Kitabın Adı: ONLARIN ÂLEMİ
Haletü Ehli’l-Hakikati Maallah
Müellifi : Ahmed Er-Rufâî
(M: 1119-1182)
Mütercim : Abdülkadir AKÇİÇEK
Yayınevi : Bahar Yayınları
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Ondördüncü
Bölüm:
26. Hadis-i
Şerif:
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
-Bir kimse
Ramazan ayını oruçlu geçirdikten sonra, Şevval ayından
da altı gün oruç tutarsa.. bütün yılını oruçlu geçirmiş
gibi olur.
(296)
Bu
Hadis-i Şerifte tebârüz ettirilmek istenen sır: Kulun
farz ibadetleri edâsı sırasında büyük bir iştiyak
duyması ve onların derinliğinde saklı duran manalara
erebilmesidir. Özellikle bu arada, Rasûlullah (s.a.v.)
Efendimizin sünnetine uyanın ruhen temiz olacağına
işaret vardır.
Sünnetin zamana bereket getirdiği malumdur. Zamana ve
ömre bereket veren şey ise azizdir. Bu bereket getiren
aziz şeyler ise; farzlarda olsun, sünnetlerde olsun..
irfan sahipleri katında çok kıymetlidir.
Farz
ve sünnetin birleştirilmesinden hâsıl olan bereketin
sonsuz olduğu da ayrıca malumdur. (296)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde
şöyle buyurdular:
—Bir kulun kalbi tam
olmadıkça, yaptığı işler de tam olmaz. Kalbin tam ve
sağlam olması için ise, dilin sağlam olması gerekir.
(299)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir başka Hadis-i
Şeriflerinde de şöyle buyurdular:
—Vücutta bir et parçası
vardır. O temiz olduğu takdirde, bütün vücut yararlı
hale gelir. O bozulduğu zaman ise.. bütün vücut fesat
olur. Dikkat ediniz: O et parçası KALB’dir.
(299)
Bazı
büyükler şöyle derler:
-Bir
kimsenin gönlünde, derin ve ilahi bir sır olmayınca, o
kimse kötüdür. İsterse adı, iyi kimseler arasında
geçsin.
Bir kimse cümle varlığı onun kudreti ile yürür ve onun
bakışı ile gider görmezse.. kalb işlerine eremez.
(303)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde
şöyle buyurdular:
—Ebubekir sizi, kıldığı
namaz ve tuttuğu oruç ile geçmedi. Onun kalbine şu mana
yerleşmiştir:
“Allah, azı az olduğu
için reddetmez. Çoğu da çok olduğu için kabul buyurmaz.
O ancak; ittika sahiplerinin yaptığını kabul buyurur.
(304)
Sabit Nessac bir konuşmasında şöyle anlattı:
—Ben nice yıllar Kur’an okudum. Bu halimde de Allah’tan
korkardım. Ama hiçbir şey elde edemedim. Bu arada
korkudan geçmeyi düşündüm. Ve ümitle okumaya başladım.
Birkaç yılım da böyle geçti. Fakat yine bir şey sahibi
olamadım. Bunun üzerine korkuyu da, ümidi de bıraktım.
Yalnız Allah için okudum. İşte o zaman, her şeyi buldum.
En büyük azizliğe o zaman kavuştum. En büyük mertebeleri
o dem buldum.
(305)
Gönül ehli zatlardan birine:
-Neden konuşmaz oldun?.. diye sormuşlar, önce şöyle
demiş:
-Konuşuyorum..
-Kiminle?.. diye sorulunca da şöyle demiş:
-Gönüllerin Sultanı ile. (306)
27. Hadis-i
Şerif:
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
—Kişi sevdiği
ile beraberdir.
(307)
Bu
Hadis-i Şerif bizi; Allah’ın sevdiklerini sevmeye,
Rasûlullah’ın ashabına candan bağlanmaya teşvik ediyor.
Tam
iman sahipleri için bu Hadis-i Şerifte Allah dostları
ile olmaya davet vardır.
İrfan sahiplerine de, yollarına devam için ışık
tutulmaktadır.
Bir
kimse, bu Hadis-i Şerifin derin manasını düşünürse..
Allah sevgisine koşar. Allah’ın sevgili kullarını arar,
onlarla olur. (307)
28. Hadis-i
Şerif:
Mis’ab b. Saad (r.a.) babasından naklen anlatıyor:
—Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şu cümlelerle Allah’a
sığınırdı. Siz de onları okuyarak Allah’a sığının:
—Allah’ım
korkaklıktan sana sığınırım.
Cimrilikten
sana sığınırım.
Bunaklık
getiren uzun ömürden sana sığınırım.
Dünya
fitnesinden ve kabir azabından sana sığınırım.
(311)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz uzaklık iras eden
şeylerden Allah’a sığındı.
[İras:
Sebep olmak]
Korkaklık:
insanı Hak sözü söylemekten alıkor.
Cimrilik:
İnsanın Hak yolu aramasına engel olur.
Ömrün bunaklık demi ise: Hak yola hizmetten
engeldir.
Dünya fitnelerine dalmak: Kulu Haktan uzak kılar.
Kabir azabı:
Yukarıda anlatılan uygunsuz hallerin bir neticesidir.
Allah korusun. (311)
Oğlum, bir kimse Allah’ı verdiği hükümde doğrular;
yaptığı her işi iyi anlar ve her tertibin yerinde
olduğunu bilirse.. ayrıca kendi varlığını iyi bilmeyen;
kötüyü tanımayan görürse.. Allah’ın her hükmüne boyun
eğer ve her şeye razı olur.
Razı
olmak şudur: Kalbin, tam hakim olana karşı teslim
olması.. bu teslimden sonra da ikinci bir şey seçmemek.
(312)
Nefis için, Allah’ın kaza ve kaderine razı olmak kadar
zor bir şey yoktur. Çünkü kadere boyun eğmek, Allah’ın
verdiği hükme razı olmak nefsin arzusuna göre ters gelir.
Nefis böyle bir şeyi sevmez.
Hâlbuki saadet, nefsin rızasını bırakıp Hakk’ın rızasına
koşmaktadır. (312)
Süleyman Daranî şöyle anlatıyor:
—Rıza babında az bir şey nasibim olsaydı; beni cehenneme
atsalardı, razı olurdum.
(313)
Abdullah Nessac şöyle anlattı:
-Allah’ın öyle kulları vardır ki: Sabretmekten
utanır, rıza yoluna koşarlar.. Sabrı küçükler için
bulur, kendilerine rıza yolunu seçerler. (319)
Zühd yolu ona ayrılır:
En yükseği, vera halinin en alt derecesidir.
Vera’ hali ona ayrılır:
En yükseği, yakîn halinin en alt derecesidir.
Yakîn de ona ayrılır:
En yükseği, rıza halinin en alt derecesidir.
Razı olmak hali ise:
Kulluğun en üstün makamıdır. (320)
Süfyan-ı Servî’ye sordular:
-Kul
ne zaman Allah’tan razı olur?..
Şöyle dedi:
—Nimete olduğu kadar, belaya da sabrettiği ve sevindiği
zaman. (321) |