Eserin adı
: Sırr’ül-Esrar
(Ötelerden
Haber)
Müellifi : ABDULKADİR GEYLÂNİ (K.S.)
(1077-1165)
Mütercim
: Abdulkadir AKÇİÇEK
Yayınlayan
: Bahar Yayınları – İstanbul / 0212 518 26 26
Yansıtan
: Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
-Müminler
onlara denir ki: Allah anıldığı zaman kalbleri titrer.
(Enfal-2) (57)
Sırrın
temizliğine gelince, o da Allah’ın zatından gayrı
işlerden beri durmaktır. Ve onun sevgisini kalbe
yerleştirmektir. (57)
VAV:
Velâyet hali olarak anlatılır. Bu hal, iç alemin
safiyeti üzerine düzenlidir. (57)
FA:
Fenâ –yokluk- makamıdır. İlahi sıfatlar arasında eriyip
gitmektir. Beşeri sıfatlar gidince yerini EHADİYET
sıfatı alır. (59)
Hangi iş olursa
olsun, Allah için yapılmıyorsa şirktir. Sahibini helak
eder. (59)
Sonradan olan
bir varlık, ezeli var’la birleşince ona Vücud
düşünülemez. (59)
-Allah, size
nasıl hidayet ettiyse onu öyle anınız.
(Bakara-198) (60)
Kalbin zikri;
kendi özünde, celal ve cemal sıfatlarının tecellisini
duymaktır.
Ruhla yapılan
zikrin
neticesi; Allah-ü Teâlânın celal ve cemal sıfatının
nurani tecellisine ermeyi nasip eder..
Sır aleminden
yapılan zikir,
ilahi sırların murakabesine götürür.
Hafi zikir;
güçlü padişahın katında, doğruluk otağında olan;
EHADİYET zatından parlayan nurları görmeye götürür…
Gizlinin
gizlisi
adı verilen zikre gelince, o da, Hakk’el – Yakîn,
makamının hakikatine ermeyi sağlar.
Şu iyi
bilinmelidir ki, bu gizlinin gizlisi; HAFİYYÜL AHFA
tabir edilen hale Allah-ü Teâlâdan başkası muttali
olamaz. (61)
Efendimiz
(s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
-Dünya,
âhiret ehline haramdır.
Âhiret, dünya
ehline haramdır.
Dünya ve
âhiret, Allah-ü Teâlânın zâtını arzu edenlere haramdır.
(62)
Efendimiz
(s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
-Nebîler ve
velîler; evlerinde namaz kıldıkları gibi, kabirlerinde
de kılarlar.
(63)
Efendimiz
(s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
-İlim tahsili
içinde iken ölen kimseye, Allah kabrinde iki melek memur
eder; onlar taa kıyamet gününe kadar marifet ilmini
öğretirler.. O kimse kabrinden kalkarken; âlim, ârif
olarak kalkar.
(64)
Efendimiz
(s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
-Bir çok
kimseler ölürken cahil ölür, ama kabrinden âlim ve ârif
olarak kalkar. Bir çok kimseler de âlim olarak ölür, ama
kabrinden cahil, fasık ve müflis olarak kalkar.
(64)
Efendimiz
(s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
-İyi işin; iyi
bir şey üzerine yapılası iyi olur. Kötü şeyin kötü şey
üzerine yapılması fesat olur.
(65)
Her kim bu
âlemde sıfat tecellisine ererse, öbür âlemde şekilsiz
olarak zâtını görür. (66)
Aslında KUR’AN-I
Azim’i Efendimiz (s.a.v.) dilden vasıtasız olarak
almıştı. Cebrâil’in sonradan getirmesi, bazı maslahat
icabı idi; ki, bunda umumi bir fayda vardır. Bilhassa
kâfir ve münafıkların meydana çıkması.
Efendimize
Kur’an’ın vasıtasız verildiğini şu Âyet-i Kerîme beyan
eder:
-Sen, kati
olarak bil ki; Kur’an’ı, HAKİM ve ALİM zatın katından
aldın.
(Neml-6)
Efendimiz
(s.a.v.); Cibril Kur’an’ı getirmeden alacağı yerden
vahyini almıştı. Bu hikmete binaen; Cibril
vahyi tebliğ ederken, Efendimiz (s.a.v.) daha önce
kalbinde bulurdu. Ve daha önce okurdu… Bundandır
ki, şu âyet-i Kerime nazil oldu:
-Vahyi tamam
almadan acele ile Kur’an’ı okumaya başlama.
(Taha-114) (67)
Her ne olursa
olsun, bu alemin yaratılışından kasd; o gizli hazinenin
keşfidir. (68)
Sûret bir
aynadır. Görünen ne aynadır; ne de gören…
anla… çünkü o sır aleminin özleridir. Ki bunlar sıfat
aleminde olmaktadır. (69)
Efendimiz
(s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
-Ben Allah’tan,
müminler de bendendir.
(69)
-Allah’ın
kulları onlardır ki, bir hata işledikleri zaman, ya da
nefislerine zulmettikte, Allah’ı hatırlar ve günahlarına
bağış talebinde bulunurlar. GÜNAHLARI ALLAH’TAN BAŞKA
KİM BAĞIŞLAYABİLİR Kİ?..
(Âl-i İmran- 135) (75)
İnsan diğer
eşya hilafına, bütün isimlerin zuhur yeridir. İnsan
dışında kalan eşya, tek yönlü yaratılmıştır. (77)
İnsan kâinatın
ulvî ve suflî özelliklerini benliğinde topladığına göre,
gerek enbiyâ, gerek evliya hatadan beri olamaz. Ancak
peygamberler; Nübüvvet ve Risaleti uhdelerine aldıktan
sonra büyük günahlardan masumdur. Küçük hatalardan
değil… Evliya zümresi masum değildir.
Derler ki:
-Evliya
zümresi, tam kemâle erdikten sonra, büyük günahlardan
mahfuzdur. (77)
-Affı al,
iyilik için emir ver. Bilmezlerden kaç.
(A’raf-199)
“Affı al…”
emri, yalnız Efendimiz (s.a.v.) ‘ e değildir. Bu emir
umumi bir mana taşır. Bütün MUHAMMED (s.a.v.) ümmetine
şamildir. Bir sultan, emrini tebliğe memur bir valisine;
“şu işi şöyle yap…” derse, o valinin eli altında bulunan
tüm ülkeler o şeyi yapmaya memurdur. İsterse emir,
yalnız o zâta olsun.
“Affı al…” emri
üzerine bu FAKİR şerh vermek ister. “Al” demek; onu
daima huy edin, demektir. Her kim af sıfatı ile
huylanırsa, Allah-ü Teâlânın isimlerinden biri ile isim
almış olur. O isim ise “AVF” dır. Bir âyet-i kerimede
şöyle buyurulur :
-Affeden ve
ıslâh olan kimsenin mükâfatını bizzat Allah verir.
(Şura-40) (79)
|