"Şeceretü'l Kevn" den Yansımalar

4. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Müellifi: Muhiddîn-i Arabî
Kitabın adı: Şeceretü’l Kevn  (Üstün İnsan)
Tercüme:
Abdülkadir Akçiçek
Naşir: Alperen Yayınları-ANKARA (Birinci Basım)

Şeyhu’l Ekber Muhiddîn İbn Arabî hazretlerinin (H.560 638/M.1164-1240) bir birinden değerli eserlerinden biri olan “Şeceretü’l Kevn’ den yansımalarla huzurlarınızda olmaktan mutluyuz.

İblis şöyle dedi:

-Heyhat, heyhat!.. Ümmeti Muhammed’in saadeti nerede? Ben o belli vakte kadar diri kaldıkça, siz ümmeti Muhammed için nasıl ferah duyarsınız?...

Ben onları kan mecralarına girerim, etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler.

Beni yaratan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim ki, onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini… Ümmilerini ve okumuşlarını… Fâcirlerini ve âbidlerini…  Hâsılı bunların hiç biri elimden kurtulamaz.

Fakat… Allah’ın hâlis kullarını… Evet, bunları azdıramam.

Bunun üzerine soruldu:

-Sana göre ihlâs sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?

Bu suale İblis şu cevabı verdi:

-Bir kimse ki dirhemini ve dinarını sever… O Allah için bir ihlâsa sahip değildir.

Bir kimseyi görürsem ki, dirhemini ve dinarını sevmez, övülmekten, methedilmekten hoşlanmaz… Bilirim ki o ihlas sahibidir. Hemen onu bırakır kaçarım.

Bir kul malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir.

Bilmez misiniz ki, mal sevgisi büyük günahların en büyüğüdür.

Bilmez misiniz ki, baş olma  sevgisi yine günahların en büyükleri arasındadır.

İblis anlatmaya devam etti:

-Bilmez misiniz, benim yetmişbin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir.

Sonra… o çocuğumla birlikte yine yetmişbin tane şeytan vardır.

Onların bir kısmını ulemâya gönderirim.

Bir kısmını gençlere yollarım.

Bir kısmını da meşâyihe saldım.

Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat ettim.

Gençlere gelince, aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.

Çocuklara gelince, onlarla da, bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.

Bizimkilerin bir kısmını da âbidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.

Onlar, bunların yanına girer, halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne, hep dolaşıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki, başlarlar sebeplerden herhangi birine sövmeye.

İşte böylece onlardan ihlâsı alırım. Onlar bu halleri ile yaptıkları ibadeti ihlassız yaparlar gayrı. Ama, bu hallerinin farkında olmazlar.

İblis bundan sonra aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti, ve şöyle dedi:

-Rahip Basisa tam yetmiş yıl ihlas ile Allah’a ibadet etti.

Bu ibadetlerin sonunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki, her dua ettiği hasta , duası bereketiyle şifayap oluyordu.

Onun peşine takıldım, hiç bıkmadım… Zina etti, katil oldu, sonunda da küfre girdi.

Bu o kimsedir ki, Allah-ü Teâlâ aziz kitabında onu şöyle anlatır:

-“…Şeytanın hali gibidir ki, o insana:

-Kafir ol...

Dedi… Vatkâ ki o kâfir oldu, bu defa ona şöyle dedi:

-Ben senden uzağım…

Ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (59/16)

İblis bundan sonra bazı kötü huyların üzerinde durdu ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı…

Namaz:

-Namazı an be an tehir edene gelince, onu da anlatayım.

O her ne zaman ki namaza kalkmak ister, tutarım, ona vesvese veririm.

Derim ki:

-Henüz vakit var, sen de meşgulsün, hele şimdilik işine bak, sonra kılarsın.

Böylece o vaktinin dışında namazını kılar, ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.

Şayet o kimse beni mağlup ederse, ona insan şeytanlarından birini yollarım, böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar.

O bunda da beni mağlup ederse, bu sefer onun hesabını namazda görmeye bakarım. O namazın içinde iken:

-Sağa bak, sola bak…

Derim. O da bakar. O ki öyle yaptı… Yüzünü okşar, alnından öperim. Bundan sonra ona:

-Sen ebedi yaramaz bir iş yaptın.

Derim ve böylece onun huzurunu bozarım.

Her kim namazda sağa sola çokça bakarsa, Allah onun namazını kabul etmez,  yüzüne atar.

Bunda da ona mağlup olursam, yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına giderim ve ona, çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da başlar namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi…

Bu işi ona yaptırmakta da başarı kazanamazsam, bu sefer cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım.

Orada onun başına bir gem takarım, başını imamdan evvel rükûdan ve secdeden kaldırırım. İmamdan evvel de rükû ve secde yaptırırım.

İşte… O böyle yaptığı için kıyamet günü Allah onun başını eşek başına çevirir.

O kimse bunda da beni yenerse, bu defa ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o, beni tespih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.

Bunda da ona mağlup olursam, bu sefer ona tekrar giderim, namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye başlar.

Şayet o bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa, onun içine küçük bir şeytan girer, dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır.

İşte… Bundan sonra o kimse, hep bize itaat eder, sözümüzü dinler, dediklerimizi yapar.

Şeytan bundan sonra konuşmasına devam etti:

-Ben onlara ne tuzaklar kurarım, ne tuzaklar!..

Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim, namazı bırakmalarını emrederim ve onlara derim ki:

-Namaz size göre değil, o Allah’ın âfiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.

Sonra da hastalara giderim:

-Namaz kılmayı bırak.

Derim… Çünkü Allah-ü Teâlâ:

-“Hastalara zorluk yok…” (24/61)

Buyurdu. İyi olduğun zaman çokça kılarsın.

Ve böylece o namazı bırakır. Hatta küfre de girebilir.

Şayet o hastalığında namazını terk ederek giderse, Allah’ın huzuruna çıkarken Allah-ü Tealayı öfkeli bulur.

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 27.03.2007
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com