Eserin adı
: Sırr’ül-Esrar
(Ötelerden
Haber)
Müellifi : ABDULKADİR GEYLÂNİ (K.S.)
(1077-1165)
Mütercim
: Abdulkadir AKÇİÇEK
Yayınlayan
: Bahar Yayınları – İstanbul / 0212 518 26 26
Yansıtan
: Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
…Nimetlere
bağlanıp kalanlar, eşyanın gerçek yüzünü görmekten
mahrum kaldılar. Ama, hal ehli, irfan sahibi ve gerçek
fakr halini tadanlar hepsinden kaçtı. Hakikat âlemine
erdiler, yakınlığı buldular ve Allah-ü Teâlânın zatından
gayrı hiçbir şeyle meşgul olmadılar. Allah-ü Teâlânın:
-Allah’a
kaçınız…
Emrine uydular.
Ayrıca Efendimiz (s.a.v.) ‘in buyurduğu gibi:
-Dünya ve
âhiret Allah’ı arayana haramdır.
(81)
Derler ki:
-Dünya bir
yaratıktır, bizler de yaratıldık, ikimiz de bir
yaratıcıya, sahibe muhtacız. Muhtaç, muhtaçtan nasıl bir
talepte bulunur?.. Bu durumda yaratılmışa gerekir ki,
yaratanı araya!.. (82)
Efendimiz
(s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
-Fakirlik
–varlıksız olmak- övüncemdir; ben onunla övünürüm.
Burada
anlatılan fakirlik hali; dünyalık yoksulu olan, mâlum
kimseler anlamına gelmez. Asıl manası Allah-ü Teâlânın
zatından gayrı her şeyi terk edip, ihtiyaçlarını Allah-ü
Teâlâya arz etmektir. Dünya ve ahirete ait bütün
nimetleri terk etmektir.
Bu anlatılan
halden murat, Allah-ü Teâlânı zatında yok olmayı
gösterir. Şöyle ki:
Nefsinde, nefsi
için hiçbir şey olmaya… Ve ondan başkası kalbinde yer
almaya… Bunu Allah-ü Teâlâ şu Kudsî hadisinde ne kadar
güzel ifade eder:
-Ben; semama,
arzıma sığmam; ama mümin kulumun kalbine sığarım.
(82)
-Arş ve
çevresinde olanlar, irfan sahibinin kalbindeki
köşelerden birine konsa, bir ağırlık duymaz. (Bayezid-i
Bistami) (83)
Efendimiz
(s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
-Fakirlik iki
cihanda yüz karasıdır.
(85)
Efendimiz
(s.a.v.) Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
-Her kim
abdestini tazelerse, Allah onun iman nurunu parlatır,
yeniler.
-Abdest üstüne
abdest; nur üstüne nurdur.
Zahirde alınan
abdest bozulunca tazelenir.
Manevi abdestin
bozulduğu da olur. O; kötü işler ve düşük huylarla
bozulur.
Manevi abdesti
bozanlar arasında; büyüklük satmayı, kendini beğenmiş
olmayı, gıybeti, koğuculuğu, bühtan atmayı, yalanı…
saymak kabildir. Ayrıca gözün, kulağın, elin, ayağın,
yaptığı hatalar da bu meyanda sayılabilir. Çünkü
Efendimiz (s.a.v.):
-Bu gözler zina
eder…
buyurmuşlardır. (86)
Zahirde alınan
abdestin zamanı muayyendir. Güne, geceye bağlıdır. İç
alemin, yani batın aleminin abdesti ise ömür boyuncadır.
Buradaki ömürden murad, dünya ve ahiret ömrüdür,
dolayısıyla sonsuzdur. Zaten bu hayatın ötesindeki ömrün
sonu yoktur. (87)
Namazın tarikat
âlemindeki manası: Kalbin sonsuz huzurda kalmasını
temindir. (87)
Bir kimse
namazda; kalbini asıl namazdan gafil kılarsa, öbür
namazı da fesad olur. Bu fesad meydana gelince bütün
duyguların namaz huzuru bozulur. Bu sözümüz şu Hadis-i
Şerif teyid eder:
-Namaz, ancak
kalb huzuru ile olur.
Çünkü namaz
kılan yaratanı ile münacaat eder. Münacaatın insan
varlığındaki yerine gelince; kalbdir. Kalb gafil olunca,
kılınan namazın manevi değeri ölür. Zahirdeki duyguların
da namazdan alacakları huzur kaybolur. Çünkü, kalb
asıldır, geri kalan ona tabi olur. Bunu da şu Hadis-i
Şeriften anlamaktayız:
-Ademoğlunun
cesedinde bir et parçası bulunur; o iyilik bulunca,
bütün ceset salaha erer. O kötü olunca; bütün varlık
iyiliğini yitirir. Ayık olunuz; o et parçası Kalbdir.
(88)
Şeriat namazı
vakitlere bağlıdır. Bir gün ve gece içinde beş vakit
olarak kılınır. Sünnet olan bu namaz gösterişe
kapılmadan, mescitte cemaatle kılınmalıdır. İmama
uymalı, kıbleye dönmeli, duysunları terk etmeli, böylece
namazı eda etmeli.
Tarikat
namazının zamanı sonsuzdur. Ömür boyu devam eder. Onun
mescidi Kalbdir. Cemaatine gelince; iç aleminin dili ile
TEVHİD isimlerini okumaya devam eden Batıni
kuvvetlerdir. İmamı ise; kalbde bulunan şevktir. Kıblesi
Hz. EHADİYET’tir. Ve samediyet cemâlidir. Asıl
hakiki kalb bu namazı kılabilendir. Böyle olan kalb ve
ruh namazla meşguldür. Kalb; ne ölür, ne de uyur. Uykuda
ve ayıkta o böylece vazifesine devam eder.
Kalb namazı
onun hayatı ile olur. Orada ne ses, ne kıyam, ne oturmak
var. (88,89)
Efendimiz
(s.a.v.) Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
-Peygamberler
ve veliler hayatlarında evlerinde olduğu gibi,
kabirlerinde de namaz kılarlar.
(89)
Şeriat namazı
ile tarikat namazı birleşmediği takdirde, noksan olur.
Ecri sadece derece getirir. İlahi varlık âleminde
yakınlık bulamaz. (89)
Efendimiz
(s.a.v.) Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur:
-Mümin Allah’ın
nuru ile bakar.
-Âlim nakış
yapar, ârif ise parlatır.
(90)
Şeriat
hükümlerine göre verilen zekat; dünya kazancından, malum
had dünyalığa sahip olduktan sonra, muayyen bir şeyi,
her yıl ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktır.
Tarikattaki
zekata gelince; o da ahirete ait kazançtan verilir. O,
ahiret fakirlerine ve ona muhtaç olanlara dağıtılır.
(92)
Onların bu
cömertliği o kadar ileri gider ki, hiçbiri için kendine
has varlık kalmaz. Ne bir sevabı, ne de bir iyilikleri
kalır.
Bu yola giren
zatın varlığı kalmaz, iflas halini yaşar. Çünkü
cömerttir. Allah-ü Teâlâ cömert kişiyi, iflas edeni
sever. Efendimiz (s.a.v.) bunu şöyle anlattı:
-Müflis, iki
cihanda Allah’ın emanetindedir.
…
Zekatın bir başka manası da, nefsin temizliğidir. Nefis;
nefsâni sıfatlardan pak olura, zekat manevi değerini
bulur. (93)
|