MUHYİDDİN İBN ARABİ "Rûhu'l Kuds" den Yansımalar

4. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Müellifi: MUHYİDDÎN İBN ARABİ
Eserin adı: Rûhu’l Kuds
İbn Arabi’nin Feyz Aldığı Sûfiler
Mütercim:Vahdettin İNCE
Nâşir : KİTSAN Yayınevi (0212 513 67 69)
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com

Osman bin Mazun (r.a) meclise girdi. Üzerinde çizgili bir elbise vardı. İyice eskimiş ve yırtık yerlerini tüylü bir deriyle yamalamıştı. Rasûlullah (s.a.v) onun bu durumu karşısında duygulandı!.. Ashab da duygulandılar. Buyurdu ki:

-Yavaş olun! Bir gün gelecek, sizden biriniz bir giysiyi çıkarıp başkasını giyerken, önüne kâsenin biri konulup biri kaldırılırken, Kâbe’nin örtülür gibi evlerinizin duvarlarını değerli kumaşlarla örterken haliniz ne olacak?...

Dediler ki:

-Yâ Rasûlullah! Bunun olmasını ve bize bolluk ve rahat geçimin isabet etmesini isterdik.

Buyurdular ki:

-Bu olacak ve siz bu gün onlardan daha iyisiniz.(75)

Ona dedim ki:

Rasûlullah (s.a.v), ölüm döşeğinde olan Osman b. Mazun’un (r.a) yanına girdi. Üzerine kapandı ve öptü. Sonra şöyle dedi:

-Allah sana rahmet etsin ey Osman! Ne sen Dünyadan bir şey aldın, ne de Dünya senden bir şey aldı.

Şimdi Allah için söyle ey nefis!

Seni sana karşı insafa çağırıyorum. Söyle bana; eğer şu anda üzerinde bulunduğun halde Rasûlullah (s.a.v) zamanında olsaydın ve de ölmek üzere olsaydın, Rasûlullah (s.a.v) sana karşı da böyle davranır mıydı?...

(73)

Bir adam efendimiz Ebu Medyen’e (r.a) geldi ve şöyle dedi:

-Ey Efendimiz! Şeytan bana eziyet ediyor. Onu benden uzaklaştırmanı umuyorum.

Şeyh ona dedi ki:

-Senden önce de Şeytan gelip seni bana şikayet etti.

Adam:

-Peki, sana ne dedi? diye sordu.

Şeyh dedi ki:

-Şeytan bana şunu söyledi:

-Ey Şeyh!.. Biliyorsun ki, dünyayı Rabbim olan Allah benim için yarattı. Onu benim zimmetime verdi. Dünyayı benim hissem kıldı. Beni ona sahip yaptı. Filan adam geldi, bana saldırdı, bana ait olan şeyi aldı. Ben de onun peşinden koşup hakkımı almaya çalıştım. Allah’a yemin ederim, onlardan hiçbir insana durduk yere yönelmedim, hiç kimseyi onlardan almadım, yerimden ayrılmadım. Sadece bahçemi ve malımı korudum. Ondan bana ait bir şey alanın peşine düşer, hakkımı isterim. Biliyorsun ki filan adam gelip beni sana şikayet edecek.Ben ondan önce gelip olayı sana anlatmak istedim. Ben hakkımı onun yanında bırakmam. Gücümün yettiği kadar dininden alırım, ya da zahitlerin ve dünya ile bağlarını kesenlerin yaptığı gibi benim eşyamı geri verir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Benim kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. 

(İsra Sûresi, 65. Âyet)

Benim onlara karşı bir hüccetim, onlarda bir hakkım yoktur, eğer benim hakkımı bırakırlarsa. Ama bu adam bana haksız yere saldırıda bulundu. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Size kim saldırırsa, onun saldırısının misliyle ona saldırın.

(Bakara Sûresi, 194. Âyet)

Şimdi kim zalimdir?..

Adam:

-Ben, dedi.

Şeyh:

-Öyleyse Şeytana dünyasını ver, o da sana ahiretini versin, dedi. (79,80)

Üveys el Karani akşama girdiğinde, “bu gece rüku gecesidir…” der ve sabaha kadar rüku ederdi. Bir başka gece, “bu gece secde gecesidir…” der ve sabaha kadar secde ederdi. Akşam olunca evde ki bütün yiyecek ve giyecekleri sadaka olarak yoksullara verirdi. Sonra şöyle derdi:

-Allah’ım! Bir kimse açlıktan ölürse, beni bundan sorumlu tutma. Allah’ım ! Bir kimse çıplak olduğu için ölürse, beni ondan sorumlu tutma…

Allah için söyle ey nefis!.. Bu hal ile vasfedildin mi hiç?.. Bütün geceyi tek bir secdeyle, sabaha kadar başını kaldırmadan veya rükua gidip sabaha kadar belini doğrultmadan geçirdin mi?.. (82)

…Kutuplardan ve imamların büyüklerinden biri olan Ebu Yezid, bu temyiz derecesine ulaşmamıştı. Şöyle derdi:

-Geceye girdiğim zaman, onu rükuda veya secdede geçirmek isterim. Derken namaza durur, rüku etmem. Yahut rüku eder, secde etmem. Yahut da secde eder, rüku etmem. Başımı kaldırırım.

Gelip de önü tıkanan ile, yürüyüp de önü açılan arasında ne büyük farklar vardır. (82)

Nefis dedi ki:

Ey efendim bana acı!.. Benim hakkımda acele etme. Üveys meselesinde bana bu husus zahir oldu ki, Hallac onun üstüne çıkmış. Çünkü Hallac (r.a) halini şöyle açıklamış:

“-Bir adam yirmi gün boyunca bir şey yemeden oturup da sonra ona bir yiyecek gelse, o da şehirde bu yemeğe kendisinden daha çok muhtaç olan birinin bulunduğunu bildiği halde o muhtaç kişiyi kendisine tercih etmeyip yemeği yese, makamından aşağı düşer…”

Gördüğün gibi bu yüce bir makamdır. Oysa Üveys, yiyecek ve giyeceğinin ancak fazlasını verirdi. Önce kendi ihtiyacını ayırır, sonra artanı her gece gücü dahilinde yoksullara dağıtırdı. Üstelik şehirde aç kimselerin olduğunu da bilirdi, buna rağmen kendisinin ihtiyaç duyduğu şeyi ona vermezdi. Bunu da görüyorsun.

Ona dedim ki:

-Ey nefis!.. Sen hakikatleri bütün çıplaklığıyla göremeyenler gibi bir itirazda bulundun. Ama makamları bilmediğini ortaya koydun. Şimdi cevabı dinle ve Üveys’ in erişilemeyecek bir imam olduğunu bil…

-Bilesin ki ey nefis!...

Arif, Hallac gibi hal sahibi olunca, nefsiyle başkalarını ayırır, nefsine şiddet ve baskıyla muamele eder, başkalarının nefsine ise onu kendine tercih etmez, merhamet ve şefkat ile muamele eder.

Arif, makam sahibi olunca, makama yerleşmiş, güçlü olunca, nefsi ona yabancı olur. Nefsiyle alemde ki diğer nefisler arasında fark kalmaz. Dolayısıyla başkalarının nefislerine karşı sergilemek durumunda kaldığı merhamet ve şefkati kendi nefsine karşı da göstermek durumundadır. (84)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 09.01.2007
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com