Müellifi:
MUHYİDDÎN
İBN ARABİ
Eserin adı:
Rûhu’l Kuds
İbn Arabi’nin Feyz Aldığı
Sûfiler
Mütercim:Vahdettin İNCE
Nâşir : KİTSAN Yayınevi (0212 513 67 69)
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Bir gün
Rasûlullah (s.a.v) ashabından bir gurup arasında
otururken şöyle buyurdu:
-Yarın cennet
ehlinden bir adam sizinle namaz kılacaktır.
Ebu Hureyre der
ki:
-O adamın ben
olmasını temenni ettim. Sabah erkenden geldim ve
Rasûlullah’ın (s.a.v) arkasında namaz kıldım. Mescitte
kalmaya devam ettim. Her kes dağılıp gitti sadece ben ve
O kaldık. Biz öyle otururken siyah bir adam çıkageldi.
Üzerinde bir hırka vardı ve hırka yamalıydı. Adam geldi
ve elini Hz. Rasûlullah’ın (s.a.v) elinin içine koydu.
Sonra şöyle dedi:
-Ey Allah’ın
Nebi’si!.. Benim için dua et.
Rasûlullah
(s.a.v) şehit olması için dua etti. Ondan yoğun bir misk
kokusu alıyordum. Dedim ki:
-Ya Rasûlullah
bu o adam mıdır?...
-Evet, dedi. O
falan oğullarının kölesidir.
Dedim ki:
-Ey Allah’ın
Nebi’si!.. O’nu satın alıp azat etsen olmaz mı?
Buyurdu ki:
-Allah onu
cennet meliklerinden biri yapmak isterken ben bunu nasıl
yapabilirim, Ey Ebu Hureyre!.. Hiç şüphesiz cennet
ehlinin melikleri ve efendileri vardır. Bu siyah adam
cennet meliklerinden ve efendilerinden biri olacaktır.
Ey Ebu Hureyre! Yüce Allah muttaki, velayet makamları
gizli ve iyi olarak yarattığı kimselerin saçlarının
başlarının dağınık, yüzlerinin toz toprak içinde, sadece
helal kazanç ile yetindikleri için karınlarının aç
olmasını sever. Bunlar emirlerin yanına girmek için izin
istediklerinde bu görüntülerinden dolayı kendilerine
izin verilmez. Zengin kadınlarla evlenmek istediklerinde
kadınlar onlarla evlenmezler, ortalıkta görünmedikleri
zaman kimse onları merak edip aramaz. Ortalıkta
görünseler de kimse onları davet etmez. Bir yere çıkıp
gelseler, gelmelerinden dolayı sevinilmez, hasta olsalar
ziyaret edilmezler, ölseler cenazelerine katılan olmaz.
Oradakiler
dediler ki:
-Ya Rasûlullah
onlardan birini nasıl görebiliriz?
Buyurdu ki:
-Onlardan birisi
Üveys el Karanî’dir.
Dediler ki:
-Üveys el Karanî
kimdir?
Buyurdu ki:
-Gözleri ela ve
beyazı kırmızıya çalar. İki omzunun arası geniştir. Orta
boyludur, gayet esmerdir, çenesi göğsüne değer. Gözleri
her zaman secde yerine bakar. Sağ elini sol elinin
üzerine koyar. Kur’an okur ve nefsinin haline ağlar.
Bütün bedenini kaplayamayan iki abası vardır. Üzerinde
yünden bir izar bulunur. Yer yüzünde bilinmez, ama gök
yüzünde bilinir. Allah’a yemin etse mutlaka yemini
yerine gelir, haberiniz olsun. O’nun sağ omzunun altında
beyaz ve parlak bir ben vardır. Bilesiniz ki kıyamet
günü kullara, cennete girin diye seslenilirken, Üveys’e
şöyle denir:
“-Sen dur ve
şefaat et.”
Allah Rebia ve
Mudar kabileleri sayısınca insan hakkında ettiği şefaati
kabul eder. Ey Ömer, Ey Ali!.. İkiniz onunla
karşılaştığınız zaman sizin için Allah’tan bağışlanma
dilemesini isteyin. Allah da sizi bağışlar.
Ravi der ki:
-Ömer ve Ali
yirmi sene boyunca O’nu aradılar, ama rastlayamadılar.
Vefat edeceği sene Ömer (r.a) Ebu Kubeys Dağına çıktı ve
en yüksek sesiyle şöyle seslendi:
-Ey Yemenli
Hacılar!.. Murad kabilesinden Üveys adlı biri var
mıdır?..
Uzun sakallı ve
yaşlı bir adam ayağa kalktı ve şöyle dedi:
-Biz Üveys
kimdir bilmiyoruz, Ancak benim Üveys adında bir yeğenim
var. O önemli biri değil, durumu da zayıftır, basit bir
adamdır. Bu yüzden senin huzuruna çıkartmadık. Şu anda
bizim develerimize bakıyor, bizim önde gelenlerimiz
arasında hakir görülür.
Ömer:
-Onu kast
etmiyormuş gibi görmezlikten geldi, şöyle dedi:
-Senin bu
yeğenin nerede, benim aradığım kişi nerede!..
Adam:
-Evet, doğru
söylüyorsun dedi.
Sonra Ömer :
-Nerede
kalıyor?.. dedi.
-Arafat’ta,
misvak ağaçlarının orada… dedi.
Ömer ve Ali
derhal merkeplerine binerek Arafat’a gittiler. Baktılar
ki bir ağacın dibinde namaz kılıyor. Develeri de
etrafında otluyorlar. Merkeplerini bir yere bağlayarak
onun yanına gittiler.
-Es-Selâmu
aleyke ve Rahmetullâhi ve berekâtuhu… dediler.
Üveys namazını
kısa tuttu. Bitirdikten sonra:
-Ve
Aleykümüsselam ve Rahmetullâhi ve berekâtuh… dedi.
-Kimsin?..
dediler.
-Deve çobanı,
kabilenin ücretlisi, dedi.
Dediler ki:
-Senin ne
güttüğünü, ücretli olup olmadığını sormuyoruz. İsmin ne?
Dedi ki:
-Abdullah.
Dediler ki:
-Biliyoruz ki,
göklerde ve yerde bulunan her kes Allah’ın kuludur.
Annenin sana verdiği isim nedir?..
Dedi ki:
-Benden ne
istiyorsunuz?.
Dediler ki:
-Hz. Muhammed
(s.a.v) bize Üveys el Karani’yi vasfetti. Senin
gözlerinin O’nun vasfettiği gibi ela, ve beyazının da
kırmızıya çalan olduğunu gördük. Bize, senin sağ omzunun
altında beyaz, parlak bir ben olduğunu da haber verdi.
omzunu bize göster. Eğer böyle bir ben varsa o sensin.
Üveys omzunu
açtı, orada ben olduğunu gördüler. Hemen onu öpmeye
başladılar. Sonra dediler ki:
-Senin Üveys el
Karani olduğuna şahitlik ederiz. Bizim için Allah’tan
bağışlanma dile, bizi bağışlasın.
Dedi ki:
-Ne kendim için,
ne de Adem oğullarından hiç kimse için özel olarak
bağışlanma dilemem. Ancak, denizde ve karada bulunan tüm
mümin erkek ve mümin kadınlar için, tüm Müslüman erkek
ve Müslüman kadınlar için bağışlanma dilerim. Allah
benim durumumu size gösterdi ve size tanıttı. Peki… siz
kimsiniz?..
Ali (k.v.) dedi
ki:
-Bu Müminlerin
emiri Ömer’dir. Ben ise Ali b. Ebutalip’im.
Üveys derhal
ayağa kalktı ve şöyle dedi:
-Esselmu aleyke
yâ emirel müminin, ve rahmetullahi ve berekatuh.. ve
senin de üzerine olsun Ebu Talib’in oğlu!.. Allah bu
ümmetten dolayı sizi hayırla ödüllendirsin.
Dediler ki:
-Ve seni de
Allah senden dolayı hayırla ödüllendirsin.
Ömer dedi ki:
-Yerinde bekle,
Allah sana Rahmet etsin. Mekke’ye gideyim de sana bağış
olarak yiyecek ve fazla olan giyeceklerimi getireyim.
Burada buluşalım.
Dedi ki:
-Ey Müminlerin
emiri. Seninle buluşamam, bu günden sonra beni
tanıyacağını da sanmıyorum. Yiyeceği, giyeceği ne
yapayım?.. Üzerimde bir izar ve yünden bir hırka
olduğunu görmüyor musun?.. Sence bunları ne zamana kadar
eskitirim? Develeri gütmeme karşılık dört dirhem aldım..
Sence onları ne zaman yiyebilirim ey müminlerin emiri!..
Benimle senin önünde dar bir geçit vardır. Oradan ancak
zayıf, çelimsiz ve hafif kimseler geçebilir. Allah sana
rahmet etsin.
Ömer onun bu
sözlerini dinleyince kırbacını yere vurdu sonra yüksek
bir sesle şöyle dedi:
-Keşke Ömer’in
anası Ömer’i doğurmasaydı.. Keşke Ömer’in anası kısır
olsaydı da ona gebe kalmasaydı. Bu sözleri ve
içeriklerini kim tuta?..
Sonra Üveys
yüksek bir sesle şöyle dedi:
-Ey Müminlerin
emiri, sen bunları burada tut, ben de burada tutayım.
Derken Ömer geri döndü, Üveys’de develerini sürüp gitti.
Kabileye develerini teslim etti, çobanlıktan ayrıldı.
Allah’a kavuşuncaya kadar ibadetle meşgul oldu.(98,102) |