“Mürşid” kelimesi genel anlamıyla “kişinin bilgisizlik
karanlığını aydınlatan” anlamına kullanılan bir kelimedir. Buna karşılık
“şaki” kelimesi ise bir yönüyle “yol kesen” anlamına gelir.
Arapçadaki “Şeyh” kelimesi ise Türkçedeki “öğretmen-hoca”
anlamını taşır.
“Mürşid” kişinin derununu
aydınlatarak özündeki Allah’ı fark ettirir… “Şaki” ise kişinin özüne
giden “yolu keserek” onun Allahtan perdelenmesine yol açacak konularla
ilgilenmesine yol açar!.
“Mürşid” ne yapar?
“Din” diye bildiğimiz şey, gerçeği itibariyle
Allah’ın yaratmış olduğu Evrensel sistem ve düzendir; ki burada geçerli olan kanun
ve prensiplere de “İSLAM” denilir!.
İnsanlığa, “İSLAM DİNİ” Adem aleyhisselamdan beri
Nebiler tarafından açıklanmıştır ki, insanlara ona göre yaşamlarını düzenleyip,
ölüm ötesi yaşamda ebedi saadete ersinler..
Her Nebi gibi, Hazreti Muhammed Mustafa aleyhisselam da,
kıyamete kadar gelecek olan tüm ümmetine “İslâm Dini” ni; yani,
Allah’ın yaratmış olduğu evrendeki sistem ve düzen ile bu sistem ve düzen içinde
geçerli olan kanun ve prensipleri Kur’ân-ı Kerim ile tebliğ etmiştir.
Artık bundan sonra insanlara kalan, yapılan bu uyarıyı dikkate
alarak geleceğe dönük gerekli çalışmaları yapmaktır.!..
Bu girişten sonra şimdi
fark etmemiz gereken önemli husus şudur;
Kur’ân-ı Kerim bize en zaruri olan hususları açık ve
net bir şekilde bildirirken, herkesi ilgilendirmeyen veya zaruri olmayan konuları da
toplu olarak, sembol yollu anlatıp geçmiştir.
Resulullah aleyhisselam ise Kur’ân’ın toplu
olarak geçtiği veya detaya girmediği konularda o günün insanlarının yaşam
şartlarını da dikkate alarak onların ihtiyaç duydukları konularda daha detaylara
girmiştir. Ancak sahabenin hepsi aynı anlayışta olmadığı için, o yüksek feraset
ve basirete sahip olmayanları da mükellefiyet altına sokmamak amacıyla, bir kısım
bilgileri yalnızca onları değerlendirebilecek düzeyde olan, Hz.Ebû Bekr, Hz.Ali
ve bu gibi zevâta açmıştır!.
“Tasavvuf”, din anlayışımızın tefekkür ve
sonuçlarını yaşama yönünün adıdır!. “Din” le ilgili olarak kullanılan
“Neden-nasıl ?” sorularının cevabı “tasavvuf” tur!. Çünkü
insan idrâkının sonuçlarını hisseder, yaşar!. Düşünen, araştıran, sorgulayan,
anlamaya çalışan her insan ister istemez kendisini tasavvufun içinde bulur…
Felsefe ile Tasavvuf arasındaki fark şudur; Felsefe gördüklerine
kıyasla düşünür ve ötesine geçemez!. Tasavvuf ise iman yollu gördüklerinin
ötesine geçip onları kavratır ve yaşatır!.
İşte bütün bu çalışmalar hep bir öğreticinin yanında ve
yardımıyla oluşur!..
İnsan aklı kendi başına içinde olduğu fasit daireyi kıramaz!.
Ancak dışarıdan bir etki ile bu fasit dairenin dışına çıkılır!. “Aklını
erdirecek” bir dış faktöre her zaman ihtiyaç duyar insan!. İşte bu ihtiyaç
duyulan kişi “mürşid” dir!.
“Mürşid” bir manada rehberdir. İnsana bilmediği
alanda yanlışa sapmadan, oyalanmadan, kısa yoldan “erme” yi öğretir!. Yol
gösterir!.
Tasavvufsuz bir din anlayışı ile insan mekanik bir varlık,
âdeta robot hükmündedir!.
Tasavvufa girmemiş bir insan namaz kılar!. Tasavvufu
değerlendiren insan ise namazı ikame eder, okuduklarının anlamını hisseder ve
yaşar; namazı mi’râc olur!.
Tasavvufa girmemiş bir insan karşısındaki hemcinsini et - kemik
kalıpta bir ruh olarak zannederek yaşar!. Tasavvufun sırrına ermiş kişi, “ne
yana başını çevirirsen Allah veçhini görürsün” (1) sırrıyla gördüğünü
değerlendirir ve muamelesini de ona göre yapar!.
Ahmed Yesevi’den Hacı Bektaş-ı velîye; Abdülkâdir
Geylânî’den Muhyiddin A’râbi’ye; Mevlâna Celâleddin’den Taptuk kapısındaki
Yunus Emre’ye; Hacı Bayram Velî’den, Muhammed Nur’ül A’rabî’ye; Seyyid Ahmed
Rufaî’den, Kenâan Rufâi’ye bilinen yada bilinmeyen ne kadar değerli insan
varsa bunların hepsi de tasavvuf çalışmaları içinde, bir “mürşid” in
aydınlatmasıyla yollarını kat etmişler; takdirlerindekine ermişlerdir!.
Tasavvufu inkar yalnızca ahmaklıktır!.
Aptal, anlamayan, ahmak ise anlamadığını anlamayandır!.
Yaşam tümüyle öğrenenler ve öğretenlerden ibarettir!. Bunun
dışında öğrenme arzusundan-meraktan yoksun olanlar da vardır ki, onlar zaten
meclisten dışarıdırlar!.
“Allah” ismini duyup da bu ismin işaret ettiği
varlığın ne olduğunu, O’nunla bağlantısının nasıl olduğunu merak edip
araştırmayan zaten yalnızca iki ayak üstünde yürüyen bir mahlûktur!. Bunların
dışındaki her insan ise düşünme kapasitesinin getirdiği bir araştırma içinde
olacaktır ki bu araştırmanın yapılacağı sahaya da “tasavvuf” adı
verilmiştir.
Tasavvuf’a her yönelen kişinin de ister istemez kendisini
aydınlatacak “Bir bilen” e ihtiyacı olacaktır!.
Kur’ân-ı Kerim’ in Nahl sûresi 43. Ayetinin bir
bölümünde;
- "Eğer bilmiyorsanız, bir bilenden sorun” buyrulmaktadır!.
|
|
Ya “BİLEN” yerine “bilmeyen”e
kapılmışsanız,
samimiyetinize rağmen, cahilliğiniz yüzünden!.. Ya, “aydınlatıcı” yerine
“yolkesen” e bağlanmışsanız belli bir ilim tabanı oluşmadan, etrafın
lafını dinleyerek!.. Ya, aradığınız ne olduğunu öğrenmeden, “mürşid”
in vasıflarını, özelliklerini bilmeden gidip “eşkiya” dan birini kendinize “mürşid”
kabul etmişseniz?..
Vay halinize!. Zirâ Allâh’ın yaratmış olduğu bu
sistemde ne mazerete yer vardır; ne de geçmişi telafi etme şansınız!..
Öyle ise… Bir “mürşid” aramadan ondan akıl alıp
yola çıkmadan önce yapılması zorunlu olan şey öncelikle tasavvufun temel bilgileri
bu konudaki kaynak eserlerden öğrenmek olmalıdır..
Gerçekte, sormadan dinleme ortamı cami kürsülerindeki
vaazlardır;
Tasavvuf ise soru-cevap esasına dayanır.
“Soru ilmin yarısıdır” buyuran Allah resulü insanlara
her an düşünmeye ve sorgulamaya davet etmiştir. İnsan, sorarak öğrenir!. Sonradan
gelen “eşkıya”, ilme, Allah’a talip olanlara soru sormayı yasaklamışlar ve
yalnızca din’le, demişlerdir ki ; Gerçek tasavvufta bu yoktur!.
Gerçek “mürşid” mertebesiyle orantılı olarak her
sorunun cevabı verilmiş!. Ya da kendisine o konu açılmamış ise, bu takdirde “bana
henüz o konu açılmadı” diyebilme kemaline sahiptir!. Zira her “mürşid”
illede her şeyi bilir diye bir şey yoktur!.
“Mürşid” vardır, mutmainne nefs bilincine
sahiptir; “Mürşid” vardır radiye nefs bilincine sahiptir!. Mardiyye
nefs bilincine sahip olan zevatın içinden belki bir kaçı “mürşid” lik
yapar.. Safiye nefs bilincinde olan “mürşid” lik yapmaz genelde,
tarikat ehline!.. Ancak mutmainne nefs bilincindeyken “mürşid” lik görevine
başlamış olanlar, daha yukarılara tekâmül ettiklerinde de bu görevlerine devam
ederler!.
Bugün yeryüzünde gerçek “mürşid” yok demek
aptallıktır; cahilliktir!. Her devirde olduğu gibi bugün de elbette ki kâmil
mürşidler vardır!. Ama bunların yanı sıra çayırda patlamış mantarlar gibi her
köşede “eşkiya” olarak görev yapan “mürşid” lerde vardır
dünya üzerinde!.
Türkiye uzun yıllar önce o günkü iktidarın çıkarttığı
kanunlar gereği olarak tekkeler kapatılmış; şeyhlik-mürşidlik yasaklanmıştır!.
Buna karşın dünya üzerine “Allah’a ermek amacıyla”
kendisine bir “mürşid” bulma ihtiyacında olan kişiye tavsiyemiz odur ki …
“Eşkiya” dan olmayan “mürşid” ler…
“Allah adamı”dırlar, öğretileri ticaret ya da
ticâaretle ilgili değildir!.
İçki, sigara gibi beden tabiatlarının gereği olan şeylerden
uzaktırlar!..
Onlardan ve yakın çevrelerinden, ilim dışı sohbet duyulmaz;
dedi-kodu, gıybet asla işitilmemelidir!. Olgun kişi bir başkasının arkasından ne
gerekçe ile olursa olsun konuşmaz, onun dedikodusunu yapmaz!. Zira hakkında
konuştuğunun hakikatından bir an bile olsun gafil olmaz!..
İlimle ilgili soru sormayı yasaklamaz!. İlim ve tasavvuf
konuları okumayı engellemez!. Her, kemâle ermiş tasavvuf ehlinin kitaplarını
okumayı ve onların ilminden istifade etmeyi, tavsiye eder!.
Kimseden maddi ve manevi bir talebi olmaz!. Dünyevi değerler, şan
şöhret, makam mevki onun için bir değer ifade etmez!.
Siyasi ve İdari büyüklerin ayağına gitmez; onlardan bir şey
talep etmez!.
Her an Allah’ın takdirini görür; ve bu sebeple de kimseyi hiç
bir şekilde suçlamaz!.
Hadid suresinin 22-23. Ayetlerini her an hazmetmiş olarak
yaşar!.
Kolaylaştırır, zorlaştırmaz; sevdirir, soğutup
uzaklaştırmaz!
Herkese aklı ölçüsünde konuşur!.
Başka kemâl ehli kişilerle görüşmesini önlemez; çünkü
bilir ki herkese ayrı kemalat verilmiştir ki, o bir diğerinde olmaz!.
Bunlar hemen ilk anda aklımıza gelen bir kaç önemli temel
prensiptir.. Bunların dışında gerçek bir “mürşid” in vasıf ve
özelliklerine dair kaynak tasavvuf eserlerinde pek çok bilgi vardır… Gazalî’nin
“İhya” sından, İ.Hakkı Erzurumî’nin “Marifetnâme”
sine kadar!. “Nefâhat-ül Üns” isimli kitaptan, İmam Kuşeyrî’nin “Risâle”
sine, “Tezkiret-ül evliya” ya, Veliyullah Dihlevî’nin “Hüccetullahi
Baliğa” sına kadar!..
Değerlendirip şükrederseniz, arttırır!..
Nankörlük edip değerlendirmez; örterseniz kendi kendinizi
sayısız azap ve ızdıraplara hazırlamış olursunuz!.
Allah cümlemize, “eşkiya” dan korunmayı; gerçek “mürşid”
lerden yararlanarak kendine ermeyi kolaylaştırsın, nasip etsin!.
Allah Muîn’imiz olsun!…
|