"Şeceretü'l Kevn" den Yansımalar

2. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Müellifi: Muhiddîn-i Arabî
Kitabın adı: Şeceretü’l Kevn  (Üstün İnsan)
Tercüme:
Abdülkadir Akçiçek
Naşir: Alperen Yayınları-ANKARA (Birinci Basım)

Şeyhu’l Ekber Muhiddîn İbn Arabî hazretlerinin (H.560 638/M.1164-1240) bir birinden değerli eserlerinden biri olan “Şeceretü’l Kevn’ den yansımalarla huzurlarınızda olmaktan mutluyuz.

Kur’an sırf O’nun tasdiki için nâzil oldu..

Kâinat Ağacı O’nun aşkına coştu.. Taştı.. Oynadı.. Sonra.. O’nda bulunanlar da harekete geçti.. Ama hepsi.. Renkler.. Ve bayramlıklar.. (50)

Allah-ü Teâla, yere ve semaya hitab etti ve:

-“İkiniz de, ister isteyerek, ister istemeyerek, gelin..” dedi.

Bunun üzerine onlar da:

-“İsteyerek geldik..” dediler.(41/14)

O’na, yani:

-“Geliniz..”

Emrine ilk icabet eden Kâbe oldu.. Bu yerden..

Semâdan ise.. Kâbe’nin tam hizasına gelen kısım..

Allah-ü Teâla, Adem (a.s.)’ın yaratılması için yeryüzünden bir avuç toprak aldıracağı zaman, Kâbe dışında kalan yerlerden de aldırdı.. Ve:

-Bu iyi, bu kötü..

Diye bir ayırma yapmadı.. İyisinden de aldı, kötüsünden de..

Ama Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin toprağı sadece Kâbe mevziinden alındı.

… Sonra  Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin toprağı ile, Adem’in ki birbirine karıştırıldı.

Böylece her ikisi de bir hamur haline geldi.

… Eğer Adem’in toprağına Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin toprağından bir katılma olmasaydı; Âdem (a.s.)’a icabet eden olmazdı..

Ve Allah-ü Teâla’nın :

-“ Ben sizin Rabbiniz değil miyim?..” (7/172)

Sualine müspet cevap verecek kudreti hiç kimse kendinde bulamazdı..

İşbu anlatılan mana, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin şu Hadis-i Şerifinde gizlidir:

-“Âdem su ile toprak arasında iken, ben Peygamberdim..” (53)

Onlara o şahadet günü sordu:

-“ Ben sizin Rabbiniz değil miyim?..” (7/172)

İşbu suale, çamurlarında o nübüvvet hamurundan karışmış olanlar he birden:

-Evet.. dediler. (54)

Vaktâki. O yüce Nebî (s.a.v.) İbrahim (a.s.) ‘ın sülbüne intikal eyledi: Ateş ona selam ve selamet oldu.

O yüce inci, İsmail sedefine girince, namına bir kurbanlık koç indi. (60)

Cesetteki akıl da, semadaki aya benzer.. Bazen artar, bazen eksilir..

O, önceleri küçücüktür.. Ki onun adı: Hilal’dir.. Ki bu, çocuğun çocukluk anındaki aklı gibidir..

Sonra artar.. Ayın tamam olup bedir halini aldığı gecelerdeki gibi.. (64)

-“Allah’ın muradı odur ki, sizden kiri gidere.. Ey Ehli Beyt..” (33/33)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bu Âyet-i Kerime için şöyle buyurdu:

-“Bu âyet hakkımızda nazil oldu.. Ben, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin.” (78)

Sana pek önemli bir ibadet olan namazı farz kıldı ve onda: Sair halkların yaptığı ibadetlerin tüm şeklini topladı..

Böylece: Ayakta duranların faziletini, rükû edenlerin faziletini, secde edenlerin faziletini sana ihsan eyledi..

Her varlığın özü olarak kast olunan mâna sensin.. (82)

Bunda büyük bir kader sırrı vardır..

Ve şeytanın kalması da, bu sırrın muhafazası için gereklidir..

Şöyle ki:

Âdem ve evladından günahlara dalıp giden olursa.. Hak yoldan kayar çıkarsa:

-“Ancak şeytan onları sapıttı..” (3/155)

Şayet bir kötü amel işleyen olursa:

-“İşte bu şeytanın amelidir..” (28/15)

Diyebilesin.. Ve kader sırrı da böylece ehli olmayanlardan korunmuş olsun. (89)

Bütün kâinatı bir ağaç olarak kabul ettiğimiz zaman, onun meyvesi Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz olur. Ve cevheri olur.. (99)

(Bir) Tüccar piyasaya bir mal çıkarmak istediği zaman, önce zihninde onu bir güzelce tasarlar.. Şeklini düşünür ve bir karara varır..

Onun bu tasarısı bir kumaş ve elbise olduğuna göre; önce onun bütün ilk hazırlıklarını ikmal eder..

Sonra onu bir dokumacıya verir, dokutur. Daha sonra biçtirir ve diktirir.

Daha sonra bir top yapar.. Gerekirse elbise haline getirir..

Bütün bu olanlar ne olursa olsun.. ilk tasavvurun aynıdır..

Neyi düşündü ise, meydana gelen onun dışında bir şey olamaz..

İşbu misal; Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin durumunu açık açık anlatır..

Ki O, her şeyden evveldir; ama Hazreti Hak’ta bir tasavvur olarak.. Ama zuhur olarak, yani cismi olarak hepsinden sonradır. (101)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin cismâniyetini ve beşeri durumunu insanlarla yapacağı mülâkat için yarattı.. Bir de suretlerin mukayesesi..

Allah-ü Teâla O’na öyle bir kuvvet verdi ki, onunla insanlara karşı çıka..

Ve.. Beşeri maddesi ile onlara kuvvet vere.. Onlarla beraber ola.. Onlara bir nümune-i imtisal ve bir gaye ola.

İşbu suretle onlara:

-“Ben de sizin gibi bir beşerim..” (18/110)

Diye ve onlarla ülfet (alışma, alışkanlık) ede.. Şekillerine büründüğünü ifade ede.

Yukarıda anlatılanın aksine onlara: Melekiyet, ruhaniyet ve nuraniyet durumu ile görülecek olsaydı.. İnsanlar O’na karşı çıkmaya takat getiremezlerdi.. Mukabeleye güçleri yetmezdi.

İşbu mana icabıdır ki Allah-ü Teâla:

-“Cinsinizden size bir Resûl gönderdik..” (9/118) buyurdu.

Allah-ü Teâla Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize … ruhani bir kuvvet de vermiştir.

Bunu vermesindeki hikmete gelince… :

Bunu ona nasip eyledi ki; Ruhani alemdekiler de O’nu müşahede edip göreler.. Keza, yüce, melekût alemindekiler de..

Böylece ruhaniler için de, tam bir bereket ve tam bir rahmet  ola.. Ve onlar da: O’nun mübarek cismini müşahede edeler.. (107,108)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 13.03.2007
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com