"Şeceretü'l Kevn" den Yansımalar

3. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Müellifi: Muhiddîn-i Arabî
Kitabın adı: Şeceretü’l Kevn  (Üstün İnsan)
Tercüme:
Abdülkadir Akçiçek
Naşir: Alperen Yayınları-ANKARA (Birinci Basım)

Şeyhu’l Ekber Muhiddîn İbn Arabî hazretlerinin (H.560 638/M.1164-1240) bir birinden değerli eserlerinden biri olan “Şeceretü’l Kevn’ den yansımalarla huzurlarınızda olmaktan mutluyuz.

Her kim Rabbına, adım adım varılacağını sanarsa.. Hataya düşmüş olur..

Sonra.. Her kim kendini, Hakk’ın cemaline karşı perdeli sanarsa.. O da, nimetlerden mahrum kalır. (120)

(Cebrail) : Bu arada ben, ezel meydanının evveline gitmek istedim. Hatta o tarafa doğru yöneldim de.. Bir de ne göreyim: Evvel, diye bir şey yok.

Âhirine döndüm.. Bir de ne göreyim: Evvel de, âhire karışık.. (121)

-Ey âşık, senin istediğin öyle bir cemaldir ki; biz onu gizledik ve o: Bir güzelliktir ki; biz onu perdeledik örttük..

O yüzü tek kişi görecektir.

O, öyle bir sevgilidir ki: O’nu biz seçtik.

O, öyle bir yetimdir ki: O’nun mürebbisi biz olduk. (127)

(Arş) : Korkarım ki: Bazı yalan söz edenler; bana, bazı aldanmışların ettiği yersiz lakırdılar yüzünden Rabbım beni ateşe atar.

Bütün bu hâle sebep, bazı şaşkın kimselerin şaşkınlığı ve batıl zannıdır.

Onlar sandılar ki ben: Haddi ve hududu olmayan varlığı alırım. Heybeti ve şekli bilinmeyen mukaddes zâtı taşırım. Keyfiyeti, şekli bizce tamamen meçhul olan zâtı kuşatırım.

Yâ Muhammed, hele bir bak; O ki, zâtı için bir hudut, sıfatları için bir sayı yoktur. Benim gibi bir muhtaca nasıl muhtaç olur. Bana nasıl yüklenir?.

Rahman ki, O’nun bir ismidir. İstiva da, sıfatıdır, naatidir. (Na’t: Medih ve senâ ederek, vasıflarını göstererek bir şeyi anlatmak.) Gerek sıfatı, gerek naati O’nun zâtına bağlıdır. O ki böyledir. Benimle nasıl bitişir? Ve nasıl ayrılır?

Ne O, benden ayrı bir parçadır. Ne de ben, O’nun dışında bir şeyim.

Yâ Muhammed, O’nun izzetine yemin ederim ki, bir vuslat haliyle de O’na yakın değilim. Sonra… O’ndan bir ayrılışta ayrı da olamam. (133)

-Ey habibim, Ey Muhammed… Şunları da duy. Elbet bu halk için bir sır gerektir ki: İzhar edilmesi yasak ola… Ve bir an vardır ki; onu yaymak ta yasak ola…

İşte… Öyle buyurdu ve:

-“Kuluna vahyedeceğini vahyetti…” (53/10)

Mealinde bulunan Âyet-i Kerimesi gereğince, onlar sır oldu… Ama, Allah ve Rasûlü arasında. (144)

Şeytanın hikâyesi!...

-(Rasûlullah’tan) sonra en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?... diye sorulduğunda, Şeytan şunları anlattı:

-Muttaki bir gence ki… Varlığını Allah yoluna vermiştir.

Bundan sonra sual ve cevap aşağıdaki şekilde devam etti.

-Sonra kimi sevmezsin?

-Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan alimi.

-Sonra?...

-Temizlik işinde, yıkadığı yeri üç defa yıkamaya devam eden kimseyi.

-Sonra?..

-Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz, halinden şikayet etmez.

-Peki.. bu fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?..

-İhtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı onun sabrını; halinden, tavrından şikayet etmeyişinden anlarım.

-Sonra kim?..

-Şükreden zengin.

-Peki, ama o zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın?..

-Onu görürsem ki aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor, bilirim ki o şükreden bir zengindir.

Bu defa mevzuu değiştirildi başka bir sual soruldu:

-Peki.. Ümmeti Muhammed namaza kalkınca senin halin nice olur?

-Beni bir sıtma tutar, titrerim.

-Neden böyle olursun ya Lâin?..

-Çünkü bir kul Allah için secde edince bir derece yükselir.

-Peki.. Oruç tuttukları zaman nasıl olursun?..

-O zaman da bağlanırım. Taa onlar iftar edinceye kadar.

-Peki.. Hacc yaptıkları zaman nasıl olursun?..

-O zaman da çıldırırım.

-Peki.. Ya Kur’an okudukları zaman nasıl olursun?..

-O zaman da eririm, tıpkı ateşten eriyen bir kurşun gibi..

-Peki.. Ya sadaka verdikleri zaman halin nasıl olur?..

-Ha.. işte o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren bir testere alır eline ve beni ikiye böler.

Sebebi soruldu:

-Neden böyle testere ile ikiye biçilirsin ya Eba Mürre?..

-Onu da anlatayım, dedi İblis:

-Çünkü sadakada dört güzellik vardır:

1-Allah’u Teâlâ sadaka verenin malına bereket ihsan eder.

2-O, sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.

3-Allah’u Teâlâ onun verdiği sadakayı cehennemle arasında bir perde yapar.

4-Allah’u Teâlâ belayı, sıkıntıyı ve ahları ondan def eder.

Ashab hakkında ona bazı sorular soruldu:

-Ebû Bekir için ne dersin?

-İblis buna şu cevabı verdi:

-O bana cahiliye devrinde bile itaat etmedi… İslâm’a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?...

-Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin?

İblis buna da şu cevabı verdi:

-Allah’a yemin ederim ki, her gördüğüm yerde ondan kaçarım.

-Peki, Osman b. Affan için ne dersin?

-Ondan utanırım… Ham de çok… Nasıl ki, Rahman’ın melekleri de ondan utanır…

-Peki, Ali b. Ebû Talib için ne dersin?...

-Ah, onun elinden bir kurtulsam… O, kendi başına kalsa, ben de kendi başıma kalsam. O beni bıraksa, ben de onu bıraksam. Ben onu bırakırım ama O beni bırakmaz.

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 20.03.2007
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com