Abdülkâdir
Geylâni
Hazretleri’nden
Yansıyanlar:
Kitabın Özgün Adı:
Adab’s-Süluk ve’t-Tevasul ila Menazili’l Mülk
Müellifi :
Abdülkâdir GEYLÂNÎ
(1078-1167)
Mütercim : Doç. Dr.
Abdülvehhab ÖZTÜRK
Yayınevi : Sultan YAYINEVİ - 0212 528 28 80
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Altıncı Bölüm:
Kutsi Hadiste Cenab-ı Hak:
“Kim
beni zikretmek, benden istemekten alıkorsa; ona,
isteyenlere verdiğimin en iyisini veririm.”
buyurmakta.
Bunun sebebi şudur: Allah Teâlâ mümin kulunu kendine
seçmek isterse onu çeşitli hallere sokar. Onu çeşitli
bela, mihnet ve musibetlerle dener. Onu zenginlikten
fakir eder, bütün rızık yollarını tıkayarak onu
insanlardan istemeye mecbur eder.
Sonra da onu onlardan istemekten korur, onu onlardan
borç almaya zorlar.
Sonra onu borç almaktan da korur. Onu kazanç sağlamaya,
mal kazanmaya zorlar, ona kazanç kapılarını
kolaylaştırır. O da sünnet olan elinin emeğini yer.
Sonra ona bunu da zorlaştırır, halktan istemeyi ilham
eder. İçinden ona emreder, ona öğretir, ona tanıtır. Ona
ibadetinin onu yapmada, günahının da onu yapmamada
olduğunu gösterir. Ta ki emniyeti ortadan kalksın, nefsi
kırılsın. İşte bu rıza (Allah’tan razı olma) halidir. O
zaman onun halktan istemesi Allah’a şirk koşma şeklinde
değil de deneme tarzında olur.
Sonra onu bu halden de esirger. Ona kesin şekilde önceki
gibi terki mümkün olmayacak şekilde halktan borç
almasını emreder.
Sonra onu bu halden de alır, onu halktan ve halk ile
muameleden de keser. Rızkını Allah’tan isteme yolundan
verir. Oda bütün ihtiyaçlarını O’ndan ister. Aziz ve
Celil olan da ona verir. Eğer ağzını açmaz da istemezse
vermez.
Sonra onu dille istemekten kalple istemeye geçirir. O da
ihtiyaç duyduğu her şeyi kalbi ile ister, O da verir.
Öyle ki eğer dili ile isterse vermez, halktan isterse
onlar da vermez.
Sonra onu bundan da zahir ve batın her türlü isteme
şeklinden kurtarır. Bütün gereksinimlerini; yeme, içme,
giyme gibi hayatta muhtaç olacağı şeyleri, beşeri
ihtiyaçlarının tümünü ona gösterir. O ise bunlarla
ilgilenmez, aklına bile gelmez. İşte bunların hepsini
Cenab-ı Allah üstlenir. İşte:
“Benim
velim kitabı indiren Allah’tır. O Salihlerin işini
üstlenir.”
(A’raf
Sûresi[7]/196)
âyeti bu manayadır.
O
zaman:
“Kim
beni zikretmek benden istemekten alıkorsa ona
isteyenlere verdiğimin en iyisini veririm.”
gerçeği tecelli eder. (123-124)
Rüyamda bir ihtiyar bana:
-Kulu Allah’ına en çok yaklaştıran şey nedir?.. dedi.
Ben
de:
-Bunun başı var, sonu var, dedim.
Başı verâ, sonu da rıza, teslimiyet ve tevekküldür.
(125)
Mümine gereken önce farzlarla meşgul olmasıdır. Onları
bitirince sünnetlerle meşgul olur. Sonra da nafilelerle,
faziletlerle meşgul olur. Farzları bitirmedikçe
sünnetlerle meşgul olmak ahmaklıktır, düşüncesizliktir.
Eğer farzlardan önce nafilelerle meşgul olursa kabul
olunmaz ve hakarete uğrar.
Bu
şuna benzer. Bir adamı kral hizmetine çağırıyor. O ise
krala gelmeyip kölesine ve hizmetçisi olan ve elinin
altında ve idaresinde bulunan emirin hizmetini görüyor.
(125)
Masivaullahtan (Allah’tan başka her şeyden) fani olan,
Allah’ın emri ve fiili dışında bir şeyle hareket etmeyen
herkese dünya ve ahirette Allah’ın lûtfu kesilmeksizin
devam eder. Dünya ve ahirette nazlı olur. Sıkıntıları
def edilir, işleri Allah tarafından görülür. Allah
Teâlâ:
“Benim
sahibim kitabı indiren Allah’tır. O Salihlerin işini
üstlenir.”
(A’raf
Sûresi[7]/196)
buyurmuştur. (130)
Allah velayet ve marifet ehli müminlerden bazılarını
derde müptela kılar ki onları kendisinden istemeye
zorlasın da Allah da dualarını kabul etsin.
O’ndan isteyince onlara vermeyi sever.
Çünkü kerem ve cömertlik Allah’ın iki sıfatıdır. Bunlar
da gerekenin yerine getirilmesini icap ederler. İsteğe
bazen cevap verilir, bazen de kader engel olduğu için
hemen verilmez. Yoksa duası büsbütün reddedilmiş, mahrum
bırakılmış ve çevrilmiş değildir. (130)
Allah’ın kazasına rıza ve fiiline güven isteyin. Çünkü
en büyük rahat ve dünyada kaybolan cennet budur.
Allah’ın en geniş kapısı budur. Allah’ın mümin kulunu
sevmesine sebep de budur. Allah kimi severse dünya ve
ahirette ona azap etmez. Allah’a ulaşmak, O’na vasıl
olmak ve O’nun la ünsiyet etmek bununladır. (kazaya rıza
ile) (131)
Bütün ibadetler Allah’ın nimetidir, kendisinden kuluna
lütuf ve ihsandır. Çünkü onu buna muvaffak kılan ve ona
bunu yapma gücü veren O’dur. (132)
Allah bizleri de sizleri de kazasına razı olanlardan,
hep bunu isteyenlerden, bu yolda fani olanlardan,
hallerini muhafaza edenlerden, O’nun sevdiği ve razı
olduğu şeylere muvaffak olanlardan eylesin. (133)
Kim
ahireti isterse dünyada zahit olsun (ona itibar
etmesin). Kim Allah’ı isterse ahirete karşı zahit olsun,
dünyasını ahireti için, ahiretini de Rabbi için terk
etsin. (133)
Nefsini bırak ve gel. Eğer Halik’i arzuluyorsan hazları
ve halkı terk et. Dünya ve ahiret ayakkabılarını çıkar.
Kainattan ve varlıklardan, olacak şeylerden ve
temennilerden soyun. Her şeyi çıkar, çıplan. Her şeyden
fani ol. Tevhid kokusunu sürün. Şirki terk et. İradeni
doğrula. Sonra içeri gir ve başın eğik olarak halıya
bas. Sağa, ahirete ve sola, dünyaya bakma. Halka ve
hazlara da bakma. 136) |