Müellifi:
MUHYİDDÎN
İBN ARABİ
Eserin adı:
Rûhu’l Kuds
İbn Arabi’nin Feyz Aldığı
Sûfiler
Mütercim:Vahdettin İNCE
Nâşir : KİTSAN Yayınevi (0212 513 67 69)
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Osman bin Mazun
(r.a) meclise girdi. Üzerinde çizgili bir elbise vardı.
İyice eskimiş ve yırtık yerlerini tüylü bir deriyle
yamalamıştı. Rasûlullah (s.a.v) onun bu durumu
karşısında duygulandı!.. Ashab da duygulandılar. Buyurdu
ki:
-Yavaş olun! Bir
gün gelecek, sizden biriniz bir giysiyi çıkarıp
başkasını giyerken, önüne kâsenin biri konulup biri
kaldırılırken, Kâbe’nin örtülür gibi evlerinizin
duvarlarını değerli kumaşlarla örterken haliniz ne
olacak?...
Dediler ki:
-Yâ Rasûlullah!
Bunun olmasını ve bize bolluk ve rahat geçimin isabet
etmesini isterdik.
Buyurdular ki:
-Bu olacak ve
siz bu gün onlardan daha iyisiniz.(75)
Ona dedim ki:
Rasûlullah
(s.a.v), ölüm döşeğinde olan Osman b. Mazun’un (r.a)
yanına girdi. Üzerine kapandı ve öptü. Sonra şöyle dedi:
-Allah
sana rahmet etsin ey Osman! Ne sen Dünyadan bir şey
aldın, ne de Dünya senden bir şey aldı.
Şimdi Allah için
söyle ey nefis!
Seni sana karşı insafa
çağırıyorum.
Söyle bana; eğer şu anda üzerinde bulunduğun halde
Rasûlullah (s.a.v) zamanında olsaydın ve de ölmek üzere
olsaydın, Rasûlullah (s.a.v) sana karşı da böyle
davranır mıydı?...
(73)
Bir adam
efendimiz Ebu Medyen’e (r.a) geldi ve şöyle dedi:
-Ey Efendimiz!
Şeytan bana eziyet ediyor. Onu benden uzaklaştırmanı
umuyorum.
Şeyh ona dedi
ki:
-Senden önce de
Şeytan gelip seni bana şikayet etti.
Adam:
-Peki, sana ne
dedi? diye sordu.
Şeyh dedi ki:
-Şeytan bana
şunu söyledi:
-Ey Şeyh!..
Biliyorsun ki, dünyayı Rabbim olan Allah benim için
yarattı. Onu benim zimmetime verdi. Dünyayı benim hissem
kıldı. Beni ona sahip yaptı. Filan adam geldi, bana
saldırdı, bana ait olan şeyi aldı. Ben de onun peşinden
koşup hakkımı almaya çalıştım. Allah’a yemin ederim,
onlardan hiçbir insana durduk yere yönelmedim, hiç
kimseyi onlardan almadım, yerimden ayrılmadım. Sadece
bahçemi ve malımı korudum. Ondan bana ait bir şey alanın
peşine düşer, hakkımı isterim. Biliyorsun ki filan adam
gelip beni sana şikayet edecek.Ben ondan önce gelip
olayı sana anlatmak istedim. Ben hakkımı onun yanında
bırakmam. Gücümün yettiği kadar dininden alırım, ya
da zahitlerin ve dünya ile bağlarını kesenlerin yaptığı
gibi benim eşyamı geri verir. Nitekim yüce Allah şöyle
buyurmuştur:
Benim kullarım
üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur.
(İsra Sûresi,
65. Âyet)
Benim onlara
karşı bir hüccetim, onlarda bir hakkım yoktur, eğer
benim hakkımı bırakırlarsa. Ama bu adam bana haksız yere
saldırıda bulundu. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
Size kim
saldırırsa, onun saldırısının misliyle ona saldırın.
(Bakara Sûresi,
194. Âyet)
Şimdi kim
zalimdir?..
Adam:
-Ben, dedi.
Şeyh:
-Öyleyse Şeytana
dünyasını ver, o da sana ahiretini versin, dedi. (79,80)
Üveys el Karani
akşama girdiğinde, “bu gece rüku gecesidir…” der
ve sabaha kadar rüku ederdi. Bir başka gece, “bu gece
secde gecesidir…” der ve sabaha kadar secde ederdi.
Akşam olunca evde ki bütün yiyecek ve giyecekleri sadaka
olarak yoksullara verirdi. Sonra şöyle derdi:
-Allah’ım! Bir
kimse açlıktan ölürse, beni bundan sorumlu tutma.
Allah’ım ! Bir kimse çıplak olduğu için ölürse, beni
ondan sorumlu tutma…
Allah için söyle
ey nefis!..
Bu hal ile vasfedildin mi hiç?.. Bütün geceyi tek bir
secdeyle, sabaha kadar başını kaldırmadan veya rükua
gidip sabaha kadar belini doğrultmadan geçirdin mi?..
(82)
…Kutuplardan ve
imamların büyüklerinden biri olan Ebu Yezid, bu temyiz
derecesine ulaşmamıştı. Şöyle derdi:
-Geceye girdiğim
zaman, onu rükuda veya secdede geçirmek isterim. Derken
namaza durur, rüku etmem. Yahut rüku eder, secde etmem.
Yahut da secde eder, rüku etmem. Başımı kaldırırım.
Gelip de önü
tıkanan ile, yürüyüp de önü açılan arasında ne büyük
farklar vardır. (82)
Nefis dedi ki:
Ey efendim bana
acı!.. Benim hakkımda acele etme. Üveys meselesinde bana
bu husus zahir oldu ki, Hallac onun üstüne çıkmış. Çünkü
Hallac (r.a) halini şöyle açıklamış:
“-Bir adam yirmi
gün boyunca bir şey yemeden oturup da sonra ona bir
yiyecek gelse, o da şehirde bu yemeğe kendisinden daha
çok muhtaç olan birinin bulunduğunu bildiği halde o
muhtaç kişiyi kendisine tercih etmeyip yemeği yese,
makamından aşağı düşer…”
Gördüğün gibi bu
yüce bir makamdır. Oysa Üveys, yiyecek ve giyeceğinin
ancak fazlasını verirdi. Önce kendi ihtiyacını ayırır,
sonra artanı her gece gücü dahilinde yoksullara
dağıtırdı. Üstelik şehirde aç kimselerin olduğunu da
bilirdi, buna rağmen kendisinin ihtiyaç duyduğu şeyi ona
vermezdi. Bunu da görüyorsun.
Ona dedim ki:
-Ey nefis!.. Sen
hakikatleri bütün çıplaklığıyla göremeyenler gibi bir
itirazda bulundun. Ama makamları bilmediğini ortaya
koydun. Şimdi cevabı dinle ve Üveys’ in erişilemeyecek
bir imam olduğunu bil…
-Bilesin ki ey
nefis!...
Arif,
Hallac gibi hal sahibi olunca, nefsiyle
başkalarını ayırır, nefsine şiddet ve baskıyla muamele
eder, başkalarının nefsine ise onu kendine tercih etmez,
merhamet ve şefkat ile muamele eder.
Arif, makam sahibi olunca,
makama yerleşmiş, güçlü olunca, nefsi ona yabancı olur.
Nefsiyle alemde ki diğer nefisler arasında fark kalmaz.
Dolayısıyla başkalarının nefislerine karşı sergilemek
durumunda kaldığı merhamet ve şefkati kendi nefsine
karşı da göstermek durumundadır. (84) |