Abdülkâdir
Geylâni
Hazretleri’nden
Yansıyanlar:
Kitabın Özgün Adı:
Adab’s-Süluk ve’t-Tevasul ila Menazili’l Mülk
Müellifi :
Abdülkâdir GEYLÂNÎ
(1078-1167)
Mütercim : Doç. Dr.
Abdülvehhab ÖZTÜRK
Yayınevi : Sultan YAYINEVİ - 0212 528 28 80
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Dördüncü Bölüm:
Dünya; hevadır, arzudur, temennidir, herhangi bir şeyi
görmendir. Dünya ve ahretle ilgili herhangi bir şeyi
özlemendir. Bunlardan herhangi birisi sende olursa, sen
yokluk kapısındasın. (87)
Nebi (s.a.v)’in:
“Fakirlik neredeyse kâfirliktir.”
Hadisi hakkında Şeyh r.a. buyurdular ki:
-Kul aziz ve celil olan Allah’a iman eder. Bütün
işlerini O’na ısmarlar. Rızkını kolaylaştıracağına
itikat eder. Alnına yazılanların mutlaka geleceğine,
yazılmayanların da gelmeyeceğine inanır. Allah Teâlâ’nın
şu ayetine iman eder:
“ Kim
Allah’tan korkar ise Allah ona bir çıkış yolu gösterir.
Ona ummadığı yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse
Allah ona yeter!..”
(Talâk Sûresi[65]/2,3)
Bunu bollukta da darlıkta da söyler buna inanır. Sonra
Allah Teâlâ onu bela ile fakirlik ile imtihan eder. O da
istemeye, yalvarmaya başlar. Yine de belasını def etmez.
O zaman Nebi (s.a.v)’in:
“Fakirlik neredeyse kâfirliktir…” sözü
gerçekleşir.
Allah kime lütfederse ondaki belayı def eder, ona sağlık
ve esenlik verir. Onu şükre ve hamdü senaya muvaffak
kılar. Cemalini temaşa ettirinceye kadar bu halini
sürdürür.
Bu
birinci adamdır.
Allah Teâlâ kimi de imtihan etmek isterse bela ve
fakirliğini devam ettirir. İmandan gelen imdadını keser.
O’na itiraz etmek, Hakk Teâlâ’yı itham etmek ve vadinde
şüphe etmekle kâfir olur. Allah Teâlâ’ya kâfir olarak,
ayetlerini inkâr ederek, aziz ve celil olan rabbine
kızarak ölür. Bu da ikinci adamdır. (89)
Resul (s.a.v):
“Allah
bir kulunu sevdi mi onu sıkıntılara mübtelâ kılar. Eğer
sabrederse kendisine alır.
-Yâ
Rasûlullah, kendisine alması ne demektir?..
diye sordular:
“Geriye
ne mal, ne evlat bırakmaz!..”
dedi.
Bunun sebebi şudur: Onun malı ve evladı olursa onları
sever. Allah’a olan sevgisi birkaç dal ayrılır. O sevgi
azalır ve bölünür. O zaman Allah ile başkası arasında
ortak olur. Allah ise ortaklığı kabul etmez. (93)
İnsanlar dört kısımdır:
1-Öyle bir adamdır ki dili ve kalbi yoktur. Bu; Allah’a
asi olan, cahil, ahmak ve bayağı kimsedir. Allah Teâlâ
Hz.leri onunla ilgilenmez. Onda hayır yoktur.
2-Dili var kalbi yok. Hikmet konuşur, fakat onunla amel
etme, onu uygulamaz. İnsanları Aziz ve Celil olan
Allah’a davet eder, kendisi ondan kaçar. Başkalarının
kusurlarını çirkin görür, kendisi o gibi şeylere devam
eder.
3-Kalbi var dili yok. BU ise Allah Teâlâ’nın halkın
gözünde nihan ettiği kimsedir. Onu himayesine almış, ona
nefsinin kusurlarını göstermiştir. Kalbini
nurlandırmıştır. Ona halka karışmanın belalarını, kötü
konuşmaların uğursuzluğunu bildirmiştir. O, selametin
sükutta ve inzivada olduğunu kesin olarak bilmiştir.
İşte bu adam Allah’ın velisidir. Onu insanlar arasında
gizlemiş, muhafaza etmiştir.
4-Dili de var, kalbi de. Bu, melekût âleminde büyük adam
diye adlandırılır. Nitekim Hadisi Şerifte:
“ Kim
ilim öğrenir de onunla amel ederse melekût âleminde
büyük adam diye çağırılır.”
(95,96)
Allah’a yemin ederim ki sen Rabbine dua ve niyaz
ediyorsun. Bu ikisi de ibadettir. Aziz ve Celil olan
Allah’ın emrine uy. Zira:
“Bana
dua edin ki kabul edeyim..”
buyurmuştur. (Nisa
Sûresi[4]/32)
Daha bunlar gibi nice ayetler ve hadisler vardır.
Sen
O’na dua ediyorsun, O ise vakti geldiği anda ve istediği
takdirde kabul eder. Yahutta senin o hususta dünya ve
ahretin için yarar varsa ona göre iş yapar. Yahutta
zamanın gelmesini bekler.
Öyleyse duanın geç kabulü için O’nu itham etme. O’na dua
etmekten usanma. Çünkü sen kazanmadınsa da ziyan da
etmedin. Eğer sana şimdi vermezse ileride sevabını
verir. Hadisi Şerifte şöyle denilmiştir:
“Bir kul
kıyamet gününde amel defterinde tanımadığı sevaplar
görür. Ona, bu dünyada isteyip te orada verilmesi
mukadder olmayan dualarının karşılığıdır!...”
denir. (98,99)
“Eğer
siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve
ayaklarınızı kaydırmaz.”
(Muhammed Sûresi[47]/7)
(100)
Hz.
Ömer bin Hattab r.a. şöyle demiştir:
“Biz haram düşme korkusuyla helalin onda dokuzunu terk
ederdik..”
Ebu
Bekr es-Sıddık da:
“Biz günaha gireriz korkusuyla mubah şeylerden yetmiş
çeşidini terk ederdik..”
(101)
Ahireti sermaye, dünyayı kâr (kazanç) yap. Zamanını,
önce ahretini kazanmaya sarf et. Sonra eğer bir şey
artarsa onu dünyana, geçimine harca. Dünyayı sermaye,
ahreti kazanç yapma. Sonra eğer zamanın olursa, onu
ahretine harcarsın. (103) |