Kitabın Adı:
KUR’AN MÜHRÜ
Hatmu’l Kur’an
Müellifi : Şeyh-ül
Ekber Muhyiddîn İbn’ül ARABÎ (M: 1165-1240)
Derleyen : Abdulbaki
Miftah
Mütercim : Vahdettin
İNCE
Nâşir : Remzi
GÖKNAR
Yayınevi : KİTSAN
Yayınları – İstanbul – 0212 513 67 69
Yansıtan : Hamdi
CENİK
www.sufizmveinsan.com
Dokuzuncu
Bölüm:
—On
birinci kutbun suresi "Taha"dır. Bu kutup Hak
tealanın naibidir. Tıpkı Ali b. Ebutalib'in, Muhammed'in
(s.a.v) naibi olması gibi. Ali (k.v) Hz. Muhammed
(s.a.v) adına Mekkelilere "Tevbe" suresini
okumuştu. Resulullah (s.a.v) Ebubekir'i göndermişti,
fakat bundan vazgeçerek şöyle buyurmuştu:
"Benim adıma Kur'an'ı ehlibeytimden olan bir adamdan
başkası tebliğ edemez."
Sonra
Ali'yi çağırmış, gidip Ebubekir'e yetişmesini
emretmiştir. Mekke'ye vardıkları zaman, Ebubekir
insanların başında hac görevini yerine getirirken Ali de
"Tevbe" suresini tebliğ etmiş ve Resulullah'a
(s.a.v) niyabeten bu sureyi insanlara okumuştur.
Bu da Ebubekir'in halifeliğinin sıhhatine ve Ali'nin
üstün makamına delalet eder. Allah onlardan razı
olsun" (IV: 78) (165)
Şeyh'e göre, ahir zamanda Resulullah'ın (s.a.v)
ehlibeytinden olan İmam Mehdi'nin zuhur edeceğine,
İsa'nın (a.s) onun zamanında yeryüzüne ineceğine ilişkin
hadisler sahihtir. İmam Mehdi ile ilgili olarak şöyle
der:
—O,
yakınlık makamına sahiptir-yani en yüksek velayet
makamındadır.
Bu
makam, amel etmeksizin ona tahsis edilmiştir
(II:41). (166)
…
Kutuplar cemaati içinde kutupluğun gerektirdiği bütün
özelliklerin verildiği kişi
sadece Odur. Tıpkı Âdem'e (a.s) bütün isimlerin ve Hz.
Muhammed'e (s.a.v) de bütün sözleri kapsayan kitabın
verilmesi gibi. Eğer Hz. Muhammed'in (s.a.v) kademi
üzere bir Kutup olsaydı, bu Kutup o olurdu. Ancak Hz.
Muhammed'in (s.a.v) kademi üzere herhangi bir kutup
yoktur. (167)
—Allah’ın bir halifesi var ki, o ortaya çıktığı zaman,
yeryüzünü zorbalık ve zulümle dolmuş halde bulacak ve
bütün yeryüzünü adaletle dolduracaktır. İsmi
Resulullah'ın (s.a.v) isminin aynısı olacaktır.
İnsanlar, Kâbe'de rükün ile
makam
arasında ona biat edeceklerdir. Alnı parlak ve kartal
burunlu olacaktır. Onun gelişiyle en çok Kufe halkı
mutlu olacaktır. Malı eşit olarak dağıtacak ve halka
adil davranacaktır. Zafer onun öncüsü olacaktır. Yetmiş
bin Müslüman'ın başında tekbirlerle Roma şehrini
fethedecektir. Akka şehrinin geniş düzlüğünde Allah'ın
kontrolünde büyük ve kanlı bir savaşa katılacaktır.
Zulmün ve zalimlerin kökünü kurutacak, islama ruh
verecektir. Cizyeyi kaldıracak, dini, orijinal
haliyle kendi üzerinde izhar edecektir. Onun
ilahi adamları olacaktır ve bunlar onun davetini
insanlara ileteceklerdir. Onlar vezirlerdir ve Allah
onları gaybının gizliliklerinde saklamıştır. Onları
keşif ve müşahede yoluyla hakikatlere muttali kılmıştır.
Onlar sahabelerden bazı şahsiyetlerin kademleri
üzeredirler. Acemdirler, ama sadece Arapça konuşurlar.
Kendi hemcinslerinden bir koruyucuları vardır. Hiçbir
şekilde Allah'a asi olmamıştır. O, en has vezirdir.
Güvenilirlerin en faziletlisidir. Akka düzlüğünde
Allah'ın yırtıcı hayvanların, kuşların ve baykuşların
sofrası olarak öngördüğü bir sofra başında bir tanesi
hariç hepsi öldürülür. Bunların sayısı dokuzdur -
Allah ehli ve Allah'ın has kullarından biri olan ve
Allah’ın küçük yaşta liyakat bahşederek özel kıldığı
Ahmed b. İkab'ın bana anlattığına göre: Bunların sayısı,
Mehdi'nin yeryüzünde kalacağı yılların sayısı kadardır.
Bu bakımdan Mehdi'nin yeryüzünde kalacağı yılların
sayısı zorunlu olarak dokuzdur. Mehdi'nin
vezirlerinin yerine getirmekle yükümlü oldukları
görevlerin tamamı dokuzdur. On olamaz. Dokuzdan az da
olamaz. Bu işler şunlardır: Nüfuz edici basiret. İlka
sırasında ilahi hitabı tanımak. Allah'tan tercüme
yapmayı bilmek. Valilerin mertebelerini tayin etmek.
Öfke anında merhamet etmek. Melikin ihtiyaç duyduğu
maddi ve manevi erzakı temin etmek. Bazı işleri
birbirinin içine girdirmeyi bilmek. İnsanların
ihtiyaçlarını karşılama hususunda çok duyarlı olmak ve
araştırmak. Mehdi'ye has yeryüzünde kalış zamanı boyunca
ihtiyaç duyacağı kevni gaiplere ilişkin ilme vakıf
olmak." (167–168–169)
-Hz.
Muhammed'in (s.a.v) ümmeti en-Nasır (yardım eden) ve el-Hazil
(yardımsız bırakan) isimlerinin etkisi altındadır.
Ümmet, Nebîsi Muhammed'e (s.a.v) bakışı, yani onun
şeriatıyla amel etmesi itibariyle en-Nasır isminin
muhatabı olur. Ama Nebîsinden, yani şeriatından yüz
çevirdiği oranda el-Hazil isminin etkisi altına girer" (III:204).
(174)
Resulullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir:
"Kimin şefaati Allah'ın hadlerinin uygulanmasına engel
oluyorsa, o kimse Allah ile zıtlaşmıştır."
(176)
Allah'ın yolu; kitaplarında ve Resullerinin sözlerinde
şeriat olarak indirdiği hükümlerdir. (176)
Resulullah'ın (s.a.v) şu hadisini unuturlar:
"Eğer
yöneticiler zulmederlerse, bu, sizin lehinize, onların
aleyhinedir. Şayet adil olurlarsa, hem sizin hem de
onların lehinedir."
(177)
Resulullah (s.a.v) zekât toplayan memurun zekât aldığı
kimseye haksızlık
etse
de ondan razı olarak ayrılmış olmasını zekâtın bir
parçası olarak nitelendirmiştir. (177)
Birinin bir işin yönetimini almak istediğini gördüğün
zaman sen bu yetkiyi elde etmek için çabalama. Çünkü
yöneticilik, ahirette hasret ve pişmanlık sebebidir.
Allah sana hayır öğütte bulunmayı emretmiştir.
İşlerinin başına bir kadını getiren bir kavim gördüğün
zaman, bu hususta onlara katılma."
Başka
bir yerde de şunları söylüyor (III:402):
—İlim ve kötü ahlak aynı yerde buluşmazlar. Âlimin,
bağışlaması ve merhameti geniş olur. Kötü ahlak ise,
darlıktan ve sıkıntıdan ileri gelir.
Bu ise cehalettir. İlmin değerini ancak Allah'ı bilenler
bilir. (178)
Allah'ın herhangi bir kulunun ihtiyacı ile ilgili olarak
hangi sultana başvurmuşsam, mutlaka o ihtiyacı
karşılamış, beni geri çevirmemiştir. Şöyle ki: Ben,
herhangi bir kimsenin ihtiyacını karşılamasını istediğim
zaman, ona karşı alabildiğine açık davranır ve gönlünü
açmaya çalışırdım. Yavaş yavaş ona yaklaşırdım. Derken
sultanın kendisi bana sorardı. Dolayısıyla söz konusu
ihtiyacın giderilmesini büyük bir istekle
gerçekleştirirdi. Çünkü bunda kendisinin de yararının
olduğunu düşünürdü. Bir anlamda, isteğini ilettiğim
insanın ihtiyacını karşılamasını sağlamakla ben,
sultanın bir ihtiyacını karşılamış olurdum. (182–183)
Kur'an'dan bir sureyi okumaya başladığın zaman, o sureyi
tamamlayıncaya kadar konuşma. Bu, Salih âlimlerin
geleneğidir. (184) |