Müellifi:
MUHYİDDÎN
İBN ARABİ
Eserin adı:
Rûhu’l Kuds
İbn Arabi’nin Feyz Aldığı
Sûfiler
Mütercim:Vahdettin İNCE
Nâşir : KİTSAN Yayınevi (0212 513 67 69)
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
… Şu Ali bin
Ebutalib’dir. Nebevi ilmin kapısı, sırlar sahibi
ve imamı.
... Allah
şahittir ki, Ali’nin bazı hallerine şahit oldum. Bir
keresinde gece perdelerini indirmiş, yıldızlarını
serpiştirmişti. O’nu mihrabında fark ettim. Sakalından
tutmuş, yılan sokmuş kimse gibi kıvranıyordu. Kederli
biri gibi ağlıyordu. Sesi hâlâ kulağımdadır. Şöyle
diyordu:
-Ey
Rabbimiz!.. Ey Rabbimiz!.. -yakarıyordu-
Sonra Dünyaya
seslendi:
-Beni mi
kandıracaksın? Beni mi iştiyakla kendine bağlamak
istiyorsun? Heyhat! Heyhat! Benden başkasını kandır.
Seni üç talakla boşadım. Çünkü senin ömrün kısa,
meclisin hakir ve tehlikelerin büyüktür. Ah! Azık
yetersiz, yolculuk uzun ve yol ürkütücü!
…
Bir gece Ali b.
Ebutalib’i (r.a) evinden çıkarken gördüm. Yıldızlara
baktı ve şöyle dedi:
-…
Ne mutlu dünyadan
uzaklaşıp ahirete meyledenlere! Onlar yeri bir sergi,
toprağı döşek, suyunu hoş bir koku gibi görürler.. Dua
ve Kur’an’ı giysi ve şiar edinirler. İsa (a.s) yaptığı
gibi dünyayı reddetmişlerdir.
Şu parlak ve
beliğ sözleri içeren sahili olamayan denizlere bak!
Allah için söyle
ey nefis!
Şu Ali b. Ebutalib (r.a) Senin olduğunu iddia ettiğin
makam ve hale sahip olmasına, makamını ve amelini
bilmesine, amelini hikmetle yerine getirmesine,
hakikatleri en noksansız şekilde gerçekleştirmesine
rağmen; hallerini sergilemeye, göstermeye kalkışmıyor,
senin yaptığın gibi.
Senin zamanında
yaşayan bir çok arif de kabz halinden sonra, bast haline
geçtiler, heybetlerinden sonra yumuşadılar, daha önce
ellerinin tersiyle attıkları malları topladılar, diğer
bir ifadeyle döndüler, halk de onlardan yüz çevirdi.
Kaybettikleri halde kazandıklarını sandılar.
Ey Nefis!
Ali’nin (r.a) irfana hakim oluşuna, gelişmelerin
karşısına geçip belirginleşmesine ve elini göğsüne
vurarak :
-Burada ne
ilimler var! Keşke onları taşıyacak birini bulsaydım…
deyişine bak.
Bir de yalnızken
Mevlasının lisanıyla dünyaya seslenişine bak.
…
Allah için söyle
ey nefis!
Yetersiz irfanına ve düşük müşahede düzeyine rağmen, bu
imam kadar bu halle beraberliğin oldu mu?..
Dedi ki:
-Hayır, vallahi…
Benim yaşadığım aniden belirip kaybolan parıltılardan,
bazı zamanlarda doğan ama başka zamanlarda görünmeyen
hilallerden ibarettir. (53,54)
..Şu Selman-ı
Farisi’dir.. Soy olarak senden aşağı, ama din olarak
senin imamındır.
..Şöyle rivayet
ettik:
-Medain halkı
Selman’ın mescitte olduğunu duydu. Hemen oraya koştular
ve etrafında toplandılar. Derken orada bin kadar kişi
toplandı. Selman ayağa kalktı ve:
-Oturun,
oturun!... dedi.
İnsanlar
oturunca Yusuf Sûresini açtı okumaya başladı. Bunun
üzerine birer birer kalkıp gitmeye başladılar. Derken
orada yüz kadar kişi kaldı. Selman öfkelendi ve şöyle
dedi:
-Süslü,
parlak sözler istiyordunuz; ben size Allah’ın kitabını
okuyunca kalkıp gittiniz!
-Allah hakkı
için söyle ey nefis!
Burası Hak meclisidir. Bana doğruyu söyle;
Allah’ın kitabını
dinlediğinde titremediğin, ama sana bir şiir okuduğunda
titrediğin, delirdiğin, halden hale girdiğin oldu mu?
Dedi ki:
-Allah’a yemin
ederim ki, her zaman ki dinim ve edebim budur. Sana daha
fazlasını da söyleyeyim:
-Allah’a yemin
ederim ki, şu anda bulunduğum halden bana daha ağır
geleni şudur: Kur’an okuduğum zaman beni bir yorgunluk,
bir bıkkınlık alır.
Sana derim ki:
-Vallahi bir şey
yapacak gücüm yok. Artık zayıfladım. Zihnim yoruldu.
Beni bundan uzak tut…
Sen de Mushaf’ı
elinden bırakır, dilinle okumayı durdurursun. Çok
geçmeden, senin sözlerinden veya başkalarının
sözlerinden her hangi bir sanat dalıyla ilgili sözlerine
dikkatini çekerim. Sen de hemen ağzını açar onları
söyler, mırıldanır, terennüm edersin. Gayet akıcı bir
şekilde, yalın olduğunu düşündüğün en güzel tarzda,
nefsi memnun edecek şekilde okursun. Sen de en küçük bir
yorgunluk ve bıkkınlık görülmez… (57, 58)
Selman-ı Farisi
doğru söylemiştir. Ebu Meyden de. Ki şöyle demiştir:
-Mürid, istediği
her şeyi Kur’an’da bulmadığı sürece Mürid olamaz… Bu
Mürid’in makamıdır. Bir de Arif’in makamını düşün!
Efendisinin sözünün dışında ki bir söze nüfuz eder mi?!
(63)
…
Karşılaştığımız ve müzikle meşgul olan, ama bundan önce
böyle düşünmeyen bazı şeyhlere bunun nedenini sorduk ve
dedik ki:
-Daha aşağı
müzik makamına yerleşen şeyh, nefsinin hazzı için
inmiştir. Şeyh –Allah doğrusunu her ketsen daha iyi
bilir- dünyevi nefsine merhameten müzik makamına
inmiştir ve müziği şereflendirmek için müzik dinlemeye
koyulmuştur. Çünkü müzik ariflerle şereflenir, arifler
onunla şereflenmezler. Böylece şeyhin müzik makamına
inişi, Hakkın kullarına inip:
-Tevbe eden yok
mu, onu bağışlayayım…
demesi gibidir.
Biz, Hakkın bize
inmesiyle şerefleniriz, O bizimle şereflenmez. Ama bu,
şeyhin yüce bir makamda olması durumunda geçerlidir.
(63)
Ebu Yezid mürid
hakkında şöyle dedi:
-Müridin müzik
dinlemeye meyilli olduğunu görürsen, bil ki onda
tembellikten izler vardır. (68)
… Biz şiir ve şarkı dinlemenin haram olduğunu
söylemedik. Aksine, şeriatın müsaade ettiği ölçülerde
şiir ve şarkı dinlemenin mubah olduğunu söyledik. Sonra
müzik dinlemenin makamlar içinde eksiklik oluşunu
açıkladık, menzilinin nerede olduğunu belirttik. (69) |