A.K. GEYLANİ Hz. - SIRR’ÜL ESRAR'dan “Yansımalar”

3. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Eserin adı     : Sırr’ül-Esrar

                     (Ötelerden Haber)

Müellifi         : ABDULKADİR GEYLÂNİ (K.S.) (1077-1165)

Mütercim      : Abdulkadir AKÇİÇEK

Yayınlayan    : Bahar Yayınları – İstanbul / 0212 518 26 26

Yansıtan       : Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

-Müminler onlara denir ki: Allah anıldığı zaman kalbleri titrer. (Enfal-2) (57)

Sırrın temizliğine gelince, o da Allah’ın zatından gayrı işlerden beri durmaktır. Ve onun sevgisini kalbe yerleştirmektir. (57)

VAV: Velâyet hali olarak anlatılır. Bu hal, iç alemin safiyeti üzerine düzenlidir. (57)

FA: Fenâ –yokluk- makamıdır. İlahi sıfatlar arasında eriyip gitmektir. Beşeri sıfatlar gidince yerini EHADİYET sıfatı alır. (59)

Hangi iş olursa olsun, Allah için yapılmıyorsa şirktir. Sahibini helak eder. (59)

Sonradan olan bir varlık, ezeli var’la birleşince ona Vücud düşünülemez. (59)

-Allah, size nasıl hidayet ettiyse onu öyle anınız. (Bakara-198) (60)

Kalbin zikri; kendi özünde, celal ve cemal sıfatlarının tecellisini duymaktır.

Ruhla yapılan zikrin neticesi; Allah-ü Teâlânın celal ve cemal sıfatının nurani tecellisine ermeyi nasip eder..

Sır aleminden yapılan zikir, ilahi sırların murakabesine götürür.

Hafi zikir; güçlü padişahın katında, doğruluk otağında olan; EHADİYET zatından parlayan nurları görmeye götürür…

Gizlinin gizlisi adı verilen zikre gelince, o da, Hakk’el – Yakîn, makamının hakikatine ermeyi sağlar.

Şu iyi bilinmelidir ki, bu gizlinin gizlisi; HAFİYYÜL AHFA tabir edilen hale Allah-ü Teâlâdan başkası muttali olamaz. (61)

Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:

-Dünya, âhiret ehline haramdır.

 Âhiret, dünya ehline haramdır.

 Dünya ve âhiret, Allah-ü Teâlânın zâtını arzu edenlere haramdır. (62)

Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:

-Nebîler ve velîler; evlerinde namaz kıldıkları gibi, kabirlerinde de kılarlar. (63)

Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:

-İlim tahsili içinde iken ölen kimseye, Allah kabrinde iki melek memur eder; onlar taa kıyamet gününe kadar marifet ilmini öğretirler.. O kimse kabrinden kalkarken; âlim, ârif olarak kalkar. (64)

Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:

-Bir çok kimseler ölürken cahil ölür, ama kabrinden âlim ve ârif olarak kalkar. Bir çok kimseler de âlim olarak ölür, ama kabrinden cahil, fasık ve müflis olarak kalkar. (64)

Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:

-İyi işin; iyi bir şey üzerine yapılası iyi olur. Kötü şeyin kötü şey üzerine yapılması fesat olur. (65)

Her kim bu âlemde sıfat tecellisine ererse, öbür âlemde şekilsiz olarak zâtını görür. (66)

Aslında KUR’AN-I Azim’i Efendimiz (s.a.v.) dilden vasıtasız olarak almıştı. Cebrâil’in sonradan getirmesi, bazı maslahat icabı idi; ki, bunda umumi bir fayda vardır. Bilhassa kâfir ve münafıkların meydana çıkması.

Efendimize Kur’an’ın vasıtasız verildiğini şu Âyet-i Kerîme beyan eder:

-Sen, kati olarak bil ki; Kur’an’ı, HAKİM ve ALİM zatın katından aldın. (Neml-6)

Efendimiz (s.a.v.); Cibril Kur’an’ı getirmeden alacağı yerden vahyini almıştı. Bu hikmete binaen; Cibril vahyi tebliğ ederken, Efendimiz (s.a.v.) daha önce kalbinde bulurdu. Ve daha önce okurdu… Bundandır ki, şu âyet-i Kerime nazil oldu:

-Vahyi tamam almadan acele ile Kur’an’ı okumaya başlama. (Taha-114) (67)

Her ne olursa olsun, bu alemin yaratılışından kasd; o gizli hazinenin keşfidir. (68)

Sûret bir aynadır. Görünen ne aynadır; ne de gören… anla… çünkü o sır aleminin özleridir. Ki bunlar sıfat aleminde olmaktadır. (69)

Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:

-Ben Allah’tan, müminler de bendendir. (69)

-Allah’ın kulları onlardır ki, bir hata işledikleri zaman, ya da nefislerine zulmettikte, Allah’ı hatırlar ve günahlarına bağış talebinde bulunurlar. GÜNAHLARI ALLAH’TAN BAŞKA KİM BAĞIŞLAYABİLİR Kİ?.. (Âl-i İmran- 135) (75)

İnsan diğer eşya hilafına, bütün isimlerin zuhur yeridir. İnsan dışında kalan eşya, tek yönlü yaratılmıştır. (77)

İnsan kâinatın ulvî ve suflî özelliklerini benliğinde topladığına göre, gerek enbiyâ, gerek evliya hatadan beri olamaz. Ancak peygamberler; Nübüvvet ve Risaleti uhdelerine aldıktan sonra büyük günahlardan masumdur. Küçük hatalardan değil… Evliya zümresi masum değildir.

Derler ki:

-Evliya zümresi, tam kemâle erdikten sonra, büyük günahlardan mahfuzdur. (77)

-Affı al, iyilik için emir ver. Bilmezlerden kaç. (A’raf-199)

“Affı al…” emri, yalnız Efendimiz (s.a.v.) ‘ e değildir. Bu emir umumi bir mana taşır. Bütün MUHAMMED (s.a.v.) ümmetine şamildir. Bir sultan, emrini tebliğe memur bir valisine; “şu işi şöyle yap…” derse, o valinin eli altında bulunan tüm ülkeler o şeyi yapmaya memurdur.  İsterse emir, yalnız o zâta olsun.

“Affı al…” emri üzerine bu FAKİR şerh vermek ister. “Al” demek; onu daima huy edin, demektir. Her kim af sıfatı ile huylanırsa, Allah-ü Teâlânın isimlerinden biri ile isim almış olur. O isim ise “AVF” dır. Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur :

-Affeden ve ıslâh olan kimsenin mükâfatını bizzat Allah verir. (Şura-40) (79)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 11.03.2008
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com