A.K. GEYLANİ Hz. - SIRR’ÜL ESRAR'dan “Yansımalar”

4. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Eserin adı     : Sırr’ül-Esrar

                     (Ötelerden Haber)

Müellifi         : ABDULKADİR GEYLÂNİ (K.S.) (1077-1165)

Mütercim      : Abdulkadir AKÇİÇEK

Yayınlayan    : Bahar Yayınları – İstanbul / 0212 518 26 26

Yansıtan       : Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

…Nimetlere bağlanıp kalanlar, eşyanın gerçek yüzünü görmekten mahrum kaldılar. Ama, hal ehli, irfan sahibi ve gerçek fakr halini tadanlar hepsinden kaçtı. Hakikat âlemine erdiler, yakınlığı buldular ve Allah-ü Teâlânın zatından gayrı hiçbir şeyle meşgul olmadılar. Allah-ü Teâlânın:

-Allah’a kaçınız…

Emrine uydular. Ayrıca Efendimiz (s.a.v.) ‘in buyurduğu gibi:

-Dünya ve âhiret Allah’ı arayana haramdır. (81)

Derler ki:

-Dünya bir yaratıktır, bizler de yaratıldık, ikimiz de bir yaratıcıya, sahibe muhtacız. Muhtaç, muhtaçtan nasıl bir talepte bulunur?.. Bu durumda yaratılmışa gerekir ki, yaratanı araya!.. (82)

Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:

-Fakirlik –varlıksız olmak- övüncemdir; ben onunla övünürüm.

Burada anlatılan fakirlik hali; dünyalık yoksulu olan, mâlum kimseler anlamına gelmez. Asıl manası Allah-ü Teâlânın zatından gayrı her şeyi terk edip, ihtiyaçlarını Allah-ü Teâlâya arz etmektir. Dünya ve ahirete ait bütün nimetleri terk etmektir.

Bu anlatılan halden murat, Allah-ü Teâlânı zatında yok olmayı gösterir. Şöyle ki:

Nefsinde, nefsi için hiçbir şey olmaya… Ve ondan başkası kalbinde yer almaya… Bunu Allah-ü Teâlâ şu Kudsî hadisinde ne kadar güzel ifade eder:

-Ben; semama, arzıma sığmam; ama mümin kulumun kalbine sığarım. (82)

-Arş ve çevresinde olanlar, irfan sahibinin kalbindeki köşelerden birine konsa, bir ağırlık duymaz. (Bayezid-i Bistami) (83)

Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:

-Fakirlik iki cihanda yüz karasıdır. (85)

Efendimiz (s.a.v.) Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:

-Her kim abdestini tazelerse, Allah onun iman nurunu parlatır, yeniler.

-Abdest üstüne abdest; nur üstüne nurdur.

Zahirde alınan abdest bozulunca tazelenir.

Manevi abdestin bozulduğu da olur. O; kötü işler ve düşük huylarla bozulur.

Manevi abdesti bozanlar arasında; büyüklük satmayı, kendini beğenmiş olmayı, gıybeti, koğuculuğu, bühtan atmayı, yalanı… saymak kabildir. Ayrıca gözün, kulağın, elin, ayağın, yaptığı hatalar da bu meyanda sayılabilir. Çünkü Efendimiz (s.a.v.):

-Bu gözler zina eder… buyurmuşlardır. (86)

Zahirde alınan abdestin zamanı muayyendir. Güne, geceye bağlıdır. İç alemin, yani batın aleminin abdesti ise ömür boyuncadır. Buradaki ömürden murad, dünya ve ahiret ömrüdür, dolayısıyla sonsuzdur. Zaten bu hayatın ötesindeki ömrün sonu yoktur. (87)

Namazın tarikat âlemindeki manası: Kalbin sonsuz huzurda kalmasını temindir. (87)

Bir kimse namazda; kalbini asıl namazdan gafil kılarsa, öbür namazı da fesad olur. Bu fesad meydana gelince bütün duyguların namaz huzuru bozulur. Bu sözümüz şu Hadis-i Şerif teyid eder:

-Namaz, ancak kalb huzuru ile olur. 

Çünkü namaz kılan yaratanı ile münacaat eder. Münacaatın insan varlığındaki yerine gelince; kalbdir. Kalb gafil olunca, kılınan namazın manevi değeri ölür. Zahirdeki duyguların da namazdan alacakları huzur kaybolur. Çünkü, kalb asıldır, geri kalan ona tabi olur. Bunu da şu Hadis-i Şeriften anlamaktayız:

-Ademoğlunun cesedinde bir et parçası bulunur; o iyilik bulunca, bütün ceset salaha erer. O kötü olunca; bütün varlık iyiliğini yitirir. Ayık olunuz; o et parçası Kalbdir. (88)

Şeriat namazı vakitlere bağlıdır. Bir gün ve gece içinde beş vakit olarak kılınır. Sünnet olan bu namaz gösterişe kapılmadan, mescitte cemaatle kılınmalıdır. İmama uymalı, kıbleye dönmeli, duysunları terk etmeli, böylece namazı eda etmeli.

Tarikat namazının zamanı sonsuzdur. Ömür boyu devam eder. Onun mescidi Kalbdir. Cemaatine gelince; iç aleminin dili ile TEVHİD isimlerini okumaya devam eden Batıni kuvvetlerdir. İmamı ise; kalbde bulunan şevktir. Kıblesi Hz. EHADİYET’tir. Ve samediyet cemâlidir. Asıl hakiki kalb bu namazı kılabilendir. Böyle olan kalb ve ruh namazla meşguldür. Kalb; ne ölür, ne de uyur. Uykuda ve ayıkta o böylece vazifesine devam eder.

Kalb namazı onun hayatı ile olur. Orada ne ses, ne kıyam, ne oturmak var. (88,89)

Efendimiz (s.a.v.) Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:

-Peygamberler ve veliler hayatlarında evlerinde olduğu gibi, kabirlerinde de namaz kılarlar. (89)

Şeriat namazı ile tarikat namazı birleşmediği takdirde, noksan olur. Ecri sadece derece getirir. İlahi varlık âleminde yakınlık bulamaz. (89)

Efendimiz (s.a.v.) Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:

-Mümin Allah’ın nuru ile bakar.

-Âlim nakış yapar, ârif ise parlatır. (90)

Şeriat hükümlerine göre verilen zekat; dünya kazancından, malum had dünyalığa sahip olduktan sonra, muayyen bir şeyi, her yıl ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktır.

Tarikattaki zekata gelince; o da ahirete ait kazançtan verilir. O, ahiret fakirlerine ve ona muhtaç olanlara dağıtılır. (92)

Onların bu cömertliği o kadar ileri gider ki, hiçbiri için kendine has varlık kalmaz. Ne bir sevabı, ne de bir iyilikleri kalır.

Bu yola giren zatın varlığı kalmaz, iflas halini yaşar. Çünkü cömerttir. Allah-ü Teâlâ cömert kişiyi, iflas edeni sever. Efendimiz (s.a.v.) bunu şöyle anlattı:

-Müflis, iki cihanda Allah’ın emanetindedir.

Zekatın bir başka manası da, nefsin temizliğidir. Nefis; nefsâni sıfatlardan pak olura, zekat manevi değerini bulur. (93)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 18.03.2008
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com