
(111)
Bir
gün rüyada bir meleğin bana geldiğini, güneşin ışığından
parça kadar parlak
beyaz
bir nur bana verdiğini, bu nedir? diye sorduğumu "Şuara"
suresidir, dediğini, bunun üzerine o nur parçasını
yuttuğumu, birden göğsümün içinden bir kıl parçasının
çıktığını, orada boğazıma, boğazımdan da ağzıma doğru
uzandığını gördüm. Bu kıl canlıydı ve bir başı, dili,
iki gözü ve iki dudağı vardı. Ağzımdan başını çıkardı ve
başını doğu ve batı ufuklarına vurdu. Sonra tekrar
büzülüp göğsüme doğru çekildi… O zaman sözlerimin doğuya
ve batıya ulaşacağını anladım. Kendime geldiğim zaman,
bir görüş, bir fikir olmaksızın şiir söylediğimi fark
ettim. O zamandan beri gaybi destekle şiir söyleyip
duruyorum. (114)
Söylediğine göre Resulullah (s.a.v) ona şu şekilde hitap
etmiştir:
—Sende
benden olan bir kıl vardır ve benden uzak kalmaya
sabredemez. O senin zatında bir sultandır. Bana ancak
bütün benliğinle dönebilirsin. Buluşmaya dönmesi
kaçınılmazdır. Çünkü o bedbahtlık âleminden değildir.
Bir şeyi bir şeyde gönderdikten sonra benden olan bir
şey mutluluktan başkası olamaz.
(116)
-
"… Her nefis kendisi itibariyle Haktan istenmektedir.
Hiçbir nefis bir başkasının yerine cezalandırılmaz. Eğer
insan ibadette zatı ile bir vecihten ve Rabbi ile bir
başka veçhe dönüp duruyorsa, burada Haktan başkasının
etkisi ve müdahalesi söz konusu değildir. (117–118) |