MUHYİDDİN İBN ARABİ "Rûhu'l Kuds" den Yansımalar

6. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Müellifi: MUHYİDDÎN İBN ARABİ
Eserin adı: Rûhu’l Kuds
İbn Arabi’nin Feyz Aldığı Sûfiler
Mütercim:Vahdettin İNCE
Nâşir : KİTSAN Yayınevi (0212 513 67 69)
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com

Bir gün Rasûlullah (s.a.v) ashabından bir gurup arasında otururken şöyle buyurdu:

-Yarın cennet ehlinden bir adam sizinle namaz kılacaktır.

Ebu Hureyre der ki:

-O adamın ben olmasını temenni ettim. Sabah erkenden geldim ve Rasûlullah’ın (s.a.v) arkasında namaz kıldım. Mescitte kalmaya devam ettim. Her kes dağılıp gitti sadece ben ve O kaldık. Biz öyle otururken siyah bir adam çıkageldi. Üzerinde bir hırka vardı ve hırka yamalıydı. Adam geldi ve elini Hz. Rasûlullah’ın (s.a.v) elinin içine koydu. Sonra şöyle dedi:

-Ey Allah’ın Nebi’si!.. Benim için dua et.

Rasûlullah (s.a.v) şehit olması için dua etti. Ondan yoğun bir misk kokusu alıyordum. Dedim ki:

-Ya Rasûlullah bu o adam mıdır?...

-Evet, dedi. O falan oğullarının kölesidir.

Dedim ki:

-Ey Allah’ın Nebi’si!.. O’nu satın alıp azat etsen olmaz mı?

Buyurdu ki:

-Allah onu cennet meliklerinden biri yapmak isterken ben bunu nasıl yapabilirim, Ey Ebu Hureyre!.. Hiç şüphesiz cennet ehlinin melikleri ve efendileri vardır. Bu siyah adam cennet meliklerinden ve efendilerinden biri olacaktır. Ey Ebu Hureyre! Yüce Allah muttaki, velayet makamları gizli ve iyi olarak yarattığı kimselerin saçlarının başlarının dağınık, yüzlerinin toz toprak içinde, sadece helal kazanç ile yetindikleri için karınlarının aç olmasını sever. Bunlar emirlerin yanına girmek için izin istediklerinde bu görüntülerinden dolayı kendilerine izin verilmez. Zengin kadınlarla evlenmek istediklerinde kadınlar onlarla evlenmezler, ortalıkta görünmedikleri zaman kimse onları merak edip aramaz. Ortalıkta görünseler de kimse onları davet etmez. Bir yere çıkıp gelseler, gelmelerinden dolayı sevinilmez, hasta olsalar ziyaret edilmezler, ölseler cenazelerine katılan olmaz.

Oradakiler dediler ki:

-Ya Rasûlullah onlardan birini nasıl görebiliriz?

Buyurdu ki:

-Onlardan birisi Üveys el Karanî’dir.

Dediler ki:

-Üveys el Karanî kimdir?

Buyurdu ki:

-Gözleri ela ve beyazı kırmızıya çalar. İki omzunun arası geniştir. Orta boyludur, gayet esmerdir, çenesi göğsüne değer. Gözleri her zaman secde yerine bakar. Sağ elini sol elinin üzerine koyar. Kur’an okur ve nefsinin haline ağlar. Bütün bedenini kaplayamayan iki abası vardır. Üzerinde yünden bir izar bulunur. Yer yüzünde bilinmez, ama gök yüzünde bilinir. Allah’a yemin etse mutlaka yemini yerine gelir, haberiniz olsun. O’nun sağ omzunun altında beyaz ve parlak bir ben vardır. Bilesiniz ki kıyamet günü kullara, cennete girin diye seslenilirken, Üveys’e şöyle denir:

“-Sen dur ve şefaat et.

Allah Rebia ve Mudar kabileleri sayısınca insan hakkında ettiği şefaati kabul eder. Ey Ömer, Ey Ali!.. İkiniz onunla karşılaştığınız zaman sizin için Allah’tan bağışlanma dilemesini isteyin. Allah da sizi bağışlar.

Ravi der ki:

-Ömer ve Ali yirmi sene boyunca O’nu aradılar, ama rastlayamadılar. Vefat edeceği sene Ömer (r.a) Ebu Kubeys Dağına çıktı ve en yüksek sesiyle şöyle seslendi:

-Ey Yemenli Hacılar!.. Murad kabilesinden Üveys adlı biri var mıdır?..

Uzun sakallı ve yaşlı bir adam ayağa kalktı ve şöyle dedi:

-Biz Üveys kimdir bilmiyoruz, Ancak benim Üveys adında bir yeğenim var. O önemli biri değil, durumu da zayıftır, basit bir adamdır. Bu yüzden senin huzuruna çıkartmadık. Şu anda bizim develerimize bakıyor, bizim önde gelenlerimiz arasında hakir görülür.

Ömer:

-Onu kast etmiyormuş gibi görmezlikten geldi, şöyle dedi:

-Senin bu yeğenin nerede, benim aradığım kişi nerede!..

Adam:

-Evet, doğru söylüyorsun dedi.

Sonra Ömer :

-Nerede kalıyor?.. dedi.

-Arafat’ta, misvak ağaçlarının orada… dedi.

Ömer ve Ali derhal merkeplerine binerek Arafat’a gittiler. Baktılar ki bir ağacın dibinde namaz kılıyor. Develeri de etrafında otluyorlar. Merkeplerini bir yere bağlayarak onun yanına gittiler.

-Es-Selâmu aleyke ve Rahmetullâhi ve berekâtuhu… dediler.

Üveys namazını kısa tuttu. Bitirdikten sonra:

-Ve Aleykümüsselam ve Rahmetullâhi ve berekâtuh… dedi.

-Kimsin?.. dediler.

-Deve çobanı, kabilenin ücretlisi, dedi.

Dediler ki:

-Senin ne güttüğünü, ücretli olup olmadığını sormuyoruz. İsmin ne?

Dedi ki:

-Abdullah.

Dediler ki:

-Biliyoruz ki, göklerde ve yerde bulunan her kes Allah’ın kuludur. Annenin sana verdiği isim nedir?..

Dedi ki:

-Benden ne istiyorsunuz?.

Dediler ki:

-Hz. Muhammed (s.a.v) bize Üveys el Karani’yi vasfetti. Senin gözlerinin O’nun vasfettiği gibi ela, ve beyazının da kırmızıya çalan olduğunu gördük. Bize, senin sağ omzunun altında beyaz, parlak bir ben olduğunu da haber verdi. omzunu bize göster. Eğer böyle bir ben varsa o sensin.

Üveys omzunu açtı, orada ben olduğunu gördüler. Hemen onu öpmeye başladılar. Sonra dediler ki:

-Senin Üveys el Karani olduğuna şahitlik ederiz. Bizim için Allah’tan bağışlanma dile, bizi bağışlasın.

Dedi ki:

-Ne kendim için, ne de Adem oğullarından hiç kimse için özel olarak bağışlanma dilemem. Ancak, denizde ve karada bulunan tüm mümin erkek ve mümin kadınlar için, tüm Müslüman erkek ve Müslüman kadınlar için bağışlanma dilerim. Allah benim durumumu size gösterdi ve size tanıttı. Peki… siz kimsiniz?..

Ali (k.v.) dedi ki:

-Bu Müminlerin emiri Ömer’dir. Ben ise Ali b. Ebutalip’im.

Üveys derhal ayağa kalktı ve şöyle dedi:

-Esselmu aleyke yâ emirel müminin, ve rahmetullahi ve berekatuh.. ve senin de üzerine olsun Ebu Talib’in oğlu!.. Allah bu ümmetten dolayı sizi hayırla ödüllendirsin.

Dediler ki:

-Ve seni de Allah senden dolayı hayırla ödüllendirsin.

Ömer dedi ki:

-Yerinde bekle, Allah sana Rahmet etsin. Mekke’ye gideyim de sana bağış olarak yiyecek ve fazla olan giyeceklerimi getireyim. Burada buluşalım.

Dedi ki:

-Ey Müminlerin emiri. Seninle buluşamam, bu günden sonra beni tanıyacağını da sanmıyorum. Yiyeceği, giyeceği ne yapayım?.. Üzerimde bir izar ve yünden bir hırka olduğunu görmüyor musun?.. Sence bunları ne zamana kadar eskitirim? Develeri gütmeme karşılık dört dirhem aldım.. Sence onları ne zaman yiyebilirim ey müminlerin emiri!.. Benimle senin önünde dar bir geçit vardır. Oradan ancak zayıf, çelimsiz ve hafif kimseler geçebilir. Allah sana rahmet etsin.

Ömer onun bu sözlerini dinleyince kırbacını yere vurdu sonra yüksek bir sesle şöyle dedi:

-Keşke Ömer’in anası Ömer’i doğurmasaydı.. Keşke Ömer’in anası kısır olsaydı da ona gebe kalmasaydı. Bu sözleri ve içeriklerini kim tuta?..

Sonra Üveys yüksek bir sesle şöyle dedi:

-Ey Müminlerin emiri, sen bunları burada tut, ben de burada tutayım.

Derken Ömer geri döndü, Üveys’de develerini sürüp gitti. Kabileye develerini teslim etti, çobanlıktan ayrıldı. Allah’a kavuşuncaya kadar ibadetle meşgul oldu.(98,102)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 23.01.2007
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com