Abdülkâdir
Geylâni
Hazretleri’nden
Yansıyanlar:
Kitabın Özgün Adı:
Adab’s-Süluk ve’t-Tevasul ila Menazili’l Mülk
Müellifi :
Abdülkâdir GEYLÂNÎ
(1078-1167)
Mütercim : Doç. Dr.
Abdülvehhab ÖZTÜRK
Yayınevi : Sultan YAYINEVİ - 0212 528 28 80
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Beşinci
Bölüm:
Nebi (s.a.v):
“Allah
ahiret niyetine dünyayı verir, dünya niyetine ahreti
vermez.”
Neden böyle olması ki ahiret niyeti Allah’a aittir.
Niyet de ibadetin ruhu ve ta kendisidir. (103)
Dünya Allah’ın cariyesidir. Allah’a asi olana hakaret,
itaat edene de hürmet eder. O zaman Nebi (s.a.v)’in şu
sözü gerçekleşir:
“Dünya
ile ahiret iki kumadır. Birini razı edersen öbürü
küser.” (104)
Her
şeyine düşman olmadıkça, bütün aza ve cevarihlerine
aykırı olmadıkça, varlığından, duruşundan, kalkışından,
gözünden, kulağından, elinden, dilinden, işinden,
gücünden, aklından, fikrinden ve sana ruh verilmeden
önce sende olanlardan, ruh verildikten sonra sende
meydana gelenlerden ayrılmadıkça ruhanilerin zümresine
katılamazsın. Çünkü bunların hepsi Rabbinle senin
aranda perdedir. Sırf ruh, sırrın sırrı, gaybın
gaybı olduğun; sır âleminde her şeye farklı olduğun,
hepsini düşman, perde ve karanlık gördüğün zaman sırlara
ve ledünni ilimlere mazhar olursun. (111)
Afiyet hali ve bela hali olmak üzere nefsin iki hali
vardır, üçüncüsü yoktur:
Eğer belâ hali olursa aziz ve celil olan Allah’a şikâyet
edilir, O’na kızılır, itiraz edilir, Cenab-ı Allah
suçlanır. Ne sabır, ne rıza, ne muvafakat var. Aksine
su-i edep var; halkı sebeplere ortak etme var, küfür
var.
Eğer afiyet hali olursa şımarır, küstahlaşır, şehvet ve
zevklerine tabi olur. Her seferinde şehvetini tatmin
ettikçe daha fazlasını ister. (115)
Kul
için en iyisi ve haline en layıkı rıza ve teslimiyettir.
Emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınarak
kullukla uğraşmaktır. Kaderine razı olmaktır.
Resul (s.a.v):
“Ey
delikanlı
(Abdullah bin Abbas’a söylüyor),
Allah’ı muhafaza et ki O’nu karşında bulasın. İstediğin
zaman Allah’tan iste, yardım talep ettiğin zaman
Allah’tan talep et. Kalem her şeyi yazmış, mürekkebi
kurumuştur.
Bütün
insanlar Allah’ın sana takdir etmediği bir fayda temin
etmeye kalkışsalar buna güçleri yetmez.
Bütün
insanlar Allah’ın sana takdir etmediği bir zarar vermeye
çalışsalar buna güçleri yetmez.
Allah’a
sadakat ve yakin ile muamele edebilirsen et. Eğer
başaramazsan bil ki hoşlanmadığın bir şeye sabırda çok
hayır vardır. Bil ki zafer sabırladır, ferahlık
sıkıntı iledir. Şüphesiz her zorluğun yanında bir
kolaylık vardır.”
(117)
Kim
insanlardan bir şey istemişse mutlaka aziz ve celil olan
Allah’ı tanımadığındandır. İmanının, marifet ve
yakininin zayıflığındandır, sabrının azlığındandır.
(118)
Dünyada zahirde Rasûlullah Efendimizden başka masum olan
(günah işlemeyen) yoktur. (119)
Vücuttaki sağlık ve afiyetin şükrü onları ibadete
kullanmak, haramlardan ve günahlardan kaçınmakla olur.
(121)
Derde müptela olan ise bazen işlediği suça ve yaptığı
günaha ceza ve karşılık olarak, bazen günahına kefaret
ve deneme için, bazen de ahiretteki derecesinin
yükselmesi, şerefli makamlara çıkması için müptela olur.
O
belalarla gerçek imanlarını ortaya çıkarmış, imanlarını
saflaştırmış, onu şirkten, bencillikten ve münafıklıktan
uzaklaştırmıştır. Onlara bu sayede çeşitli ilimler,
sırlar ve nurlar vermiştir. Onları sırlarını emanet
ettiği, dünya ve ahirette sohbet için beğendiği seçkin
kullarından kılmıştır. Bu birliktelik de dünyada
kalpleri ile ahirette de cesetleri ile olacaktır.
Nebi (s.a.v):
“Sabırlı
fakirler kıyamet gününde Rahman olan Allah’a arkadaş
olacaklardır.”
buyurmuştur. (122)
Ceza ve azap olan iptilanın alameti, bela anında
sabretmemek, feryat ve figan ederek halka şikâyette
bulunmaktır.
Dereceleri yükseltmek için olan iptilanın alameti de
Allah’ın takdirine rıza ve onu kabullenmektir. Yeri göğü
yaratanın her yaptığına kalp huzuru ile teslimiyettir.
Günler ve saatler geçerek bela def oluncaya kadar
bunlarda fani olmaktır. (123) |