MUHYİDDİN İBN ARABİ
"Mekârimu'l Ahlak" tan Yansımalar

4. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

MUHYİDDÎN İBN ARABİ

“Mekârimu’l Ahlâk” tan Yansımalar

Birinci Bölüm

Müellifi: Şeyh-ül Ekber MUHYİDDÎN İBN ARABİ

Eserin Orijinal adı: MEKÂRİMU’L AHLAK

Kapakta kullanılan isim: Mekârimu’l Ahlak – Üstün Ahlak

Tercüme: Vahdettin İNCE

Yansıtan: Hamdi CENİK

KİTSAN Yayınlarından çıkan bu değerli eserden alıntılar yapmamıza izin veren Remzi GÖKNAR beye teşekkürlerimizi sunar, insanların manevi ufkunu genişleten daha nice eserlerle bizleri buluşturmasını dileriz.

www.sufizmveinsan.com

YALAN:

Yalan bir şeyi olduğundan farklı haber vermektir.

Bir zararı savmaya –ki bu zarar ancak yalan söylemekle savılan türden olmalıdır- bir yararı celbetmeye –ki bu yarar ancak yalan söylemekle edinilebilen türden olmalıdır- yönelik olmadığı sürece yalan söylemek çirkin bir huydur.

İstisnai olan bu gibi hallerde yalan söylemek çirkin olmaz. Ancak gereksiz yere veya önemsiz bir şey için bu durum söz konusu değildir. (72)

KÖTÜ NİYET:

İnsanlar hakkında içinden kötü düşünceler beslerken onların yüzlerine karşı iyilik istediğini izhar etmek, muamelelerde hileye, tuzağa ve aldatmaya baş vurmaktır. (72)

KİN:

Kötü niyetliliğin bir şekli de kindarlıktır.

Kin, bir insanın kendisine karşı bir suç işleyen kimseden intikam alamadığı durumlarda ona karşı içinden kızması, hınç beslemesi ve fırsatını buluncaya kadar bu duygusunu içinde saklamasından ibarettir. (73)

CİMRİLİK:

Cimrilik, bir şeyi bahşetme gücüne sahip olmasına rağmen insanın bu bağışı yapmaması demektir. (73)

KORKAKLIK:

Korkaklık, korkulu durumlar karşısında dehşete düşüp paniğe kapılmak, akıbetinden korkulan ve sonundan emin olunmayan durumları gereğinden fazla büyüterek önü alınmaz bir endişeye ve korkuya kapılmaktır. (74)

KISKANÇLIK:

Kıskançlık, bir insanın başkasında gördüğü iyi bir özellikten, faziletten acı duyması ve bu başkasında bulunan iyiliği, fazileti yok etmeye çalışması demektir. (75)

PANİK, FERYAT ETMEK:

Her hangi bir zorluk karşısında hemen paniğe kapılıp feryadı basmak…

Bu huy, hafiflik ve korkaklığın karışımından ibarettir.

İnsanı zorluktan kurtarıcı ve fayda sağlayıcı olmadığı zamanlar çirkindir. (75)

HİMMETİN AZLIĞI:

İnsanın himmetinin küçük olması da kötüdür.

…Amaçlara ulaşma emelinin yetersiz olmasının, sahip olunan basit erdemleri çok görmenin, azıcık bağışı büyük kabul etmenin, bununla oyalanıp alışkanlık haline getirmenin, işlerin vasatından ve küçüklerinden hoşnut olmanın ifadesidir. (76)

ZORBALIK:

Her işte dengeli davranışın dışına çıkmak, ifrat ve tefrite kaçmak, malı makul ve meşru yolların dışında zor kullanarak almak, gerekli olmayan hakları talep etmek, işleri yeri ve zamanı olmadan ve de gerekli ölçüye ve şekle riayet etmeden yapmak demektir. (76)

KERAMET:

Bazı huylar kimi insanlarda erdem sayılırken kimisinde de rezillik sayılır..

Bunlardan bir olan keramet, saygınlık sevgisidir.

Bu, bir insanın saygı görmekten, ululanmaktan, ağırlanmaktan, övülmekten ve güzellikle anılmaktan hoşlanması demektir.

Küçüklerde ve çocuklarda bu huy güzeldir, övülendir. Saygı görme sevgisi, onları erdemli işler yapmaya teşvik eder. Çünkü küçükler ve çocuklar işledikleri bir faziletten dolayı övüldüklerinde bu, onları daha çok faziletli işler yapmaya sevk eder.

Ancak yetişkin fazilet sahipleri açısından böyle bir huy kusurdur. Çünkü bir insan, kendisinden beklenmeyen hatta garipsenen bir fazilet işlediği zaman övülür.

Kişi eğer fazilet ehli ise; böyle bir övgü ve saygıdan dolayı sevinmemesi gerekir. Çünkü bu, işlediği faziletin, övenlerce garipsendiğini ifade eder.

Ayrıca ikram ve saygı kişinin hak ettiğinden fazla olursa, bu dalkavukluk, yağcılık sayılır. Dalkavukluktan memnun olmak ise övülen bir huy değildir. Çünkü dalkavukluk bir tür aldatmadır.

Süs düşkünlüğü de öyledir. Güzel giysilere, güzel bineklere, aletlere, hizmetçilere ve yardımcılara sahip olma ve bunları sergileme isteği; süse düşkün olmanın belirtileridir. (77)

İnsan çirkin şeylerden ancak akıl ve temyiz gücü ile korunabilir.

İnsan sarhoş olduğu zaman, kendisini çirkinliklerden koruya zırhını yitirmiş olur. Ayıkken kaçındığı hiçbir şeyi işlemekten sakınmaz. (87,88)

Gazap nefsine boyun eğdirmek ve sakinleştirmek isteyen kimse, ilim ehliyle, vakar sahibi ağır başlı kimselerle, yaşlılarla, liderlerle, erdemli şahsiyetlerle, çok az öfkelenen buna karşılık çok sabırlı, vakarlı ve halim kimselerle oturup kalkmalıdır. (94)

İnsanın hayatında ki bütün işlerin yönetimi bu güç “nefs-i natıka AKIL” sayesinde olur. (96)

Nefs-i Natıka (akıl) güçlendiği, kişinin şahsiyetinde belirleyici bir konum kazandığı zaman, bununla diğer iki gücünü idare etmesi de mümkün olur.

Bu gücün yani nefs-i natıkanın güçlendirilmesi de ancak aklî ilimlerle olur. (97)

Çünkü… akıl gücü dediğimiz nefs-i natıka, erdem ve iyiliklerin yok olduğu, rezilliklerin bünyeyi istila ettiği durumlarda zayıflar, silikleşir.

Ama..

Nefis, erdemlerle bezendiği, edep edindiği zaman gafletinden uyanır, sarhoşluğundan ayıkır, zayıflığından sonra güçlenir.

Bu nefsin erdemleri; aklî ilimlerdir, özellikle büyük bir titizlikle araştırılmış olanları… (98)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 08.05.2007
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com