Kitabın Adı: KUR’AN MÜHRÜ
Hatmu’l Kur’an
Müellifi : Şeyh-ül Ekber Muhyiddîn İbn’ül
ARABÎ (M: 1165-1240)
Derleyen : Abdulbaki Miftah
Mütercim : Vahdettin İNCE
Nâşir : Remzi GÖKNAR
Yayınevi : KİTSAN Yayınları – İstanbul – 0212 513
67 69
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Altıncı
Bölüm:
- "
Resulullah (s.a.v), Allah'ın zatı hakkında
düşünmeyi nehyetmiştir. İnsanlar bu ölçüden
gafildirler. Bu yüzden Allah'ın zatı hakkında
düşünmeyen, düşünce yoluyla O'nun zatına dair hükümler
vermeyen kimse yok gibidir. Bize göre Ebu Hamid
el-Gazali'nin, Allah'a hamdolsun, bundan daha büyük bir
sürçmesi yoktur. O, Allah'ın zatı ile ilgili olarak
düşünsel nazara dayalı olarak fikir yürütmüş ve ehil
olmayanlardan ve başkasından esirgenen hususlar hakkında
konuşmuştur. Bu yüzden bütün sözlerinde hata
etmiştir, isabet etmemiştir. Ebu Hamid ve benzerleri
cehaletin en üst noktasını temsil eden ve Allah'ın bize
öğrettikleriyle taban tabana çelişen şeyler ortaya
koymuşlardır. Düşünce yoluyla vardıkları sonuçlar, ilâhi
bildirimle çeliştiği zaman uzak tevillere başvurmak
zorunda kalmışlardır. Yüce Allah'ın kendisiyle ilgili
olarak kendisine nispet edilmesi gereken sıfatlar ve bu
sıfatların kendisine nispet edilmesinin keyfiyeti
bağlamında bildirdiklerine karşı düşünce tarafını
desteklemek için. Bu hususta edepli bir tavır sergileyen
kimse görmedim. Allah ehli olan küçük bir azınlık
müstesna mutlaka bu meseleye dalmışlardır. Ama Allah
ehli olanlar, Resulün (s.a.v) bu hususta getirdiğini
dinlemişlerdir ve Allah'ın kendisini vasfettiği şekli
olduğu gibi benimsemişlerdir ve bunun bilgisini O'na
bırakmışlardır. Tevile yeltenmemişlerdir. Ta ki yüce
Allah, başka bir bildirme yoluyla buna dair bilgiyi
kalplerine indirip anlamalarını sağlayıncaya kadar.
Mesele Allah kaynaklıdır, açıklaması da O'na aittir. Bu
yüzden O'nu O'nunla öğrenmişlerdir, kendi görüşleriyle
değil." (123–124)
Şeyh'in Gazali'yi (ö:505) eleştirmesi, ona saygı
göstermediği anlamına gelmez. Bilakis çok yerde ondan
büyük bir saygıyla söz eder. Müritleriyle beraber
Gazali'nin "İhyau Ulumi'd Din" adlı eserini ders
olarak okurdu. Gazali, ömrünün
Sonlarında Allah ehliyle gerçekleştirdiği sohbetin
etkisiyle düşünsel bir fetih yaşamasından sonra, şeyh'in
tenkidine, reddine maruz kalan tutumundan vazgeçmiş ve
bu tür fikirlerin kendisinden sadır olmasından büyük
pişmanlık duymuştur. (124–125)
Fahruddin er-Razi'ye (ö:606) yazdığı bir mektup var.
-
"…Dostum- Allah onu muvaffak kılsın- bilir ki, insani
letafetin güzelliği, taşıdığı ilahi marifetlerden
kaynaklanmaktadır. Çirkinliği ise, bu marifetlere sahip
olmamasından doğar. Yüksek himmete sahip bir kimse
ömrünü muhdeslerle- sonradan olma varlıklarla-,
onların ayrıntılarıyla tüketmemelidir. Aksi takdirde
Rabbi ile ilgili payını elinden kaçırır. Aynı zamanda
yüksek himmet sahibi bir kimse, nefsini fikrinin
egemenliğinden de kurtarmalıdır. Çünkü fikrin kaynağı
bilinmektir. Amaçlanan hak bu değildir. Allah'ı
bilmek, Allah'ın varlığını bilmek değildir. Kuşkusuz
akıl, bir varlık olması hasebiyle Allah'ı bilir. Bu
bilme de ispat açısından değil, olumsuzluk açısındandır.
(129)
Kemali ancak başkasına bağlı olan bir şey yoksuldur.
Allah'tan başka her şeyin durumu da budur. (130)
Allah
ehli olanlar, aynel yakine ulaştıkları ve ilmel yakine
haddinden fazla önem vermedikleri için kurtuluşa erdiler.
(130)
… Hz.
Muhammed'in (s.a.v) değerini bildim. Bütün Nebileri
müşahede ettim. İcmali olarak iman ettiklerimin tümüne
muttali oldum. Nitekim görüp bizzat
müşahede etmemden elde ettiğim ilim önceki imanımla
çatışmadı. Bu yüzden ne söylüyor ve ne yapıyorsam
Nebinin (s.a.v) sözüne dayanarak söylüyorum, yapıyorum,
kendi ilmime, bizzat gözlemime ve müşahedeme dayanarak
değil. İman ile gözlem arasında bir denge kurdum.
İşte tabi olma bağlamında çok değerli bir tutumdur bu.
(136)
—İnsanlar Kadir gecesi ile ilgili olarak, yani bu
gecenin zamanı hakkında ihtilafa düşmüşlerdir.
Bazılarına göre Kadir gecesi senenin tümünde dolaşır.
Ben de bu kanaatteyim. Çünkü ben Kadir gecesini Şaban
ayında, Rebiulevvel ayında ve Ramazan ayında gördüm. En
çok Ramazan ayında ve Ramazan ayının da son on gecesinde
gördüm. Bir keresinde onu Ramazan ayının ortasındaki on
gecede, ama tek olmayan bir gecede gördüm. Bir keresinde
de yine Ramazanın orta on gecesinde ve tek gecede
gördüm… (137)
—Keşif ehli kimseler, bütün mezheplere, dinlere,
milletlere ve Allah hakkında ileri sürülen görüşlere
genel anlamda muttali olurlar ve bunlara ait hiçbir şey
onların bilgilerinden gizli kalmaz. (137)
Yunanistan'da güneşçi bir grupla karşılaşır. Yani güneşe
tapanlardan bir toplulukla tanışır. Âlimlerinden biri
Şeyhi evinde misafir eder ve ona şöyle der:
—Biz
güneşe ilah olduğu için ibadet etmiyoruz. Bilakis Allah
tek ilahtır. Ancak Allah, âlemin menfaatlerini güneşe
bağlı kılmıştır
(I:513–514). Güneş, Allah'ın nurunun en büyük
mazharıdır. (138)
Bazen
de keşif sahibi kişi, şeriatın zahirine bağlı kalır, ona
göre amel eder, ama kendisi açısından bunun
gerekliliğine inanmaz ve kendi kendine şöyle der:
—Ben
bu hükmün sırrına muttali oldum. Benim sırrımda bunun
hükmü zahirinden farklıdır…
Yani
bu kimse şeriatın zahirine göre amel ederken, aslında
kendi içinde buna inanmamaktadır. Bu şekilde amel eden
kimsenin ameli boşa gitmiştir ve ahirette de hüsrana
uğrayanlardandır. Kendi hevasını ilah edinenlere
katılır. Allah onu, bilgiyle saptırmıştır. Ey
kardeşlerim! Bu tür keşiflerin tuzağından sakının. (139)
—Ortada şeriata muhalif bir hakikat yoktur. Çünkü
şeriat, hakikatlerden biridir. Dolayısıyla hakikat
şeriattır."139
Şeyh
Celaluddin es-Suyuti (ö:911) "Tenbihu'l gabi bi Tebrieti
İbn el-Arabi" adlı risalesinde şunları söylemektedir:
—Benim açımdan İbn Arabî ile ilgili en iyi yaklaşım
(…)velayetine inanmak ve ilimde derinleşenlerden
başkasının onun eserlerini okumasını yasaklamaktır.
(142)
Eş-Şa'rani
(…) şu değerlendirmeyi yapar:
- "
Allah aşkına, putlara tapanlar bile, tanrılarını
Allah'ın aynısı kılmaya cesaret etmezken, yalnızca
"Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk
ediyoruz."
(Zümer/3)
derlerken, Allah'ın velileri, zayıf akıllıların
vehmettikleri
gibi
tutup da kendilerinin hak ile birleştiklerini
söylemeleri mümkün müdür? Böyle bir anlayış veliler için
muhaldir. Çünkü her veli, hakkın hakikatinin başka
hakikatlerden farklı olduğunu bilir. Ve çünkü yüce
Allah her şeyi kuşatmıştır. (143) |