Müellifi:
Muhiddîn-i Arabî
Kitabın adı:
Şeceretü’l Kevn (Üstün İnsan)
Tercüme:
Abdülkadir Akçiçek
Naşir:
Alperen Yayınları-ANKARA (Birinci Basım)
Şeyhu’l Ekber
Muhiddîn İbn Arabî hazretlerinin (H.560
638/M.1164-1240) bir birinden değerli eserlerinden biri
olan “Şeceretü’l Kevn’ den yansımalarla
huzurlarınızda olmaktan mutluyuz.
İblis şöyle
dedi:
-Heyhat,
heyhat!.. Ümmeti Muhammed’in saadeti nerede? Ben o belli
vakte kadar diri kaldıkça, siz ümmeti Muhammed için
nasıl ferah duyarsınız?...
Ben onları kan
mecralarına girerim, etlerine karışırım. Ama onlar,
benim bu halimi göremez ve bilemezler.
Beni yaratan ve
baas gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim
ki, onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini…
Ümmilerini ve okumuşlarını… Fâcirlerini ve âbidlerini…
Hâsılı bunların hiç biri elimden kurtulamaz.
Fakat… Allah’ın
hâlis kullarını… Evet, bunları azdıramam.
Bunun üzerine
soruldu:
-Sana göre ihlâs
sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?
Bu suale İblis
şu cevabı verdi:
-Bir kimse ki
dirhemini ve dinarını sever… O Allah için bir ihlâsa
sahip değildir.
Bir kimseyi
görürsem ki, dirhemini ve dinarını sevmez, övülmekten,
methedilmekten hoşlanmaz… Bilirim ki o ihlas sahibidir.
Hemen onu bırakır kaçarım.
Bir kul malı ve
övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı
kaldığı müddet, o size vasfını yaptığım kimseler
arasında bana en çok itaat edendir.
Bilmez misiniz
ki, mal sevgisi büyük günahların en büyüğüdür.
Bilmez misiniz
ki, baş olma sevgisi yine günahların en büyükleri
arasındadır.
İblis anlatmaya
devam etti:
-Bilmez misiniz,
benim yetmişbin tane çocuğum var. Bunların her birini
bir başka yere tayin etmişimdir.
Sonra… o
çocuğumla birlikte yine yetmişbin tane şeytan vardır.
Onların bir
kısmını ulemâya gönderirim.
Bir kısmını
gençlere yollarım.
Bir kısmını da
meşâyihe saldım.
Bir kısmını da
ihtiyar kadınlara musallat ettim.
Gençlere
gelince, aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla
gayet iyi geçiniriz.
Çocuklara
gelince, onlarla da, bizimkiler istedikleri gibi
birlikte oynarlar.
Bizimkilerin bir
kısmını da âbidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da
zahidlerin.
Onlar, bunların
yanına girer, halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne,
hep dolaşıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki, başlarlar
sebeplerden herhangi birine sövmeye.
İşte böylece
onlardan ihlâsı alırım. Onlar bu halleri ile yaptıkları
ibadeti ihlassız yaparlar gayrı. Ama, bu hallerinin
farkında olmazlar.
İblis bundan
sonra aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti,
ve şöyle dedi:
-Rahip Basisa
tam yetmiş yıl ihlas ile Allah’a ibadet etti.
Bu ibadetlerin
sonunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki, her dua
ettiği hasta , duası bereketiyle şifayap oluyordu.
Onun peşine
takıldım, hiç bıkmadım… Zina etti, katil oldu, sonunda
da küfre girdi.
Bu o kimsedir
ki, Allah-ü Teâlâ aziz kitabında onu şöyle anlatır:
-“…Şeytanın hali
gibidir ki, o insana:
-Kafir ol...
Dedi… Vatkâ ki o
kâfir oldu, bu defa ona şöyle dedi:
-Ben senden
uzağım…
Ben âlemlerin
Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
(59/16)
İblis bundan
sonra bazı kötü huyların üzerinde durdu ve onların her
birinden nasıl istifade ettiğini anlattı…
Namaz:
-Namazı an be an
tehir edene gelince, onu da anlatayım.
O her ne zaman
ki namaza kalkmak ister, tutarım, ona vesvese veririm.
Derim ki:
-Henüz vakit
var, sen de meşgulsün, hele şimdilik işine bak, sonra
kılarsın.
Böylece o
vaktinin dışında namazını kılar, ve bu sebepten onun
kıldığı namaz yüzüne atılır.
Şayet o kimse
beni mağlup ederse, ona insan şeytanlarından
birini yollarım, böylece onu vaktinde namaz kılmaktan
alıkoyar.
O bunda da beni
mağlup ederse, bu sefer onun hesabını namazda görmeye
bakarım. O namazın içinde iken:
-Sağa bak, sola
bak…
Derim. O da
bakar. O ki öyle yaptı… Yüzünü okşar, alnından öperim.
Bundan sonra ona:
-Sen ebedi
yaramaz bir iş yaptın.
Derim ve böylece
onun huzurunu bozarım.
Her kim namazda
sağa sola çokça bakarsa, Allah onun namazını kabul
etmez, yüzüne atar.
Bunda da ona
mağlup olursam, yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına
giderim ve ona, çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da
başlar namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun
gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi…
Bu işi ona
yaptırmakta da başarı kazanamazsam, bu sefer cemaatle
namaz kılarken onun yanına varırım.
Orada onun
başına bir gem takarım, başını imamdan evvel rükûdan ve
secdeden kaldırırım. İmamdan evvel de rükû ve secde
yaptırırım.
İşte… O böyle
yaptığı için kıyamet günü Allah onun başını eşek başına
çevirir.
O kimse bunda da
beni yenerse, bu defa ona namazda parmaklarını
çıtlatmasını emrederim. Böylece o, beni tespih
edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya
muvaffak olursam.
Bunda da ona
mağlup olursam, bu sefer ona tekrar giderim, namaz
içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye
başlar.
Şayet o bu
esneme esnasında elini ağzına kapamazsa, onun içine
küçük bir şeytan girer, dünya hırsını ve dünyevi
bağlarını çoğaltır.
İşte… Bundan
sonra o kimse, hep bize itaat eder, sözümüzü dinler,
dediklerimizi yapar.
Şeytan bundan
sonra konuşmasına devam etti:
-Ben onlara ne
tuzaklar kurarım, ne tuzaklar!..
Miskinlerine,
çaresizlerine ve zavallılarına giderim, namazı
bırakmalarını emrederim ve onlara derim ki:
-Namaz size göre
değil, o Allah’ın âfiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği
kimseler içindir.
Sonra da
hastalara giderim:
-Namaz kılmayı
bırak.
Derim… Çünkü
Allah-ü Teâlâ:
-“Hastalara
zorluk yok…”
(24/61)
Buyurdu. İyi
olduğun zaman çokça kılarsın.
Ve böylece o
namazı bırakır. Hatta küfre de girebilir.
Şayet o hastalığında namazını terk ederek giderse,
Allah’ın huzuruna çıkarken Allah-ü Tealayı öfkeli bulur.
|