Ahmed Er-Rufâî Hz. Onların Âlemi’ nden Yansımalar -7

www.sufizmveinsan.com
 
 

Kitabın Adı:   ONLARIN ÂLEMİ

                    Haletü Ehli’l-Hakikati Maallah

Müellifi     :    Ahmed Er-Rufâî (M: 1119-1182)

Mütercim :    Abdülkadir AKÇİÇEK

Yayınevi   :    Bahar Yayınları

Yansıtan   :    Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

Yedinci Bölüm:

13. Hadis-i Şerif:

Bir gün Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin yanına biri geldi:

—İnsan herhangi bir topluluğu seviyor ve bu dünyada onunla yaşıyor. Öbür alemde de onunla olması mümkün müdür?.. diye sordu.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

—İnsan sevdiği ile beraberdir. (180)

Bu Hadis-i Şerif irfan sahiplerini sevmeyi gerektiriyor.

Bir kalbde onların sevgisi oldukça; geç de olsa, onlara kavuşacağını müjdeliyor. Bu da ancak sevginin sağlam ve sıhhatli olması şartı ile olur. Kaldı ki, İslâm dini, ancak Allah için sevgi ve yine onun yolunda buğz etmeye amirdir. (180)

Oğlum bilmelisin ki: İrfan, Hak yolcularının iç âlemine vakıf olmak demektir. O yolcular ise, arifin maksatlarını bilmelidirler. Kullar, sağlam ve doğru kulluk yapmak için emr olunmuşlardır.  Bu emirden sonra, onlara kulluk yolları açıklanmıştır. Bu açıklama onlara, haddi aşmamaları ve kulluk vazifelerini bilmeleriyle olur.

“Bir kimse Allah’a karşı ittika yolunu tutarsa, Allah onun için kurtuluş yolları açar.” [65/2]

“0na Rızık verir.” [65/3]

“Bilmediği yerden.” [65/3]

Yani: Kul, Hakka tam bağlı olursa, o istemeden rızkı, nasibi ne ise gelir.

Yukarıda anlatılan Ayet-i Kerimeye verilecek bir cevap da şudur:

—Bir kimse Haktan gayrisine iltifat etmekten kendisini korursa... Onun için kulak perdesi kalkar. Müşahede, halvet ve vuslat âlemine erer. Bu halin nasıl olduğunu, kulun kendisi de fark edemez.

Bir kul Rabbini kendiliğinden bilemez. Onun bilmesi yolunu şu cümle ile anlatmak mümkündür:

—Kul önce nefsini bilmeli. Ama kul nefsini; kulluk yolunda ıslah ederek bilmeli. Bunu bildikten sonra yaratanı yaratıcı olarak nefsine tanıtmalıdır.

—Nefsini yoklukla bilen, yaratanın varlığını bilmiş olur.

—Nefsini kötülük ve hata ile bilen, Allah’ı iyilik ve doğru olarak bilir.

—Nefsini ihtiyaç içinde bilen; Allah’ı kendi dertlerine şifa verici olarak bilir.

—Nefsini Mevlâya satılmış bir meta gibi gören; başkasına dert yanıp, ihtiyaç arz etmekten kurtulur. (181,182)

Şöyle bir Hadis-i Şerif vardır:

-Bir kimse yüce Allah’ı anarsa.. onun hakkını yerine getirir.

Bu Hadis-i Şerifi açıkladığımız zaman şöyle deriz:

—Allah’ı hidayet sahibi bilen, nefsini ona teslim eder.

—Allah’ı bir yaratıcı kabul eden; kulluk icaplarını yerine getirmelidir.

—Allah’ı bir ceza verici olarak bilmek; insanı kötülüklere girmekten korur.

—Allah’ın yeterliğine inanan; başkalarına koşmaktan sakınır. (182)

Ebubeki Vasıtî diyor ki:

—Allah’ı bilen sever, sevince de ona uyar. Uyduktan sonra da başkalarından ilgisini keser. (183)

Marifetten mahrum olan, itaatten zevk almaz. Taat ve ibadetten tat almayan Hak varlığındaki hoşluğu göremez. Yalnız kalmaktan korkar. Yaptığı işlerde Allah’ın ihsanını göremez. İlahi kudreti tam takdir edemez. Bu durumda halle kalır; Allah’ın rahmetinden uzak olur. Sırrı Hak doğruluğuna eremez. (183)

—Ayık olun, beni arayan bulur. Benden başkasını arayan bulamaz.

Bazı büyükler bu cümleyi şöyle tefsir ediyorlar:

Beni Tevbe ile arayan; mağfiretle bulur.

Verdiklerime şükürle arayan; daha fazlasını almakla bulur.

Beni dua ile arayan; icabetle bulur.

Beni tevekkülle arayan; yeterliğimi görür.

Yakınlığımı arayan; hoşluğumu bulur.

Sevgimi arayan; vuslatımı bulur.

Beni iştiyakla arayan; karşısında bulur ve görür.  (185)

Bazı büyükler şöyle diyorlar:

—Bir kimse Allah ile olursa Allah de onun için olur.

Bu cümleyi şöyle açıklayabiliriz:

-Bir kimse Allah’ın emrinde olursa.. Allah onun ihtiyaçlarını yerine getirir.

Allah’ı her yerde anan kimseyi, Allah daima anar. Yani: Zatında. (185)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurdular:

-Bir kimse Allah’a kavuşmayı arzuluyorsa.. Allah da onu arzuluyor demektir. Bir kimse Allah’ı sevmiyorsa.. Allah da onu sevmiyor demektir. (185,186)

Bir kimse Allah’ı bırakır; yalnız kulların işi ile uğraşırsa.. Ona demirden zırh yaptırmak lazım. (186)

İzzeti Mevlâsı ile arayan celildir,

İzzeti Mevlânın gayrisine atan zelildir.

Biri yaratanı için nefsini atarsa..

İşi bir secdede biter; ama bu enderdir. (188)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 14.05.2009
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com