Müellifi:
Muhiddîn-i Arabî
Kitabın adı:
Şeceretü’l Kevn (Üstün İnsan)
Tercüme:
Abdülkadir Akçiçek
Naşir:
Alperen Yayınları-ANKARA (Birinci Basım)
Şeyhu’l Ekber
Muhiddîn İbn Arabî hazretlerinin (H.560
638/M.1164-1240) bir birinden değerli eserlerinden biri
olan “Şeceretü’l Kevn’ den yansımalarla
huzurlarınızda olmaktan mutluyuz.
Her kim Rabbına,
adım adım varılacağını sanarsa.. Hataya düşmüş olur..
Sonra.. Her kim
kendini, Hakk’ın cemaline karşı perdeli sanarsa.. O da,
nimetlerden mahrum kalır. (120)
(Cebrail) : Bu
arada ben, ezel meydanının evveline gitmek istedim.
Hatta o tarafa doğru yöneldim de.. Bir de ne göreyim:
Evvel, diye bir şey yok.
Âhirine döndüm..
Bir de ne göreyim: Evvel de, âhire karışık.. (121)
-Ey âşık, senin
istediğin öyle bir cemaldir ki; biz onu gizledik ve o:
Bir güzelliktir ki; biz onu perdeledik örttük..
O yüzü tek kişi
görecektir.
O, öyle bir
sevgilidir ki: O’nu biz seçtik.
O, öyle bir
yetimdir ki: O’nun mürebbisi biz olduk. (127)
(Arş) : Korkarım
ki: Bazı yalan söz edenler; bana, bazı aldanmışların
ettiği yersiz lakırdılar yüzünden Rabbım beni ateşe
atar.
Bütün bu hâle
sebep, bazı şaşkın kimselerin şaşkınlığı ve batıl
zannıdır.
Onlar sandılar
ki ben: Haddi ve hududu olmayan varlığı alırım. Heybeti
ve şekli bilinmeyen mukaddes zâtı taşırım. Keyfiyeti,
şekli bizce tamamen meçhul olan zâtı kuşatırım.
Yâ Muhammed,
hele bir bak; O ki, zâtı için bir hudut, sıfatları için
bir sayı yoktur. Benim gibi bir muhtaca nasıl muhtaç
olur. Bana nasıl yüklenir?.
Rahman ki, O’nun
bir ismidir. İstiva da, sıfatıdır, naatidir. (Na’t:
Medih ve senâ ederek, vasıflarını göstererek bir şeyi
anlatmak.) Gerek sıfatı, gerek naati O’nun zâtına
bağlıdır. O ki böyledir. Benimle nasıl bitişir? Ve nasıl
ayrılır?
Ne O, benden
ayrı bir parçadır. Ne de ben, O’nun dışında bir şeyim.
Yâ Muhammed,
O’nun izzetine yemin ederim ki, bir vuslat haliyle de
O’na yakın değilim. Sonra… O’ndan bir ayrılışta ayrı da
olamam. (133)
-Ey habibim, Ey
Muhammed… Şunları da duy. Elbet bu halk için bir sır
gerektir ki: İzhar edilmesi yasak ola… Ve bir an vardır
ki; onu yaymak ta yasak ola…
İşte… Öyle
buyurdu ve:
-“Kuluna
vahyedeceğini vahyetti…”
(53/10)
Mealinde bulunan
Âyet-i Kerimesi gereğince, onlar sır oldu… Ama, Allah ve
Rasûlü arasında. (144)
Şeytanın
hikâyesi!...
-(Rasûlullah’tan) sonra en çok kimlere buğuzlusun ve
sevmezsin?... diye sorulduğunda, Şeytan şunları anlattı:
-Muttaki bir
gence ki… Varlığını Allah yoluna vermiştir.
Bundan sonra
sual ve cevap aşağıdaki şekilde devam etti.
-Sonra kimi
sevmezsin?
-Kendisini
sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan alimi.
-Sonra?...
-Temizlik
işinde, yıkadığı yeri üç defa yıkamaya devam eden
kimseyi.
-Sonra?..
-Sabırlı olan
bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz, halinden
şikayet etmez.
-Peki.. bu
fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?..
-İhtiyacını
kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi
birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu
sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna
benzemez. Hasılı onun sabrını; halinden, tavrından
şikayet etmeyişinden anlarım.
-Sonra kim?..
-Şükreden
zengin.
-Peki, ama o
zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın?..
-Onu görürsem ki
aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor,
bilirim ki o şükreden bir zengindir.
Bu defa mevzuu
değiştirildi başka bir sual soruldu:
-Peki.. Ümmeti
Muhammed namaza kalkınca senin halin nice olur?
-Beni bir sıtma
tutar, titrerim.
-Neden böyle
olursun ya Lâin?..
-Çünkü bir kul
Allah için secde edince bir derece yükselir.
-Peki.. Oruç
tuttukları zaman nasıl olursun?..
-O zaman da
bağlanırım. Taa onlar iftar edinceye kadar.
-Peki.. Hacc
yaptıkları zaman nasıl olursun?..
-O zaman da
çıldırırım.
-Peki.. Ya
Kur’an okudukları zaman nasıl olursun?..
-O zaman da
eririm, tıpkı ateşten eriyen bir kurşun gibi..
-Peki.. Ya
sadaka verdikleri zaman halin nasıl olur?..
-Ha.. işte o
zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren bir
testere alır eline ve beni ikiye böler.
Sebebi soruldu:
-Neden böyle
testere ile ikiye biçilirsin ya Eba Mürre?..
-Onu da
anlatayım, dedi İblis:
-Çünkü sadakada
dört güzellik vardır:
1-Allah’u Teâlâ
sadaka verenin malına bereket ihsan eder.
2-O, sadaka
veren kimseyi halkına sevdirir.
3-Allah’u Teâlâ
onun verdiği sadakayı cehennemle arasında bir perde
yapar.
4-Allah’u Teâlâ
belayı, sıkıntıyı ve ahları ondan def eder.
Ashab hakkında
ona bazı sorular soruldu:
-Ebû Bekir için
ne dersin?
-İblis buna şu
cevabı verdi:
-O bana cahiliye
devrinde bile itaat etmedi… İslâm’a girdikten sonra
nasıl bana itaat eder?...
-Peki, Ömer b.
Hattab için ne dersin?
İblis buna da şu
cevabı verdi:
-Allah’a yemin
ederim ki, her gördüğüm yerde ondan kaçarım.
-Peki, Osman b.
Affan için ne dersin?
-Ondan utanırım…
Ham de çok… Nasıl ki, Rahman’ın melekleri de ondan
utanır…
-Peki, Ali b.
Ebû Talib için ne dersin?...
-Ah, onun elinden bir kurtulsam… O, kendi başına kalsa,
ben de kendi başıma kalsam. O beni bıraksa, ben de onu
bıraksam. Ben onu bırakırım ama O beni bırakmaz. |