Abdülkâdir
Geylâni
Hazretleri’nden
Yansıyanlar:
Kitabın Özgün Adı:
Adab’s-Süluk ve’t-Tevasul ila Menazili’l Mülk
Müellifi :
Abdülkâdir GEYLÂNÎ
(1078-1167)
Mütercim : Doç. Dr.
Abdülvehhab ÖZTÜRK
Yayınevi : Sultan YAYINEVİ - 0212 528 28 80
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Birinci
Bölüm:
Her
mümine her hal-u kârda üç şey lazımdır: Tutacağı
emirler, kaçınacağı yasaklar ve razı olacağı kaderi.
Hemen hemen hiçbir mümin bu üç halin dışında kalmaz.
(33)
Rabbinize itaatle süslenin. (33)
Bir
mümin bir belaya müptela olursa onu kendi halletmek için
içinden düşünür. Eğer ondan kurtulamazsa, sultan gibi,
doktor gibi başkalarından yardım arar, bundan da çare
bulamazsa, o zaman döner Allahu Teâlaya tazarru ve niyaz
eder, ağlar, sızlar. Kendisi hallettiği sürece
başkalarına gitmez. İnsanlardan yardım görmediği sürece
Allah Teâlaya başvurur. Allah’tan yardım görmediği
sürece kendini Allah’ın önüne atar; devamlı ister,
tazarru ve dua eder, ağlar, fakirliğini dile getirir.
O’ndan korkar, O’na umut bağlar. Allah duasını kabul
etmez de cevap vermezse, bütün imkânları tüketir. İşte o
zaman kader devreye girer, yapacağını yapar. Kulun bütün
sebep ve imkânları yok olur, sırf ruh halini alır. (Ruh
kesilir) Artık Allah’ın fiilinden başka bir şey görmez.
Yakini artar, ister istemez mümini muvahhit olur.
Hakikatte Allah’tan başka bir şey yapan olmadığına kesin
kanaat getirir. Yapanın, çatanın Allah olduğunu, hayır
ve şerrin O’ndan geldiğini görür. Zarar ve ziyanın
O’ndan olduğunu bilir. (34,35)
Evirenin çevirenin, var ve yok edenin Allah olduğunu;
O’ndan başka ne kendisinde ne başkasında güç olmadığını
görür. Kendisinden geçer, kendini Mevlasına teslim eder.
Mevlasından başkasını ve fiilini görmez. O’ndan
başkasından istemez, başkasını düşünüp anlamaz.
Eğer görürse Allah’ın işini görür, işitir ve bilirse,
Allah’ın kelamını işitir ve bilir. (35)
Halkın gözünde ölürsen sana, Allah rahmet etsin derler
ve Allah nefsini öldürür.
Nefsini öldürürsen sana Allah rahmet etsin derler; Allah
iradeni ve temennilerini öldürür
İradeni öldürürsen sana Allah rahmetsin denir ve Allah
seni diriltir.
O
zaman arkasında bir daha ölüm olmayan bir hayata
kavuşursun. (36)
Allah’ın hükmü ile mahlûktan, Allah’ın emri ile
hevesinden ve Allah’ın fiiliyle kendi iradenden fani ol,
o zaman Allah ilmini kalbine doldurur. (38)
Allah Teâlâ da:
“Ben
kalpleri benim için kırılanların yanındayım,”
buyurmuştur.
Her
şeyin, hevan ve iraden kırılmadıkça (mahviyete
ermedikçe) Allah Teâlâ seninle olmaz. Eğer bunlar
kırılır, sende hiçbir şey kalmaz, Allah’tan başka
kimseye yaramazsan, Allah seni kendisi için yeni baştan
yaratır, sana irade verir, o iradeyi kullanırsın. Sende
bu irade bulunursa, sende bulunduğu için Allah Teâlâ o
iradeyi de kırar, sonsuza kadar kalbi kırık olursun.
Allah Teâlâ o iradeyi durmadan yeniler, irade içine
girince Allah onu tekrar ortadan kaldırır. Allah’ın
dediği zaman gelinceye kadar böyle devam eder, sonunda
O’na kavuşursun.
Sende bu iradenin bulunması demek, ona meyletmen ve
gönül vermen demektir. (39)
Şirk sadece putlara tapmak değildir. O aynı zamanda
hevana uyman, dünya ve ahretten Allah’ın yanına bir şeyi
koymandır da, O’ndan başkasına meyledersen O’na şirk
koşmuş olursun. (41)
Hangi halde isen başkasını isteme. İster daha yüksek,
ister daha düşük olsun. (44)
Evliyalara ve ebdallara öyle harikulade ilahi sırlar
keşf olur ki akıllar hayrette kalır. Bunlar celal ve
cemal olmak üzere iki kısımdır:
Celal ve azamet, insanı telaşa kaptıran korku ve insanı
rahatsız eden endişe verir. Bunun neticesinde kalbe
çöken heybet bedende görülmeye başlar.
Cemali müşahedeye gelince bu da, kulak okşayan
nağmelerle kalbe doğan tecellidir, büyük lütufların ve
yüce makamların müjdesidir, Aziz ve Celil olan Allah’a
yaklaşmadır. (46,47)
Allah, Davud as. a: Ey Davud!.. Kulluk benim için
nefsine düşman olmandır!.. buyurmuştur. (48)
Demek ki ibadetin hepsi nefsine ve hevana muhalefet
etmektir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Hevana
uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır.
(Sad Sûresi[38]/26)
Allah Teala Davud as.a:
“Hevanı
terk et, çünkü mülkümde hevadan başka benimle çekişen
yoktur!.”
demiştir. (48)
Öyleyse anlaşılmıştır ki bütün hayır, her hâlü karda
nefse düşmanlık etmektir. Şöyle ki, takva halinde isen
nefsine muhalefet et; yani halkın özel bölgesinden,
şüphelerinden, minnetlerinden çık, onlara güvenme,
onlardan korkma, onlardan bir şey bekleme, ellerindeki
dünya malına göz dikme.
Halktan elinden geldiği kadar uzak dur, onları örtülüp
kapanan kapı, bir sene meyve veren bir sene vermeyen
ağaç gibi kabul et. Bütün bunlar istediği her şeyi yapan
tedbir sahibi bibi tarafından yapılmaktadır. O da Allah
Teâlâ’dır. İşte bunları başardığın zaman Allah’ın
birliğine inanmış olursun. |